10 Nisan 2019 Çarşamba

PENOLOJİ


                                                                       PENOLOJİ[i]

Penology



Mustafa DOĞAN[ii]

ÖZ
İnsan ve toplum sosyal bilimlerin çalışma alanını oluşturmaktadır. Günümüzde, insanın bizzat kendisi ve sosyal ilişkileri, sosyal bilimlerin uzmanlaşmış dalları tarafından çalışılmaktadır. Sosyal bilimler içinde kriminoloji, viktimoloji ve penoloji ceza bilimleri olarak yer almaktadır. Penoloji'nin çalışma alanı cezalandırma ve ıslahdır. Bu çalışmada penolojinin tarihi ve bilimsel çalışma metodları üzerinde durulmuştur.
Suçluların tutuklanması veya ağır şekilde cezalandırılmasının onları bundan sonra suç işlemekten alıkoyacağı düşünülse de suçların çoğunun sabıkalı ve cezaevinde kalmış kişilerce işlenmesi gerçeği karşısında realitenin böyle olmadığı aşikârdır. Bu nedenle cezaların ne şekilde infaz edileceği ve infaz sürecinin nasıl yönetilmesi gerektiği konusu önem taşımaktadır. Penoloji, modern cezalandırma yöntemlerinin ve cezaevlerinin meşruiyetinin sağlanmasını konu alan bir bilim dalıdır. Unutulmamalıdır ki insanlık bir gün cezaevlerinden ve modern infaz usullerinden vazgeçerse, kendini bedeni cezaların kollarında bulması kaçınılmazdır. 
Anahtar Kelimeler: Penoloji, Kriminoloji, Ceza Hukuku, Cezaevi, Denetimli Serbestlik, Hükümlü, Cezalandırma, Islah.

ABSTRACT
People and communities are main subjects of social sciences. Nowadays, human and their social relations are studied by the expertise branches of social sciences. Criminology, victimology and penology constitute the scope of criminal sciences that are specific areas of social sciences. Penology deals with both punishment and treatment of criminals . This study concentrates on  the history of penology in its scientific methods.
İn regards the conventional believes that arrest or heavy penalties can prevent the criminals commit other crimes and offenses, however many crimes are committed by ex-convicts who stayed behind bars. Therefore, the methods of penalty executions are rather important. Ponology deals with modern punishment methods, and seeks ways to legitimate prisons. It should not be forgotten that if humankind once abandons prisons and modern execution methods  may encounter with corporal punishments instead.

Keywords: Penology, Kriminology, Penal Law, Prison, Criminal, Inmate, Probation, Punishment, Rehabilitation. 

 

GİRİŞ

Günümüz sosyal yaşamının en önemli problemlerinden biri hiç şüphesiz suç ve suçlulukla mücadeledir. Suç çeşitliliği ve mükerrer suçluluk her gün daha da artmakta, ceza infaz sisteminin maliyetleri de yükselmektedir. İnfaz sisteminin sorunlarına bilimsellikten uzak yaklaşılması nedeniyle, mükerrer suçluluk engellenememekte, cezaevi mevcudunu düşürmeye yönelik günübirlik mevzuat değişiklikleri nedeniyle cezaevlerine geri dönüş oranları dahi net bir şekilde ortaya konulamamaktadır. İnfaz sisteminin maliyetini düşürmeye yönelik tasarrufçu politikalar ise cezaevi yozlaşması olarak kendini derhal hissettirmektedir. Bunun yanında cezasızlaştırma hareketleri, açık ve örtülü af uygulamaları, cezanın caydırıcı etkisini ortadan kaldırdığı gibi toplumun ceza adalet sistemine olan güvenini de sarsmaktadır. Bu sorunlara sürdürülebilir ve kalıcı çözümler üretilmesi ancak çok yönlü ve bilimsel bakış açıları mümkündür.

Suçun tespiti, cezanın tayini ve infaz alanları ceza hukukuna dahil iken, Kriminoloji, Viktimoloji ve Penoloji gibi suç bilimlerinin doğuşu ile ceza hukukunun pek çok alanında uzmanlaşma ve derinlemesine çalışmalar yapılmıştır. Kriminoloji suçu ve suçluyu, viktimoloji mağduru tahlil ederken, infaz ve infazın başlıca aktörü olan hükümlü üzerinde çalışma görevini Penoloji üstlenmiştir.

Penoloji’nin temel çalışma alanı cezalandırma ve ıslahtır. Bir kişi bir suçun karşılığı olarak cezalandırılırken, aynı zamanda ıslahının mümkün olup olamayacağı hep tartışılmıştır. Cezalandırılanın doğrudan bedenine yönelen veya özgürlüğünden mahrum bırakma şeklinde uygulanan cezaların toplumun geri kalanı üzerindeki korkutucu ve caydırıcı etkisi her zaman öncelikli kabul görmüş bir husustur. Avrupa’da yaşanan aydınlanma dönemine paralel olarak cezalardaki insanileşme, suç ve suçlunun doğumuna etki eden sebeplerin çok yönlü ele alınması ve cezalandırmada kusur sorumluluğunun kabulü ile suçluların cezalandırılırken aynı zamanda ıslahlarının da sağlanması fikri kabul görmüştür. Cezaevlerinin mimarilerinde ıslahın verimliliğini artırma amacıyla farklı modeller denenerek ideale ulaşmaya yönelik çalışmalar halen sürmektedir. Tüm bu çabalara rağmen, hükümlülerin psikolojilerine olan olumsuz etkileri,  mükerrerliğin pek çok ülkede düşürülememesi ve cezalandırma maliyetlerine ilişkin olumsuz veriler nedeniyle cezaevleri üzerindeki tartışmalar sürmektedir.  

Çalışmamızda Penoloji bilimine ilişkin tarihsel süreç, bu bilim dalının doğuşu, penolojinin suç bilimleri arasındaki yeri, diğer bilim dalları ile ilişkileri ve yöntemleri üzerinde durulacaktır.   

 

I. TANIM

Penoloji kelime olarak Yunanca “ponie” ve “logos” kelimelerinden türetilmiştir. “Poine” cezalandırmak anlamına gelmekte iken, “logos” bilim olarak tanımlanmaktadır. Penoloji, kelime anlamı itibariyle, cezalandırma bilimi olarak tanımlanmaktadır[iii]. Penoloji’nin, bir bilim dalının adı olarak ilk kez 19. yüzyılın ilkyarısında Francis Lieber tarafından kullanıldığı belirtilmiştir[iv].
Cezalandırma düşüncesindeki bedeni cezaların terki ve yerini hürriyetin sınırlandırılmasına bırakması, cezaevlerinin tutukevi fonksiyonunun yanında infaz müessesesi olarak kabulü, hükümlülerin infaz sürecinin sonunda topluma yeniden döneceği gerçeği, hükümlünün tahliye sonrasında toplum ile bütünleşmesi gerektiği hususundaki kabulün yanında, mükerrerliğin  önüne geçilebilmesi, infazın maliyetinin azaltılması gibi hedefler, cezalandırma ve ıslah sürecine bilimsel yöntemlerle  yaklaşılması zorunluluğunu doğurmuş, cezaların infazı ile ilgili  ayrı bir uzmanlık alanında çalışılması gerektiği anlaşılmıştır.
Penoloji’nin infaz ile ilişkisi, Kriminoloji’nin suç ile olan ilişkisine benzetilmektedir. Gerçekten Kriminoloji’nin suçu ve suçluyu tanıma gayreti, Penoloji’de cezayı ve hükümlüyü tanıma şeklinde tezahür etmiştir. Penoloji, ceza hukukundan, sosyoloji, psikoloji gibi bilim dallarının da etkisi ile ayrılmış ve müstakilleşmiştir. Böylece insan topluluklarının suça karşı tarih içinde gösterdikleri ve ceza olarak tanımlanan tepkileri, bu tepkilerin birey ve toplumu da kapsayan amaçları, cezaların sosyolojik ve psikolojik tesirleri, suçluların ıslahı konusundaki bütün araştırma ve bilgileri kapsayan dal Penoloji adını almıştır[v].
Dönmezer, Penoloji’yi, infaz hukuku ile birlikte, soyut olarak ceza kavramını bilimsel yönden inceleyen açıklayan bütün bilgileri kapsayan bilim dalı olarak tanımlamaktadır[vi]. Demirbaş’a göre Penoloji, cezaların infazı öğretisi ve cezaevi bilgisidir[vii]. Erem, Penoloji yerine “Ceza İnfaz İlmi” ni kullanmayı tercih etmektedir[viii]. Boies, Penoloji’yi hastaların tedavi edilmesine benzeterek, hükümlülerin suçluluk halinden çıkarılarak ıslah edilmesi bilimi olarak tanımlamaktadır[ix].

