9 Şubat 2023 Perşembe

DEPREM SONRASI DOĞABİLECEK HUKUKİ SORUNLAR VE ALINMASI GEREKEN TEDBİRLER


Türkiye yüzyılının en büyük deprem felaketi ile karşı karşıya. 10 il onlarca ilçe yüzlerce köy ve mahalle depremden etkilendi. Binlerce ölü var ve sayılarının onbinleri bulmasından korkuluyor.

Deprem Türkiye’nin bir gerçeğidir. Bu durum devlet düzeni ve kamu kurumları tarafından kabullenilmiştir. Bina inşaatlarından, olası deprem ihtimallerine karşı neler yapılacağına dair birçok konuda yasalar ve yönetmelikler çıkarılmıştır. Özellikle bina inşaatları ile ilgili ayrıntılı bir mevzuatımız var. Buna rağmen yıkılan binaların büyük çoğunluğunun mevzuatta öngörülen inşaat tekniklerle inşaa edildiğine dair açık kaynaklarda pekçok şey yazıldı, söylendi. Bu durum önümüzdeki süreçte yüzbinlerce davanın konusunu oluşturacaktır. Üstelik davalar ceza hukuku, tazminat hukuku ve hatta idare hukukunu da ilgilendiren geniş bir yelpazeye yayılacaktır.

Yazımızda, önceki depremlerde ve tabii afetlerde edinilen hukuki tecrübelere göre gündeme gelen ve gelebilecek bazı sorulara yanıt arama gayreti içinde olduk. Bu basit ve temel bilgiler ışığında okurlarımızın ve deprem mağdurlarının daha hızlı bir hukuki mücadele ile daha az kayıpla haklarına erişeceklerini umut ediyoruz.

Soru : Depremler sonrasında afetzedeleri nasıl bir adli süreç beklemektedir?

Yaşanan depremde fenni kurallara uygun olarak yapılmayan binaların çök, hasar gördü bu yüzden binlerce insan vefat etti. Vefat edenleri sayıları da gün geçtikçe artıyor. Bu durum bir yandan ceza soruşturmalarını öte yandan tazminat hukukunu ilgilendirmektedir. Durumun idari yargıyı ilgilendiren boyutu da vardır.

Ceza soruşturmalarında müteahhitlerin, yapı denetim firmalarının veya belediye fen işlerinde çalışıp  yapıları denetlemekle görevli kamu görevlilerinin ve binaların kolonlarına, taşıyıcı unsurlarına zarar verenlerin cezai sorumlulukları gündeme gelecektir. Yaralama ve ölüme sebebiyet vermeleri nedeniyle yargılanmaları gerekecektir.

Tazminat hukuku açısından sorumlulukları bulunanlara karşı, hukuk mahkemelerinde, maddi ve manevi zararlar nedeniyle tazminat davaları açılacaktır. Bu davalar adliye mahkemelerinde görülecektir.

Devlete karşı gerekli denetimi yapmaması,  insanların hayatlarını kurtarmak için organizasyonu yeterli şekilde işletmemesi ve daha birçok sebepten kusurlu veya kusursuz sorumluluk nedeniyle tazminat davaları açılabilecektir. Bu davalar idare mahkemelerinde görülecektir.

Tüm bunlar için delil toplanması gerekli ve elzemdir. Bu davaların ortalama en az 3 yıl süreceğini düşündüğümüzde bugünden gerekli hazırlıkların yapılması zorunludur. Ne kadar ayrıntılı ve sağlam bir dosya hazırlanırsa haklara ulaşmak o kadar kolay ve daha az zahmetli olacaktır.

Öncelikle belirtmek gerekir ki Türkiye’nin 1999 Gölcük, ve sonrasında Van, Elazığ depremleri gibi yakın döneme dair tecrübeleri var. Bu yüzden adli süreç de o tecrübelere göre etkin bir şekilde işletilecektir. Bu kapsamda önümüzdeki aylarda HSK tarafından delil tespitlerinin yapılması hakimler, suç soruşturmalarının yürütülmesi için savcılar görevlendirilecektir. Özellikle hakimler bilirkişi heyetleri ile keşifler yapıp binalarda hasar, kusur, delil tespitleri yapacaktır. Bu tespitler sonucunda düzenlenen bilirkişi raporları açılacak davalar, devletten yapılacak yardımlar için esas alınacaktır. Bu süreç dikkatlice takip edilmelidir. Eğer kişinin kendisinin harç yatırarak delil tespiti yaptırması gerekiyorsa ihmal edilmemelidir. Belediyelerin  enkaz kaldırma çalışmaları yapılmadan bu süreç sonlandırılmalıdır.

Mağdurlar kendileri ne tür deliller toplayabilir?

1- Zarar gören, yıkılan binaların yakın-uzak, iç-dış mekan fotoğrafları, video kayıtları, ayrıntılı çekimleri yapılmalı ve kayıtlar saklanmalıdır. Ölçüme olanak sağlayabilecek materyallerden faydalanılabilir. Örneğin demir çubukların ebatını göstermek için yanlarına bir cetvel veya bir bozuk para konularak fotoğraflama/çekim yapılabilir.