 

II. CEZALANDIRMA DÜŞÜNCESİNİN TARİHİ SEYRİ VE PENOLOJİNİN DOĞUŞU

A.  Aydınlanma Öncesi Dönem

İnsanların, devlet mekanizmasını oluşturmadığı, klan, aşiret veya kabile şeklinde yaşadığı dönemlerde dahi, kendi sosyal düzenlerince konulan kurallara uymayanlar dini inanışları, örf, adet, gelenek ve göreneklerine göre kabilelerin toteminin kararı ile cezalandırılıyorlardı[x]. Cezalandırma yöntemleri son derece acımasızdı, ölüm, bedeni zarar ve sürgün bunlardandır. İlerleyen dönemlerde öcalma hakkının sınırsızlığı iradi sürgün,  kısas ve uyuşma müsesselerini ortaya çıkarmıştır[xi]. Bu dönemlerde cezalandırmanın amacı daha çok mağdurun intikamının alınması, klanın güvenliğinin,  dini ve örfi değerlerinin korunmasıydı.
Kadim Yunan  düşünürlerinden  Paratagoras, suçun karşılığı olarak cezalandırmanın amacının keffaret olamayacağını[xii], onun korkutucu etkisinden faydalanılarak suçluların, toplum için yararsız kişilerin ve toplumun geri kalanının ıslah ve terbiye edilebileceğini, terbiyesi mümkün olmayanların ise öldürülmesi gerektiğini savunmuştur.[xiii] Eflatun ise, suçun ruhi bir hastalığın, eğitimsizliğin ve kötü yetişme tarzının neticesi olduğunu, devletin suçluyu iyileştirme, suçtan tiksindirme, iyiliğe  özendirme yöntemleri ile suçluyu ıslah etmesi gerektiğini, ıslahı mümkün olmadığı ortaya çıkan kişiler için ise ölüm cezasının kabul edilebileceğini, ölümün böyle bir kişi için, hayatının geri kalanının daha da kötüleşmesi ihtimalinin yüksekliği karşısında, ehveni şer kabilinden ocağını, diğer insanların da bu olaydan ders alarak aynı hataya düşmeyeceği düşüncesindedir[xiv]. Aristo ise kuru söz ve hitabın asil ve eğitimli insanlar nazarında anlam ifade edeceğini, kitle psikolojisinde halkın telkinden ziyade korkunun daha etkili olduğunu ve suç işleyenlerin, zevk ve sefa düşkünlerinin eylemlerine uygun cezalarla cezalandırılması,  cezaya rağmen ıslah olmayanlar ise yurttan sürülmeleri gerektiği düşüncesindedir[xv]. Kadim Yunan Medeniyetinde[xvi] diğer kadim medeniyetlerden olan, Roma[xvii], Sümer[xviii], Babil[xix], Mısır[xx],  Hitit[xxi] ve  İbrani’lerde[xxii] olduğu gibi cezaların önleyici etkisi öne çıkmış ve cezalandırma yöntemi olarak da daha çok öldürme, bedene zarar verme, suya atılma ve sürgün gibi bedeni cezalar uygulanmıştır. Kadim Yunan düşünürlerinin cezalandırmanın meşruiyeti ve amacına ilişkin bu görüşlerinin aydınlanma çağı ve sonrası düşünürleri için ilham olduğu kabul edilmektedir[xxiii]. 

B. Aydınlanma Dönemi

18. yüzyılın yarısına gelindiğinde Avrupa’da ceza hukuku alanında, o zamana kadar görülen kanunlaşma hareketlerinin karakteristik özellikleri, keyfilik, eşitlik esasına uyulmaması ve cezalarda olağanüstü bir şiddeti içermesi idi[xxiv]. Bu dönem düşünürlerinden Cesare Beccaria ve Jeremy Bentham fikirleri ve eserleri ile eski dönem cezalandırma düşünce sistemlerini ve yöntemlerini ağır bir şekilde eleştirerek bir devrim gerçekleştirmişlerdir[xxv].
Cesare Beccaria, cezalandırma düşüncesinde en büyük ve saygı değer reformist olarak kabul edilmektedir[xxvi]. Beccaria, “Suçlar ve Cezalar Hakkında” adlı eserinde Roma-Germen müşterek hukukunun eseri olarak Avrupa’da mer’i olan ceza hukuku sistemini ve bu sistemin acımasız cezalandırma yöntemlerini oldukça cesur ve ağır bir dille eleştirmiş, adeta harp ilan etmiştir[xxvii].  Beccaria’nın bu eseri bir delil elde etme aracı olarak işkencenin kaldırılması[xxviii], din ve vicdan hürriyetinin sağlanması, acımasız bedeni cezaların kaldırılarak cezalandırma yöntemlerinde insanileşmenin hayata geçmesi, ceza hukukunda kanunilik ilkesinin güçlenmesinde[xxix] büyük katkısı olmuştur[xxx]. Beccaria’ya göre suçlar ve cezalar arasında bir oran gözetilmeli, vahşi işkence usulleri ortadan kaldırılmalı[xxxi], cezalar uygulanmalı fakat cezalandırma yetkisi şiddet eğilimindeki teolojinin elinden kurtarılmalı[xxxii], iyi ceza ağır ve acımasız olan değil az da olsa uygulanandır, bu nedenle keyfi af ve vahşi ceza uygulamalarına son verilmeli, cezanın yararı insanları ürküterek daha ileride suç işlemelerinin önüne geçmektir, cezalar ve onların uygulanma yöntemleri öyle seçilmelidir ki, bunlar insanların ruhları, zihinleri üzerinde kalıcı, ama suçlunun bedeni üzerinde en az üzücü iz bırakacak biçimde olsunlar[xxxiii],  yargılamalar çabuk yapılmalı, cezalar derhal ve aleni tatbik edilmeli[xxxiv], mümkün olduğu kadar az şiddet uygulanmalı, suçları önlemek için özgürlüğün ve ilmin aydınlığından faydalanılmalıdır[xxxv]. Ceza vermek hakkı, toplumu,  barış ve güvenliğine yönelik saldırılara karşı korumak için vardır. Toplumun iyiliği için herkes hürriyetinin bir kısmından fedakarlık edebilir, hürriyetten fedakarlık gösterilen kısım, toplumun kazandığı güvenliğin bedelidir. Cezalar sadece kanunla tayin edilmeli bu hak sosyal sözleşme ile birleşmiş olan bütün toplumun temsilcisi olarak kanun koyucuda toplanmalıdır[xxxvi]. Ceza kanunlarını yorumlamada çok dar bir yetki tanınmalıdır[xxxvii].
Jeremy Bentham, cezalandırmayı, toplumun mutluluğunu engelleyen unsurların kaldırılmasında araç olarak görür[xxxviii]. Bentham faydacı olup, onun açısından eylemin yasal metinlerde suç olarak tanımlanmasından öte neticenin kötülük olup olmadığı, kötülük seviyesi önemlidir. Bentham’a göre eylemden dolayı bir kişi cezalandırılabilmesi için netice somut olarak kötülük oluşturmalı, bir mağdurun zararından söz edilebilmelidir. Eylem suç olsa bile zarar görenin rızası cezalandırmayı engeller. Zorunluluk halinde olduğu gibi daha üstün bir menfaati gerçekleştirmek amacıyla bir mecburiyet nedeniyle suç işlenmişse bu durumda da bir kar elde edilemeyeceğinden cezalandırma yoluna gidilmemelidir[xxxix].  Bentham’a göre cezalandırmanın, toplumun korunması açısından genel önleme; kişinin suç işleme yeteneğini ortadan kaldırması, onu ıslah etmesi ve yeniden suç işleme düşüncesine karşı gözdağı vermesi nedeniyle özel önleme etkisi vardır[xl]. Bentham suç ve ceza arasında oranın tespitine ilişkin ilkeler oluşturmuştur. bu ilkeler 1) Cezalandırmanın doğurduğu kötülük, suçun suçtan sağladığı menfaati geçmelidir, buna göre insan, zevk ve acı arasında fayda dengesi kuracak, yapmış olduğu hesap neticesinde tüm ceza değerinin tüm zevk değerinden fazla olduğuna kanaat getirmesi cezanın caydırıcı olmasına netice verecektir[xli] 2) Ceza az olsa da kesinlikle uygulanacağına dair düşünce onun etkisini artıracaktır, 3) Geçitli suçlarda ilk suç hafif ikinci suç ağır ise ikinci suçun cezasının da çok daha ağır olması ikinci suçun işlenmesinin önüne geçebilecektir, 4) Suç ne kadar büyükse cezalandırmanın şiddetine ilişkin gerekçe de o kadar büyük olur, 5) Bütün suçlar için, bütün suçlulara eşit ceza uygulanmamalıdır, suçlunun zengin fakir olması gibi özel durumlar gözetilmelidir.[xlii] Bentham’ım Penoloji’ye en önemli katkılarından biri de kendi tasarladığı “Penoptikon” cezaevi modelidir[xliii]. Bu modeli hükümlülerin hücrelerinde, cezaevi idaresince birebir takibine olanak tanıyacak şekilde tasarlamıştır. Proje hiçbir zaman hayata geçirilememiş, hatta daha proje aşamasında iken hükümlülerin göz hapsinde tutulmasının oluşturabileceği psikolojik baskı nedeniyle eleştirilere maruz kalmış, ancak İngiltere ve Amerika’da cezaevi mimarisine ilham kaynağı olmuştur[xliv].
Yukarıda fikirlerine yer verilen düşünürler Klasik Okul olarak adlandırılan düşünce sisteminin temsilcileri olup  suç ve suçluluğa ilişkin yaklaşımları irade serbestliğine ve cezanın amacını ise genel önleme olarak kabul etmekte iken,  Auguste Comte’un pozivist felsefesi bu alana bakış açısını da etkilemiştir. Pozitivist bakış açısı suçun sadece iradi bir istemin neticesi ortaya çıkamayacağını bunun başkaca etkenlerinin olabileceği düşüncesinden hareket etmişlerdir.  Bu dönemde İtalyan Adli Tıp Profesörü olan Cesare Lombroso 1876’da yayınladığı “Suç İşleyen İnsan” adlı eseri ile başlayan süreç ardından İtalyan Hakim Rafaalle Garofalo’nun makaleleri ve 1885’te yayınladığı “Kiriminoloji” adlı eseri Lombroso’nun görüşlerini az çok doğrulamış, Pozitivist Okul asıl ilerlemesini ve kişiliğini kazanmasını İtalyan Ceza Hukuku Profesörü olan Enrico Ferri’nin “Cürmi sosyoloji” adlı eserinde bulmuştur[xlv].
Lombroso, adli tıp profesörü olması, cezaevleri ile yakın temas halinde olması nedeniyle birçok suçlunun dosyalarını inceleyerek geçmişleri hakkında bilgilere ulaşmış, ölenlerinin otopsisini yapma ve böylelikle onların beden yapılarını ayrıntılı olarak inceleme şansı elde etmiş, suçlulardaki tin ve ten benzerliklerini ortaya koymuştur[xlvi]. Lombroso’ya göre suç yaşam ve ölüm gibi tabii bir olaydır, nasıl ki kimi hayvanlar vahşi, kimi bitkiler parazit olarak doğup varlığını sürdürmekte ise kimi insanlar da suçlu doğmaktadır. Lombroso, doğuştan suçlu olarak doğan birinin ceza ile iyileşebileceğine, düzelebileceğine inanmamaktadır. O’na göre ceza,  psiklojik  saik iken, fizik ve tabiat kuvvetleri neticesi oluşan suçluluğu bertaraf etmesi mümkün değildir[xlvii]. Lomboroso, cezaevlerinin suç üreten yerler olduğunu ileri sürmüş, bu düşüncesini desteklemek üzere, hükümlülerle yapmış olduğu mülakatlarda, kimilerinin cezaevinde suç işlemeyi öğrenmesini, kimilerinin altmış defadan fazla suç işlemiş olmalarını, hele bir kısım suçluların ise  sokakta yaşamını sürdüremediği için cezaevinde yaşamayı tercih etmelerini gerekçe olarak göstermiştir[xlviii]. Suçluların cezalandırılmasından ziyade, suçun önlenmesi üzerinde durmuş, her suç türüne uygun tedbir önerileri sıralamıştır. Suçların önlenmesinin mümkün olmadığı toplumlarda, son çare olarak cezaevlerine müracaat edilmesi gerektiği ve burada da hükümlünün münferid hapse tabi tutulması gerektiğini, böylelikle hiç olmazsa başka suçlularla birleşip bir suçlu topluluğu oluşturulmasının önüne geçilebileceğini ifade etmiştir. Cezaevlerinde münferid hapsin intihar ve tembelliğe meydan vermemesi için gerekli tedbirlerin alınmasını tavsiye etmiştir[xlix]. Lombroso suçluların ceza amacıyla cezaevine konulmasından ziyade sürgüne gönderilmesini, suçları önlemede daha yerinde bulmaktadır[l].
Garofalo, bir ceza hakimidir. Lombroso’nun düşüncelerini desteklemiştir. Doğuştan suçluluk, sosyal ortam, ekonomik sebepler gibi suça etki eden sebepleri kabul etmektedir. Klasik Okul’un manevi sorumluluğunu reddederken yerine tehlikeliliğe göre sorumluluğu ihdas etmiştir. O’na göre katiller öldürülmeli, ağır suçlular ya ömür boyu hapsedilmeli ya da ömür boyu sürgüne gönderilmelidir[li].
Ferri, Pozitivist Okul’u kemale erdiren kişi olarak kabul edilmektedir. Bunun sebebi, Lombroso’nun eserlerinde yer alan müspet bilimlerin üstün yer tutmasına ve Garofalo’nun  ise  Antropolojinin ikincil nitelikte olmasına karşın,  Ferri’nin eserlerinde bilimlerin hukuki kısmı ile baraber bir bütün teşkil etmesi, başka bir ifadeyle bilimsel verilerin hukuki esaslar haline getirilmesinde görülmektedir[lii]. Ferri,  diğerlerinde olduğu gibi suçların öncelikle önlenmesine ve tekerrürüne ilişkin tedbirlerin alınmasını vurgulamaktadır. Ferri’ye göre suç ve suçlular antopolojik özelliklerin yanında sosyolojik açıdan toplumsal döngünün ürünüdür[liii]. Ferri, cezayı ise sadece suç işleme iradesini teşkil eden manevi unsurla bağlı kalınmadan, suça sebep olan tüm unsurları ve eylemin niteliğini esas alan, aynı zamanda insani bir cevap özelliği taşıyan, tenkili ve önleyici sosyal bir tedbir ve toplumu suçlardan koruyucu bir kurum olarak görmektedir[liv].
Görüldüğü üzere Pozitivist Okulun temsilcileri suç ve suçluluğu, deney ve gözlem metodlarını kullanarak bilimsel olarak incelemişler ve Klasik Okulun temsilcilerinin ileri sürdüğü irade özgürlüğü yerine, kişinin şartların eseri olduğunu ve bu şartların etkisi ile suç işlediğini ortaya koymuşlardır. Pozitivist Okul suça etki eden unsurları ortaya koymakla suçla mücadelede önleyici önlemleri de gündeme getirmiş, cezaların da bireyselleştirilmesinde çok büyük etkileri olmuştur[lv]. 