2- Eğer kişiler kendileri cenazeleri enkazlardan çıkarmış ise durum fotoğraf ve video ile belgelendirilmelidir. Mümkün olduğu kadar cenazenin fotoğrafları, video kaydı alınmalı, yaralanma, ezilme izlerine dair görüntüler saklanmalıdır. Cenaze bu şekilde mezarlığa getirilmiş ve belediye tabibi tarafından defin ruhsatı düzenmişse, defin ruhsatına mutlaka deprem nedeniyle vefatın gerçekleştiği yazdırılmalıdır. Yaşananların ilgili belgelere yansıtılmasına dikkat edilmelidir.

3- Eğer kişinin yakını deprem sırasında hayatta iken gecikmeden kaynaklı bir ölüm gerçekleşmiş ise mutlaka bu durum belgelenmeli telefon görüşme kayıtları, sosyal medya paylaşımları saklanmalıdır. Özellikle vefat eden kişi göçük altında iken, telefonla veya sosyal medya üzerinden mesajlar atıp yardım istemiş ise bu veriler mutlaka saklanmalıdır. Aynı bölgede veya sokakta yardım talep edenlerin, gecikmeye dikkat çekenlerin sosyal medya paylaşımları silinmeden ekran görüntüsü olarak veya video kaydı olarak alınıp saklanmalıdır.

4- Ölü muayene ve otopsi için ısrar edilebilir. Kesin ölüm sebebi savcılık belgeleri ile daha rahat ispatlanacaktır. Sigorta şirketleri bu belgeyi isteyecektir. Ölü muayenesinin videoya alınması, fotoğraflanması için ısrar edilmelidir.

5- Müteveffanın ölüm zamanının mümkün olduğu kadar net belirlenmesi önemlidir. Bu durumda kimin önce öldüğü dahi önem arzetmektedir. Çünkü miras hukukunda kimin önce öldüğü geriye kalan mirasçıların haklarını dahi etkileyebilecektir. Ölü muayene tutanaklarına yaklaşık ölüm saati yazılır. Buna dikkat edilmelidir. Ölü morlukları, ölü katılıkları buna ilişkin kanaat oluşmasına yardımcı olacaktır. Savcılığın bu konuda gerekli özeni göstermediği şüphesi oluşursa ısrar edilmeli ve cenaze adli tıpa yönlendirilmelidir.

8- Eğer ölümün donma/hipotermi nedeniyle gerçekleştiği yönünde şüphe varsa bu durum ölü muayene tutanağına yazdırılması için ısrar edilmelidir. Gerekiyorsa cenazenin otopsisi yapılması için ısrar edilmelidir. Hipotermi gecikme nedeniyle ölümü ispatlayacaktır.

Soru : Açılacak davalar ve yapılacak başvurular için zamanaşımı süresi nedir?

Savcılıklardaki soruşturmalar büyük ihtimalle taksirle öldürme suçundan yapılacaktır. Bu suçun soruşturma zamanaşımı 15 yıldır. Şu anda soruşturmalar otomatik olarak başlatılacaktır. Ancak yine de savcılıkların gözünden kaçma ihtimaline karşı ölüm olayları nedeniyle suç duyurusu yapılmalıdır.

Hukuk mahkemelerinde müteahhitlere karşı açılacak davalarda ve idare mahkemelerinde devlete karşı açılacak davalarda 60 gün, 1 yıl, 2 yıl 5 yıllık zamanaşımı süreleri var. Bu süreler açılacak davaların türüne göre değişiklik gösterebilir. Örneğin müteahhitle sözleşme ilişkisi içinde olmayanların yapılar nedeniyle uğradıkları zararın tazmini haksız fiil hükümlerine göre, yani Borçlar Kanunu 72. maddeye göre talep edilebilecektir. Yani örneğin bina yıkıldı ve önündeki bir araca zarar verdi. Bu halde mağdur binanın yıkıldığı günden itibaren 60 gün içinde davasını açmalıdır. Müteahhitle sözleşme içinde olanların durumu ise farklı ele alınacaktır. Bu yüzden bu davalarda teknik bilgi eksikliği ciddi hak kayıplarına yol açabilecektir. Bu konularda avukatlara ve tüketici derneklerine danışılabilir.

Soru: Depremde yaşanan ölümler için savcıların ölü muayenesi veya otopsi yapması zorunlu mudur?