C. Cezaevinin Doğuşu, Soruna Dönüşmesi ve Çözüm Arayışları ve  Penoloji Biliminin Doğuşu

16. yüzyıla sonlarına kadar cezalandırma yöntemi olarak bedeni cezalar tercih edilmekteydi ve pek çok suçun karşılığı idamdı. Cezaevleri ise kadim medeniyetlerden beri hep vardı ancak tutukluluk veya devlet yöneticileri tarafından korkutma amaçlı kullanılmıştı[lvi]. Günümüz anlamında cezaevlerinin infaz sisteminde yerini alması Amsterdam Cezaevi ile başlamıştır. Amsterdam cezaevinin doğuşu, 1588’de Amsterdam Ceza Mahkemesi Jürisi’nin 16 yaşını aşmamış bir genç hırsızı rutin uygulamanın dışına çıkarak, ölüm cezasına hükümlüetmek yerine, devlet tarafından eğitilip ıslah edilmesi yönünde karar vermesi ile gerçekleşmiştir. Büyük tartışmalardan sonra 1595’te Klarissen Manastırının bir kısmı erkekler için Amsterdam Cezaevi olarak oluşturulmuş ve bu cezaevinin amacının suç işlemiş kabiliyetsiz gençleri, çalışma yeteneği olan dilencileri, serseri ve avareleri, dürüst, Tanrı’dan korkan insanlar olarak yetiştirmek ve böylece hükümlünün topluma yeniden kazandırılmasını mümkün kılmak olarak belirlenmişti[lvii]. İlk cezaevinin ortaya çıkışının ardından Avrupa’ya cezaevleri hızla yayıldı. 1786’ya gelindiğinde Almanya’da en az 60 cezaevi bulunuyordu[lviii]. Toplumlar ve devletler nezdinde kabul görmekle birlikte , Avrupa’da uzun süren savaşlar ve ekonomik dalgalanmalar nedeniyle cezaevlerinde yaşam şartları oldukça zorlaştı. Bu sorunların doğuşunda cezaevlerine suçluların yanında deliler ve serserilerin de doldurulması ile meydana gelen kalabalıklaşma da etkili olmuştu.   Cezaevlerinin kuruluş amacı suçluların ıslah iken şartların ağırlığı hükümlüler için inanılmaz acı verici bir hal almıştı[lix]. Hatta kimi yazarlar cezaevlerinin suçlunun ıslahından öte suç doğuran yerler olduğunu ve cezaevlerine güvenilemeyeceğini ifade etmişlerdir[lx]. Cezaevlerindeki geriye gidiş başarısızlıkla sonuçlanan bölgesel reform gayretlerine rağmen 19. yüzyıla kadar devam etti. Bu gerilemenin sebepleri arasında  17 ve 18. yüzyılda ortaya çıkan Merkantilizmin etkisi hissedilmektedir. O dönemde cezaevlerindeki hükümlüler ve serseriler ucuz işgücü olarak görülmüş, kimi Prenslikler yönetemedikleri cezaevlerini, hükümlüleri çalıştırmaları karşılığında özel işletmelere kiralamışlardı[lxi]. 
Avrupa’da cezaevlerinin büyük çoğunluğunda görülen olumsuzluklara rağmen, Amsterdam cezaevi temizlik, düzen ve disiplinini muhafaza etmiş, Floransa’da kurulan bir çocuk cezaevi, Roma’da kurulan bir genç cezaevi ile Gent’de kurulan cezaevleri ıslah düşüncesine hizmet edecek şekilde işleyebilmişti[lxii].
Cezaevlerinin sorunlarını tespit etme, iyi uygulama örneklerini ortaya çıkarma ve günümüz Penoloji ilminin muhtaç olduğu bilgiyi oluşturma konusunda en önemli isim Bedford yargıcı olan John Howard gösterilmektedir. Howard, kendisi de bir dönem savaş esiri olarak bulunduğu, cezaevlerinin düzelmesi konusundaki gönüllü idi ve bunu kendisine görev olarak kabul etmişti. Howard cezaevlerinin durumunu ve bu konuda yapılması gereken düzenlemeleri belirlemek amacıyla 12 yıl boyunca Avrupa kıtasında 42.000 km.’lik bir yolculuk yapmış, Rusya’da dahil olmak üzere perçok ülkedeki ceza ve infaz sistemlerini incelemiştir[lxiii]. Gezilerinin sonucunda elde ettiği bilgilere göre Roma’da bulunan gençlik cezaevini ve Gent cezaevini iyi cezaevi olarak bulmuştu. 1777’de “Hapishanelerin Hali” adlı eserinde izlenimlerini ve ulaştığı bilgileri kamuoyu ile paylaşmıştır.Howard’ın sözleri ve fikirleri hala yaşamakta ve penoloji eserlerinde tekrar edilmektedir. “Mahpusu ıslah etmeden evvel olduğundan daha fazla bozulmasına mani olmak lazımdır” sözü ona ait olup penolojinin temelini oluşturmaktadır. Beccaria’nın ceza hukukundaki çığır açan etkisi ne ise Howard’ın penoloji üzerindeki etkisi o ölçüdedir[lxiv]. Howard’ın fikirleri İngiltere’den evvel Amerika’da uygulanmıştır. Filedelfiya’da 1787’de kurulan ve bugün hala faaliyetlerini sürdüren, ilk cezaevi vakfı olma hüviyetini koruyan “Filedelfiya Cezaevi Vakfı” Howard ile görüş alışverişinde bulunmuş O’nun ve Avrupa’da cezaevi reform çalışmalarını yürütenlerin fikirlerinin Amerika’da yayılmasını sağlamıştır[lxv]. Bu fikirlerin etkisi ile  Pensilvanya ve Ouburn cezaevi sistemleri doğmuş, bu sistemlerin ilk model yapıları Amerika’da inşa edilmiştir. Howard’dan sonra Penoloji’deki en önemli etkiye sahip ikinci kişi olarak Dupectiqux gösterilmektedir. Dupectiqux cezaevlerinin ıslaha yönelik oluşturulması, hücre sisteminin geliştirilmesi, hükümlülerin birbirlerinin kötü etkilerinden uzak tutulması hususlarında büyük katkıları olmuştur. Pensilvanya Cezaevi sisteminin geliştirilmesinde Dupectiqux’un fikirleri etkili olmuştur[lxvi]. Howard ve kendisini takip edenlerin gayretleri sonunda 1848’e kadar 11.000 hücreli, 54 yeni cezaevi yapılmasını  sağlamıştır.
Penoloji, cezaevi ve infaz biliminin adı olarak ilk kez Amerika’lı düşünür Francis Lieber tarafından kullanılmıştır. Liber, 1834’de Tocqueville ile yaptığı yazışmalarda, cezalandırma ve suç biliminin,  ceza sorumluluğunun tespiti, suçun ispatı konularından ayrı bir bilim dalı olarak çalışılmasının gerektiğini ifade etmiştir. Bu bilim dalının adının ise  “Penoloji” olması gerektiğini yazdığı, bir kısım yazarlar tarafından ifade edilmektedir[lxvii].
19. Yüzyılın sonlarında Almanya’da Walhberg ve Freundenthal’in hükümlü hakları ve hükümlünün hukuki statüsü ile ilgili fikirleri öne çıkmıştır. Wahlberg, hükümlülerin pek çok haklarının bulunduğu, Freundenthal ise hükümlünün devletin keyfiliğine karşı korunması gerektiği ve hükümlünün beden ve ruh sağlığının korunması, cezaevi şartlarının insanileştirilmesi konusunda devletin yükümlülükleri bulunduğu, hükümlünün tahliye sonrası bakmakta yükümlü olduğu yakınları bulunduğu ve tahliye sonrası için de hazırlanması gerektiği yönündeki fikirleri ileri sürmüşlerdir[lxviii].
20. yüzyıla gelindiğinde İngiltere’de Thomas Mathliesen köleliğe dönüşen hükümlüişçiliği, cezaevlerinin şartlarının kötülüğü, reform ihtiyaçları hususlarında özellikle 1990’larda İngiltere’de yaşanan büyük cezaevi isyanında yayınladığı bildiriler ve The Politics of Abollition ve Prison on Trial adlı eserlerinin Penoloji ilminde büyük yankı uyandırdığı ifade edilmiştir[lxix]. Yine aynı dönem Fransız sosyolog ve felsefecilerinden Michel Faucault “Cezaevinin Doğuşu” adlı eserinde insanların acımasızca uygulanan bedensel cezalardan kurtulması sürecini ortaya koyarken, bu kez de cezaevlerinin ruha olan yıkıcı etkisine dikkat çekmiştir[lxx]. 
20. yüzyılda cezanın özel önleme amacı yönündeki düşünce artık kabul görmüş, hükümlünün ıslahı ve topluma yeniden kazandırılması yönündeki çabalar öne çıkmıştır[lxxi]. 1955 yılına gelindiğinde Cenevre’de toplanan Suçların Önlenmesi ve Suçluların Islahı üzerine Birinci Birleşmiş Milletler Konferansı tarafından kabul edilen daha sonra Ekonomik ve Sosyal Konsey tarafından 31 Temmuz 1957 tarihli ve 663 C (XXIV) sayılı ile 13 Mayıs 1977 tarihli ve 2076 (LXII) sayılı Kararlarıyla onaylanan Mahpusların Islahı İçin Asgari Standart Kuralları ile  Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından 12 Şubat 1987 tarihinde kabul edilen  Avrupa Cezaevi Kuralları  başlıklı 87/3 nolu tavsiye kararının kabulü  neticesinde infazın amacı, cezaevi yönetim ilkeleri, hükümlü ve tutukluların hakları artık uluslararası sözleşmelerle korunur hale gelmiştir.
1970’li yıllara kadar yasa koyucular ve  hükümetler cezaevlerini yöneticilere terk etmiş ve onların inisiyatifi ile idare edilmesi gereken yerler olarak görmüşler ancak cezaevi yönetimlerindeki bozulma, insan hakları ihlalleri, kalabalıklaşma ve geri dönüş oranlarındaki artış cezaevlerine bakış açısını değiştirmiş ve Penolojik bakış açısı ile yönetim tarzının geliştirilmesi ve  cezaevlerinde şeffaflaşması sağlanmış, denetim mekanizmaları güçlendirilmiştir[lxxii]. Dünya genelinde 1970’li ve 1980’li yıllarda yaşanan bu değişimin Türkiye’de etkilerinin görülmesi ancak acı bir tecrübenin yaşanması sonucunda olmuştur. 2000’li yıllara gelindiğinde Türkiye’de cezaevlerinin artık yönetilemez hale geldiğinin fark edilmesi ve kabul edilmesi üzerine 19 Aralık 2000 tarihinde eş zamanlı olarak 20 cezaevine yapılan ve “Hayata Dönüş Operasyonu” olarak adlandırılan silahlı operasyonun ardından  bu yaşananların tekrarının önüne geçilmesi amacıyla cezaevlerinde ıslah faaliyetlerine büyük önem verilmiş, ardından 2005 yılında yürürlüğe giren 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’da Penoloji biliminin kazanımlarından büyük ölçüde faydalanılmış ve kanun gerekçesinde de bu husus vurgulanmıştır.
Beccaria’dan bu yana geçen süreci özetlemek gerekirse, Penolog’lar ilkin cezaevlerini bedensel cezanın yerine ıslah sağlayabilecek yerler olarak gördüler, 19. yüzyılın ilk yarısında  cezaevlerindeki kalabalıklaşma, koğuş sisteminin olumsuz etkileri ve cezaevlerinde bulunan hükümlülerin ücretsiz ve hazır işçiler olarak görülmesi nedeniyle reform çalışmalarına yanaşılmaması,  sonucunda cezaevleri suçlunun ıslahından ziyade kendi kültürü içinde suçlu üreten yerler olmuş ve cezaevlerine olan  inanç kaybolmuştu, 19. Yüzyılın sonuna gelindiğinde ise reformcuların gayretleri ile hükümlülerin daha güvenli,  sağlıklı ve diğer hükümlülerden etkilenmeyecek şekilde barındırılacakları tek kişilik hücrelerden oluşan cezaevi tasarımları her yerde kendini göstermişti. 20. Yüzyılda ise hücre sisteminin hükümlünün ruhunda meydana getirdiği müthiş tahribat fark edildi ve 1960’lardan bu yana yasa çalışmalarında suç olmaktan çıkarma, cezasızlaştırma, toplum içinde infaz ve denetimli serbestliğin güçlendirilmesine yönelme oldu[lxxiii]. Sonuç olarak cezaevlerini her yönüyle iyileştirmek modern dünyanın bir yükümlülüğü olmakla birlikte, bedeni cezalardan hürriyeti bağlayıcı cezalara geçiş insanlık tarihinin en önemli adımlarından[lxxiv] olup cezaevlerinin sürdürülebilirliğinin sağlanamamasının neticesi bedensel cezaların tekrar gündeme gelebileceği kaygısı taşınmalıdır.

III. BİR BİLİM OLARAK PENOLOJİ

A. Penoloji Biliminin Çalışma Alanı

Bilim, belli bir evreni kendine çalışma alanı seçen, deneysel yöntemlere ve gerçekliğe dayanarak yasalar çıkarmaya çalışan düzenli bilgi olarak tanımlanmaktadır[lxxv]. İnsan eylemlerini açıklama gayreti içinde olan bilimler, sosyal bilimler çatısı altında toplanmaktadır. Hedefine insanı koyan bu bilimler zamana, yere ve diğer değişkenlere göre farklılıklar gösteren öznesi nedeniyle kesin doğrulara ulaşmakta zorlanan, özellikle zamanla toplumların yapısında ve değerlerinde meydana gelen değişiklikler  nedeniyle kesin ve kabul edilebilir bilgiler ortaya koyamamaktadır[lxxvi]. Penoloji de sosyal bilimler içinde yer almaktadır[lxxvii]. Kriminoloji, viktimoloji gibi suç bilimleri içinde kendine yer bulmuştur. Penoloji, tüm suç bilimlerinde olduğu gibi toplumun güvenliğini sağlamayı temel amaç edinmiştir[lxxviii].
Penoloji, multidisipliner bir bilim dalı[lxxix] olup, suçu ve suçluları tanıma ihtiyacı nedeniyle kriminoloji; bir insan olarak suçluyu ruh dünyası ile birlikte tanıyabilmesi ve onu iyiye doğru ıslah edebilmesi için psikoloji;  suçlunun içinden geldiği, suçluyu doğuran, ceza ve ıslah süreci tamamlandıktan sonra iade edileceği ve ıslahın belli ölçüde içinde devam edeceği toplumun istek ve önceliklerini bilebilmesi için sosyoloji; çocuk hükümlülerin eğitim ve ıslahının ne şekilde yapılacağı yönünde bilgi edinmek için pedogoji; yetişkin hükümlülerin eğitimlerini sağlamak ve bu konuda yöntemler geliştirmek için androgoji; cezaevi yönetiminin etkinliğini, insan kaynaklarının verimliliği sağlayabilmesi için yönetim bilimleri ile ilişkilidir ve onlarla etkileşim halindedir[lxxx].
Penolojinin diğer suç bilimlerinde olduğu gibi öncelikli amacı toplumu suça ve suçluluğa karşı korumaktır. Bunu suçluları ceza infaz sistemi içinde ıslah ederek yapacaktır. Dünya genelinde 10.2 milyondan[lxxxi] fazla insan cezaevlerinde bulunmaktadır. Cezaevi mevcudunun topluma oranı x/100.000 şeklinde hesaplanmakta olup, bu oran Danimarka’da yüzbinde 73, Norveç’de yüzbinde 72, İngiltere’de yüzbinde 148, Almanya’da yüzbinde 79, Fransa’da yüzbinde 78 iken  ülkemizde yüzbinde  179 olup Avrupa ortalamasının oldukça üstündedir[lxxxii].Ülkemizde suç oranlarındaki artışın en belirgin yansımaları cezaevi mevcudundaki artışta kendini göstermektedir. Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü verilerine göre Türkiye'de 2005 yılında 55.870 olan tutuklu ve hükümlü sayısı 2015 yılı Şubat ayına gelindiğinde bu 10 yıllık zaman diliminde yaklaşık yüzde 300 oranında artışla 164.461’e yükselmiştir. Türkiye'de tutuklu ve hükümlü sayısı 2005 yılında 55.870, 2006'da 70.277, 2007'de 90.837, 2008'de 103.235, 2009'da 116.340, 2010'da 120.814, 2011'de 128.604, 2012'de 136.020, 2013'de 144.178, 2014 yılında 158.837, 2015 yılı şubat ayında 164.461’e yükselmiştir[lxxxiii]. Hal böyle iken cezaevlerinde tutulmakla birlikte ıslahı hedeflenen/hedeflenmesi gereken büyük bir kitle ile karşı karşıya kalınmıştır. Cezaevine alınanların sadece hürriyetinden mahrum bırakılarak cezalandırılmaları ile suç ve suçluluk sorununun çözülebilmesinin mümkün görünmediği gibi salt cezalandırıcı bir yaklaşımın  doğurabileceği daha büyük problemlerin önüne geçilmesi de ancak penolojik bir bakış açısı ile mümkün olacaktır[lxxxiv].
Penolojinin, en önemli hedefi mükerrerliğin azaltılmasıdır.  Suç oluşturan eylemin gerçekleştirilmesi, yargılama sonucunda  ceza tayini ve cezanın infazı üçlüsü doğrusal bir çizgi üzerinde başlayıp bitmesi en önemli beklenti iken  bu her zaman mümkün olmamakta kimi suçlular tekrar suç işleyip bu süreci kısır döngüye dönüştürmektedir. Heinrich Mann’ “Cezanın amacı kötülüğün önlenmesidir; o, hiçbir zaman iyiliği özendirmeye hizmet edemez” sözündeki derin anlama,  Faucault’nun  suç ile cezalandırma yöntemi arasında karanlık bir ilişki olduğu yönündeki yaklaşımına rağmen, ceza ve ıslah birbirinden oldukça uzak kavramlar iken  cezaevinde birleşebileceği ve hükümlünün ıslahı ile neticeleneceği düşüncesi üçyüz yıldır hukukçu, filozof, sosyolog, psikolog ve tabii ki penologları meşgul etmektedir. Penoloji, suçlu cezaevinde, kontrol altında ve kötülük yapmaktan uzak tutulmakta iken ona aynı zamanda iyiliğin kazandırılması yollarını aramaktadır. Hükümlü bu süreçte çok yönlü tanınmalı, onu mükerrerliğe itebilecek unsurlar iyi tespit edilmelidir.
Penolojinin suçlulukla mücadeledeki bir diğer görünümü suç maliyetlerinin düşürülmesidir. Suçla mücadele, devletlerin varlık unsurlarından biri olup kamu kaynaklarının dikkat çeken bir bölümü bu amaçla sarf edilmektedir. Suç ve ceza ilişkisinin en önemli aktörlerinden biri suçlu ise diğeri mağdurdur. Suçun dar anlamda mağduru birey iken geniş anlamda mağduru ise tüm kamudur. Böylesine geniş kapsamlı bir tehdidin ve zararın karşısında suçun maliyetinin de hesap edilmesi gerekmektedir. Suçun maliyetine ilişkin geniş kapsamlı ilk çalışmalardan biri olarak Dr. Eugen Smith’in 1900’de Newyork National Prison Association’a sunduğu “The Cost of Crime” adlı raporu gösterilmektedir[lxxxv]. Bu raporda cezaevleri ve tutukevlerinin kurumsal maliyeti,  çalınan, gaspedilen, yakılan veya başka türlü zarar verilen malın değeri, suçluları yakalamak için yapılan soruşturma süreci ve yargılama masrafları, mahrum kalınan karlar hesaba katıldığında dolaylı maliyetlerle birlikte suçun yıllık toplam maliyetinin o dönem ülke bütçesindeki yükünün  tüm devlet bütçesinin üçte birinden fazlasına tekabül ettiğini ortaya koymuştur[lxxxvi]. Türkiye’de bu konuda geniş ölçekli ve rakamlarla ortaya konulan bir çalışmaya rastlanılmamakla birlikte suç ve suçlulukla mücadale ile doğrudan ilişkili kurumların bütçeden aldığı paylar suçun maliyeti konusunda fikir verebilecektir. Buna göre 6583 sayılı 2015 yılı Bütçe Kanunu’na göre,  Adalet Bakanlığı 8.628.648.000 TL, İçişleri Bakanlığı 3.898.467.000 TL, Yargıtay 162.967.000 TL, Jandarma Genel Komutanlığı 6.489.530.000 TL, Emniyet Genel Müdürlüğü 17.623.719.000 TL, Sahil Güvenlik Komutanlığı 506.226.000 TL, Ceza İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 905.250.000 TL olmak üzere toplam  38.214.807.000 TL tutarında pay almıştır[lxxxvii]. Suçun maliyetinin hesabında, suçlu, mağdur, mağdurun ailesi, sigorta giderleri, ailevi giderler, karşılaşılan zararlar, mahrum kalınan karlar, sağlık giderleri, eğitimden mahrum kalma giderleri, kamunun vergi kaygı, insan kaynakları kaybı gibi oldukça geniş bir perspektifte ele alınmakta[lxxxviii]  olup, tüm bu unsurlar da hesaba katıldığında suçun Türkiye bütçesindeki yükü ortaya çıkarılabilecektir. Penoloji, suç ve suçlulukla mücadele ederken kendisine belirlediği mükerrerliği önleme, suçlunun ıslahı ile yeni suç ve suçlular türemesinin önüne geçme çalışmaları ile suç maliyetinin düşürülmesine çok önemli bir fonksiyon eda etmektedir.