Buradaki sorun defin ruhsatı ile ilgili. Umumi Hıfzıssıhha Kanunu 211 ve devamı maddelerinde ölülerin gömülmesi düzenlenmiş. Buna göre defin ruhsatı olmadan hiç kimse gömülemez. Peki olayların savcı ile ilgisi nedir? Şüpheli ölümler suç soruşturmasının konusu olacağı için ölü muayenesi savcının kontrolünde bir doktor tarafından yapılacaktır. Bu halde Nüfus Kanunu 31. Maddesine göre  Nüfus Müdürlüklerine gerekli bildirimleri de savcı yapacaktır.  Deprem olayında da benzer durum söz konusudur. Ortada bir ölüm vardır. Bir de deprem nedeniyle yıkılmış bir bina. Bu ölümün o deprem nedeniyle yıkılan binadan kaynaklandığının ispatının, aradaki illiyet bağının kurulması gereklidir. Yine ölüm yada yaralanmayı haber alan ve soruşturma açıp yürüten savcı, binanın usulüne uygun yapılıp yapılmadığını, inşaatta bir hile, ihmal olup olmadığını da araştıracaktır. Bu yüzden savcının ölü muayenesi yapması kilit önem arzetmektedir.

Peki bu deprem ortamında binlerce ölü var. Bir ölü muayenesinin dahi saatler sürdüğü üstelik yeterli savcının bulunamadığı durumlarda ne olacak? Bu sorunun cevabı da 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun ile bu kanunun uygulamasını gösteren Afetlere İlişkin Acil Yardım Teşkilatı ve Planlama Esaslarına Yönetmelik’te verilmektedir. Yönetmelikte bu görev 27. Maddede İlk Yardım ve Sağlık Hizmetleri Grubuna verilmiş. Bu grupta hekimler ve diğer sağlık görevlileri bulunmaktadır. Maddede açıkça “Ölülerin kimliklerini tespit eder, ölülerin gömülmesi ile ilgili gerekli dini, idari ve fiili işlemleri yapar” denilmiş. Buna göre savcılığı harekete geçirmeden seri bir şekilde işlemler yapılabilecektir. Peki bu durumda ölümün deprem nedeniyle gerçekleştiğinin ispatı nasıl yapılacak. Bu durumda cenazenin ya da vefatı gerçekleşen yaralının çıkarıldığı bina tutanakla tespit edilecek daha sağlık görevlisine veya güvenlik görevlisine teslim yapılırken bir tutanak düzenlenecektir. Yine ölüm belgeleri, defin ruhsatları hekimler tarafından düzenlenecektir. Böylece ölünün kimliği, ölüm sebebi ve ölüm olayı ile depremden zarar gören bina arasında bağlantı kurulabilecektir.

Şu andaki geçerli uygulama nedir?

Açık kaynaklara yansıyan bilgilere devlet, mevcut deprem felaketinde 7269 sayılı yasa ve ilgili yönetmeliği işletmemekte veya işletememektedir. Bunun yerine deprem felaketinde yaşanan ölümlerle ilgili izlenecek yola dair İçişleri Bakanlığı Valiliklere 07.02.2023 tarihinde bir talimat göndermiştir.

Talimat şu şekildedir “Ölü muayene işlemlerinin cenazelerin bulundukları İl veya İlçe Başsavcılıkları nezdinde yapılarak çevre il ve ilçelere gönderilmemesi,

Cenazelerin hangi bina ve enkazdan çıkarıldığının sağlık ya da kolluk görevlisine tutanak eşliğinde teslim edilerek hastaneye intikalinin sağlanması, düzenlenecek tutanakta müteveffanın yakınlarının ya da tanıyan kişinin bulunup bulunmadığına ilişkin bilgiye yer verilmesi,

Vefat edenlerin yakınları ya da tanıyan şahıslar tarafından teşhis suretiyle kimliklerinin tespit edilememesi halinde DNA, kan örneği, parmak izi gibi adli tıp incelemesine bağlı yöntemlerle kimlik tespiti yapıldıktan sonra cenaze teslim işlemlerinin yapılması,

Enkazdan çıkarıldıktan sonra teşhis ya da adli tıp yöntemleri ile 5 gün içinde kimliklendirilerek yakınlarına teslim edilemeyen naaşların DNA, parmak izi örneği ve fotoğrafı alındıktan sonra C. Savcılığı ile Mülki İdare Amirliğinin ortak değerlendirmesi çerçevesinde dini vecibelere uygun defnedilmesi, kabrin konumunun da belirtilerek tutanağa bağlanması hususları belirtilmiştir.

Ancak afete maruz vilayetlerimizden iletilen bilgilerde naaşların muhafazasında sıkıntılar yaşanabileceği, cenazelerde bozulmalar olabileceği değerlendirmeleri göz önünde bulundurularak yakınları/tanıdıklarınca teşhis suretiyle ya da adli tıp yöntemleriyle kimliklendirme yapılamayan naaşların 24 saatlik bekleme süresinden sonra DNA, parmak izi örneği ve fotoğrafı alınmasını müteakip C. Savcılığı ile Mülki İdare Amirliğinin değerlendirmesi çerçevesinde kabrin yeri/konumu tutanağa bağlanarak dini vecibelere uygun defnedilmesi uygun görülmüştür. Kamuoyuna saygıyla duyurulur.

Bu yazıdan da anlaşıldığı üzere devletin kriz durumu için çıkardığı 7269 sayılı yasayı ve ilgili yönetmeliği işletemediği, gerekli alt yapıyı önceden kuramadığı, planlamaları yapamadığı açıktır. Bu yüzden geleneksel metodlara geri dönülmüştür.