B. Penolojinin Diğer Bilimlerle İlişkisi

1. Kriminoloji

Kriminoloji, suçun açıklamasını yapan, suçlu davranışın nedenlerini inceleyen, suçun önlenmesi ve suçlulukla mücadele ile ilgilenen bilim dalıdır. Kimi yazarlar, penolojiyi kriminolojinin içinde veya ona yardımcı bir bilim olarak görmekte iken, diğerleri müstakil olarak değerlendirilmektedir[lxxxix].   
Penoloji bilim suçluların cezalandırılması ve ıslahı üzerinde çalışmakta iken, kriminolojinin suçlu ve suç hakkında elde ettiği bilgilerden yararlanmaktadır. Bir penologun ençok ihtiyaç duyduğu şey olan suçluyu tanıma konusundaki verileri kriminoloji biliminden elde etmektedir.

2. Psikoloji

Psikoloji, insanı davranışları ve zihinsel süreçleri ile birlikte bunların altında yatan nedenleri inceleyen bilim dalıdır.
Penolojinin bir insan olarak  hükümlüyü tanıma ve iyileştirme konusundaki ihtiyacını psikoloji karşılamaktadır. Islah süreci büyük ölçüde psikoloji biliminin verilerine göre şekillenmektedir.

3. Sosyoloji
Sosyoloji, toplum bilimi olup, toplum ve insanın etkileşimi üzerinde çalışan bir bilim dalıdır. Suç ve suçlulukla mücadele toplumun en önemli problemlerinden bu sebeple Penoloji bilimine katkı sağlayan bir kısım düşünür sosyologdur. Penoloji, toplumun beklentileri, değerleri ve suça karşı korunması gibi pek çok konuda Sosyoloji ile etkileşim halindedir.

4.Eğitim Bilimleri

Eğitim bilimleri arasında özellikle Androgoji ve Pedogoji,  Penoloji ile ilişki içindedir. Androgoji, yetişkin eğitim bilimidir. Yetişkinlerin eğitimine ilişkin ilkeler ve yöntemlere bu bilim çerçevesinde çalışılmaktadır[xc]. Ceza infaz sistemine dahil olan hükümlülerin büyük çoğunluğu yetişkindir. Eğitim suçluların ıslahı için en önemli aktör olarak görülmektedir. Penoloji yetişkin hükümlülerin ıslahı için uygulanması gereken eğitim programlarının tespiti, yeni programların geliştirilmesi hususlarında androgoji ilminin verilerine muhtaç olup birlikte çalışmaktadırlar.  Pedogoji ise, çocuklarda "eğitim bilim ve teorisi" anlamına gelmektedir. Çocuklarda öğrenme, öğrenme problemleri, öğrenme yöntemleri, uygulanan öğrenme tekniklerine ilişkin ölçme değerlendirme hususları  Pedagoji kapsamındadır[xci]. Çocuk suçluluğu üzerine hassasiyetle eğilinmesi gereken hususlardan olup Penoloji suça sürüklenmiş çocukların ıslahı, eğitim eksiklerinin tamamlanması, cezaevinde bulunan çocuklara yönelik yeni eğitim teknikleri geliştirilmesi ve uygulanması hususlarında Pedogojiden faydalanmaktadır.

5.Yönetim Bilimleri

Cezaevleri kurumsal bir kimlik taşımaktadır. Cezaevinde güvenlik, eğitim, sağlık, insan kaynakları yönetimi, iş yurdu üzerinden yürütülen ticari faaliyetler bir bütün olarak değerlendirildiğinde yönetim bilimleri ile ilişkide olduğu ortadadır.

C. Penoloji Biliminin Çalışma Usulü

1. Tanıma

Hükümlünün kimlik kartındaki veya mahkeme kararlarında yer alan bilgilerinden öte kim olduğu, toplumla ve yasalarla çatışmasının altında yatan, müdahalelerle iyileştirilebilecek özelliklerinin neler olduğu penolojinin ilk konusu olan tanımayı oluşturmaktadır. Hükümlünün ıslahı hususunda ilk aşama onu ruh dünyası, çevresi, ilişkileri ve geçmişi  ile tanınması olup, tanımadan ıslah mümkün değildir[xciv].  Bir bedende yaşayan Mr. Hide ile Dr. Ceykıl’ın aynı bedende iyileştirilmesi zorunluluğu karşısında Penologun en önemli aracı muhatabını iyi tanıyabilmesidir. 
Pozitivizmin ile suçluyu tanımaya ilişkin neden-sonuç odaklı çalışmalar Kriminoloji ve Penolojinin temelini oluşturmaktadır. Kişinin neden suç işlediği yönündeki çalışmaların ilki ve en bilineni Lombroso’nun “Suçlu İnsan” adlı eseridir. O günden bu yana yapılan çalışmalar suçluyu ve suçluluğu çok yönlü tanıma fırsatı vermiştir. Suçluluğun sebeplerini iki temel başlıkta toplamak gerekirse bunlardan birincisi suçlunun bizzat kendisi ile ilgili sebepler diğeri ise çevresi ile ilgili sebeplerdir. Kendisi ile ilgili sebepler, suçlunun biyolojik genetik özellikleri, karakter özellikleri, ruh sağlığı sorunları ile alkol ve uyuşturucu madde kullanım durumudur.  Suçluluğa etken olarak çevresel faktörler olarak aile yapısı ve ailevi ilişkiler, yaşanılan çevre ve yaşam tarzı, arkadaş grubu, kent yaşamı ve göç sayılabilmektedir.  İyi bir tanıma ve teşhis uygulaması neticesinde geliştirilen ıslah ve tedavi yöntemlerinin, tekrar suç işleme oranı en üst düzeyde olan hükümlülere uygulandığında en iyi sonuçların alındığı gözlemlenmiştir[xcv].
Hükümlünün tanınması cezaevine ilk kabulü aşamasında gerçekleşmektedir. İyi yapılandırılmış ölçekler, suç ve cezaevi geçmişine ilişkin resmi bilgiler onun tanınmasına imkan sağlayacaktır. Tanıma, tüm hükümlülük süresinin yol haritasının belirlenmesinde esas alınmakta, sağlık problemlerine ilişkin alınması gereken tedbirler, hangi infaz rejimine tabi tutulacağı, kendisi için nasıl bir ıslah programı hazırlanacağına ilişkin tüm süreç tanıma aşamasında elde edilen bilgilere göre yapılandırılmaktadır. 
Dünya genelinde hükümlüyü tanımaya yönelik geliştirilen ölçeklerde sübjektiflikten  ziyade  objektif ölçeklerin oluşturulmasına gayret edilmektedir[xcvi]. Hükümlünün cezaevine gelişinde kendisi ile ilgili sadece mahkumiyet hükmünde yer alan suçu işleyiş şekli, kastın yoğunluğu gibi çok da açık olmayan ifadelerin yanında, hükümlüyü tanımaya yardımcı olabilecek tamamlayıcı bilgilere ulaşılması, ayrıntılı bir özgeçmiş bilgisi ve geçmişte hükümlü ile ilgili alınmış notların  değerlendirilmesinin hükümlünün risklerini daha net ortaya koyabileceği gibi bu verileri yorumlayacak kişinin de ilmi yeterlilik seviyesi hükümlü hakkında konulan teşhisin güvenilirliği artacaktır[xcvii].
Hükümlünün tanınması hususunda, İngiltere’de Offender Management System Assessment Tool (OASys)[xcviii], Çek Cumhuriyet’inde SAPRO[xcix], Kanada’da Offender Intake Assessment (OIA) ve Statistical Information on Recidivism (SIR)[c] gibi pekçok hükümlü tanıma ölçeği uygulanmaktadır. Türkiye’de de hükümlülerin tanınması hususunda  Bireyselleştirilmiş İyileştirme Sistemi (BİSİS) geliştirilmiştir.
Hükümlüler için uygulanacak risk değerlendirme esaslı tanıma sistemi araçları olan ölçeklerin şu özellikleri taşıması gerekmektedir: a) Cezaevi hükümlü profiline ve popülasyonuna uygun olmalıdır, b) Bağımsız ve tarafsız kişiler tarafından hazırlanmış, güvenilirliği ve geçerliliği test edilmiş olmalıdır, c) Objektif olarak test edilmiş ve kabul edilmiş statik ve dinamik faktörleri içermelidir, d) Uygulayıcıların akademik seviyesine uygun olmalıdır, e) Hiçbir ölçeğin mükemmel olamayacağı ve kesin doğruyu ortaya çıkaramayacağından hareketle, kullanılacak ölçek klinik verilere göre risk seviyesini değiştirmeye elverişli olmalıdır. f) Ölçek, bir işe yaradığı, birşeyleri ölçtüğü yönünde ölçeği uygulayanlar, hükümlüler ve bu ölçeklerden elde edilen verileri infaz aşamasında kararlarına esas alan hakimler açısından bir inandırıcı olmalıdır[ci].
Hükümlüyü etraflıca tanımaya ve risklerini tespit etmeye yönelik geliştirilen ölçeklerin kullanılması ile a) Cezaevinin kurumsal objektif güvenlik tedbirlerine uygun bir şekilde hükümlünün sınıflandırmasının ve kurum içi yönlendirmesinin yapılabilmesine olanak sağlayan bilgilere ulaşılabilecektir, b) Hükümlünün kendine ve başkalarına zarar verme ihtimalinin ortaya konulması ile gerekli tedbirlerin alınması imkanı kurum idaresine verilmiş olacaktır, c) Sağlık veya başka bir konuyla ilgili özel ihtiyaçların öğrenilmesi sayesinde infazın bireyselleştirilmesinde sonradan ortaya çıkabilecek mağduriyetlerin giderilmesi sağlanacaktır, d) Salıverilme sonrası için yapılacak olan topluma kazandırma planının hükümlünün cezaevine kabulünden itibaren hazırlanması imkanı elde edilmiş olacaktır[cii].
Hükümlünün tanınması hususunda 1955’te Cenevre’de toplanan Suçların Önlenmesi ve Suçluların Islahı üzerine Birinci Birleşmiş Milletler  Mahpusların Islahı İçin Asgari Standart Kuralları ile  Avrupa Cezaevi Kurallarında hükümlünün tanınması öncelikle ele alınmış, infaz rejiminin tespiti, hükümlülerin sınıflandırılması, eğitim ve sağlık alanındaki ihtiyaçlarının tespiti gibi hususlar hep hükümlünün tanınmasına bağlı tutulmuştur.  Türkiye’de hükümlülerin tanınması hususunda 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun  (CGTİHK) hükümlülerin kişisel özellikleri, bedensel, aklî ve sağlık durumları, suç işlemeden önceki yaşamları, sosyal çevre ve ilişkileri, sanat ve meslek faaliyetleri, ahlâkî eğilimleri, suça bakış açıları, hükümlülük süreleri ve suç türleri belirlenerek, durumlarına uygun infaz kurumlarına ayrılmaları ve bunlara göre saptanacak infaz ve iyileştirme rejimi; gözlem, inceleme ve değerlendirme yöntemiyle çalışan gözlem ve sınıflandırma merkezlerinde veya kapalı ceza infaz kurumlarının bu hizmete ayrılan bölümlerinde yapılacağını hükme bağlamıştır (md.13, 23)[ciii].   
CGTİHK’na göre hükümlünün tanınmasına ilişkin bilgiler,  Gözlem ve Sınıflandırma Merkezleri Yönetmeliği ile oluşturulan Gözlem ve Sınıflandırma Formu vasıtasıyla elde edilmiştir. Gözlem ve sınıflandırma formlarında yer alan bilgilerin güncellenememesi, formların fiziki doldurulması ve dosyasında muhafaza edilmesi nedeniyle yeniden suç işleyerek cezaevine alınan hükümlülerin eski bilgilerine  ulaşılamaması bu formlardaki soruların hükümlüyü geniş çaplı olarak tanımaya imkan vermemesi, UYAP’ta saklanan bölümlerin metin formatında olması ve istatistiki çalışmalara olanak tanımaması, gelişen teknik imkanlar UYAP sisteminin sağladığı olanaklar, bilgi ve insan kaynaklarındaki gelişim Bireyselleştirilmiş İyileştirme Sistemi (BİSİS)’ni doğurmuştur. BİSİS milli bir hükümlü iyileştirme sistemi olup, Penoloji biliminin tanıma, iyileştirme ve koruma müesseselerinin ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde oluşturulmuştur.
BİSİS, hükümlü ile ilgili tanıma (md23), sınıflandırma (md. 24) , disiplin (md 37 vd.), ödüllendirme (md51),   eğitim ve iyileştirme programlarının oluşturulması (md.73), eğitim ve öğrenim ihtiyacının karşılaması (md.75, 76), sağlık ihtiyaçlarının tespiti ve acil önlemlerin alınması)  (md.79)  , koşullu salıvermede iyi halliliğin saptanması (md. 89), salıverme öncesi önlemlerin alınması (md.90), hükümlünün açık cezaevlerine ayrılması (md 14), infazın denetimli serbestlikte devamına karar verilmesi (md 105/A) gibi CGTİHK’nun birçok müessesinin ihtiyaç duyduğu  bilgi ve veri ihtiyacını karşılamaktadır.
BİSİS’in hükümlünün, md.23’te belirtilen şekilde tanınmasına olanak verecek tarzda oluşturulan ölçeği Araştırma Değerlendirme Formu (ARDEF)[civ]’dur. Bu formların geçerlilik ve güvenilirliği test edilmiştir[cv].ARDEF’in oluşturulması süreci çocuk hükümlülerin  tanınması ve onlara yönelik ıslah sisteminin geliştirilmesini amaçlanması ile başlamıştır. ARDEF toplam 89 risk değişkeni ve 183 sorudan oluşmaktadır. Risk değişkenleri, Suç Öyküsü, Yaşadığı Yer, Aile Özellikleri ve Ailevi İlişkiler, Madde Kullanımı, Eğitim ve Çalışma, Yaşam Tarzı, Ekonomik Koşullar, Ruhsal Durum, Düşünce ve Davranışlar ve Tutum olmak üzere 10 alt bölüm’den oluşmakta olup bu alt bölümler dışında yer alan Genel Bilgi bölümünde sosyodemografik özellikler, genel sağlık ve intihar taraması ile ilgili bilgiler sorgulanmaktadır.  Sorular kendi içesinde birbirlerini kontrol etmekte, çelişkiler ortaya konulabilmektedir. Ölçekte yer alan genel bilgiler dışındaki tüm bölümlerden elde edilen toplam puan suç işleme riskini ortaya çıkarmaktadır. Ölçeğin içinden seçilen sorulardan hükümlünün öfke durumu, zarar verme, zarar görme, kurallara uymama, kiriminalite eğilimi ve güvenli davranış riskleri ortaya çıkarılabilmektedir[cvi].
ARDEF’te çocuk hükümlülere sorulan sorular arasında, suç öyküsünü ortaya çıkarmaya yönelik olarak, önceden işlediği suçların niteliği, suç geçmişi, karakol veya cezaevi tecrübesi; yaşadığı ortam ile ilgili olarak, yaşadığı evin özellikleri, yaşadığı bölgede uyuşturucu kullananların olup olmadığı, ailesi, kendisi veya arkadaşları ile birlikte kalıp kalmadığı; aile ile ilgili olarak, anne baba birlikteliği, anne baba sağ olup olmadığı,  kardeş sayısı, kendine özel oda, ders çalışma ortamı olup olmadığı, ailede suç işleyen olup olmadığı, ailede alkol madde kullanımı, aileden cezaevinde kimsenin olup olmadığı; alkol madde kullanım geçmişi ile ilgili olarak, her bir uyuşturucu madde ile ilgili ayrı kullanım geçmişi soruları, alkol kullanım geçmişi soruları; eğitim geçmişi ile ilgili olarak,  okul başarısı, okula devam edip etmediği, okulda disiplin cezası alıp almadığı; iş ve meslek geçmişi ile ilgili olarak, herhangi bir işte çalışıp çalışmadığı, mesleki eğitim alıp almadığı; yaşam tarzı ile ilgili olarak, arkadaş çevresinde alkol ve madde kullanım durumu, arkadaşlarından kanunla ihtilafa düşenler olup olmadığı, ailesinin izin vermemesine rağmen  geceyi dışarda geçirip geçirmediği, hobileri; ekonomik durumu ile ilgili olarak, aile gelir düzeyi, çalışarak ailesine katkı sağlamak zorunda olup olmadığı, kendi gelirini kendisi sağlamak zorunda olup olmadığı; davranış durumu ile ilgili olarak, öfke kontrol sorunu, kurallara uyma sorunu, arkadaş gruplarındaki pozisyonu, değişime açık olup olmadığı gibi pek çok soru yer almaktadır. Görüldüğü üzere bu sorular hükümlüyü çok yönlü tanımayı sağlayacak niteliktedir.

2. Islah

Cezalandırmanın bizzat kendisinin ıslah edici bir kudrete sahip olduğuna yönelik inanç günümüzde de varlığını sürdürmekle birlikte, suçluların ıslah da edilebileceği artık bilimsel olarak kabul görmüştür. Islah, kavram olarak terbiye etmek olarak kabul edilmektedir.  Bir suçlunun gerçek anlamda ıslahı, onu otomatik, her emre itaate programlanmış bir varlık olmaktan çıkarıp, ona düşüncesini, iradesini ve bütün psikolojik varlığını iyi bir şekilde kullanmak yeterliliğini vererek, onu ikna ile mümkündür[cvii]. Suçluların ıslahının gayeleri suçlulara sorumluluk duygusunu kazandırmak, toplumun istediği  insan modeline uygun  psikolojik şekli vermektir. Hükümlü, ıslah yönelik çalışmalara, ve cezaevi personelinin bu konudaki gayretlerine karşı, yaradılışından gelen unsurlarla direnç gösterebilecektir. Hükümlünün iç direnci ne kadar kuvvetli olursa olsun onun ıslah imkanını ortadan kaldıramayacağı bilinmeli, bu zorluk üstesinden gelinmesi mümkün olan bir zorluk olup imkansız olarak görülmemeli, suçluyu ıslah edecek yöntemlerin yaratılması beklenmemeli onlar bulunmalıdır[cviii]. Cezaevindeki ıslah faaliyetlerinin başarısı filantropist eğitimcilerin çalışmaları ve kurumsal olarak ıslaha destek verilmesi ile mümkündür[cix]. Bu kapsamda cezaevlerinde hükümlülerin ıslahına yönelik çalışmaları iki başlık altında toplayacağız bunlardan birincisi ıslah edici ortam, ikincisi ise ıslaha yönelik çalışmalar.

a. Islah Edici Ortam

Islah edici ortam iki yönlü değerlendirilmektedir. Bunlar,  hükümlünün suçluluktan arınmasına imkan sağlayacak sosyal ortam ve cezaevlerinin fiziki yapısının ıslaha elverişliliğidir.
aa. Islah Edici Sosyal Ortamın Oluşturulması: Sınıflandırma
Islah edici ortamın ilk unsuru hiç şüphesiz hükümlülerin birbirlerine olumsuz etkilerini azaltacak şekilde cezaevi içinde sınıflandırılmalarıdır. Sınıflandırma ile,  mahkumlara yönelik yürütülecek olan ıslah çalışmalarında hedef kitlenin bir bütün olarak oluşturulması, hükümlülerin yeni suçları öğrenmelerinin önüne geçilmesi ve cezaevinin kurumsal güvenliğinin sağlanması da hedeflenmektedir.
Sınıflandırma cezanın çektirileceği cezaevi türünün belirlenmesinden öte, hükümlülerin cinsiyetleri,  suç türleri, hükümlülük süreleri, yaşları, akli ve bedensel durumları ile örgütlü suçlarda olduğu gibi suç işleme şekillerini de içine alan oldukça ayrıntılı bir tasnif faaliyetidir[cx]. “Başarının sırrı tasniftir” önermesi, cezaevlerinin ıslah kurumlarına dönüşmesinde temel prensiplerden biri olarak kabul edilmektedir. Sınıflandırma artık kadın ve çocuklar ile yetişkin erkeklerin yine örgütlü suçlar ile adi suçtan hükümlüolanların ayrı ayrı barındırıldığı müstakil cezaevleri oluşmasına netice vermiş, böylelikle bir yandan kurumsal güvenlik sağlanırken öte yandan ıslah hedeflerine ulaşmak da daha realize edilmiştir.
bb. Islaha Elverişli Fiziki Ortam
Cezaevleri, genel önleme ve özel önlemeyi sağlamaya hizmet edecek şekilde tasarlanmalıdırlar. Genel önleme ile bir bütün olarak toplumun, özel önleme ile hükümlünün suça karşı korunması hedeflenmiştir[cxi]. Dünya üzerinde hükümlünün ıslahına imkan verecek ideal modelde bir cezaevinin varlığından söz edilemez, bunun sebebi her geçen günün yeni imkanlar sunması ve bir öncekinin eski ve demode olarak kabul edilmesidir. Bu çalışmada, günümüzde her ne kadar varlıklarını tam olarak sürdürmeseler de kendilerinden sonraki cezaevi mimarisine ve infaz sistemlerine büyük ölçüde örneklik teşkil eden  Pensilvanya, Auburn ve İngiliz-İrlanda Kademeli Geçiş Sistemi üzerinde durulacaktır.
Pensilvanya sistemi cezaevleri, ölüm cezasından kurtulanların tutulduğu, tek kişilik hücrelerden oluşan cezaevi mimarisine sahip oldukça büyük cezaevleriydi. Bu şekilde tasarlanmasında hükümlü ıslahı hedeflenmişti. Hükümlü kendi ile başbaşa kalacak ve bu yolla Tanrı ile barışıp arınacaktı. Amaç hükümlünün ıslahı idi ancak hükümlü ölene veya delirene kadar hücresinde tek başına tutuluyordu, böylesi ağır bir tecrid insan ruhuna büyük acılar çektirdiği için eleştirilmiştir[cxii].  
Auburn sistemi, bu cezaevi sistemi yine hükümlünün tek başına hücrede tutulması üzerine kurulu olmakla birlikte, gün içinde hükümlüler atölyelere yemeğe toplu çıkıyorlardı. Bununla birlikte hükümlülerin birbirleri ile konuşmaları kesinlikle yasaktı ve çok sert bir şekilde cezalandırılıyordu[cxiii].   Günümüzde Amerika Birleşik Devletleri, Rusya gibi ülkelerde yüksek tehlikelilik gösteren hükümlülerin tutulduğu cezaevleri sayılmazsa artık dünyada hükümlülüğünün tamamı veya büyük bir kısmının hücrede çektirildiği cezaevi sistemi terk edilmiştir.
İngiliz-İrlanda Kademeli Geçiş Sistemi, hükümlü cezasının ilk aşamasında 8-9 ay hücrede tek başına, oldukça kötü kıyafetlerle tutulur ve  yalnız bitkisel gıdalarla beslenirdi. Bu sürenin sonucunda, iyi halli olması halinde hükümlü gündüzleri  çalışma hakkı elde ederdi. Çalışma kendi içinde 4 kademeli olarak uygulanır, son kademeye geldiğinde, istediği yiyeceği alabilme, ücret alabilme ve izin kullanma hakkını elde eder, en sonunda ise yarı serbestlik olarak adlandırılan bir kademeyi de başarı ile atlattıktan  sonra tahliye edilirdi. Bu sistemin ilk uygulandığı dönemi gözlemleme şansı elde eden  Lombroso bu sistemin   devletin masrafını, hükümlünün tembelliğin azalttığını, suçlu sayısını da düşürdüğünü ifade etmiştir[cxiv].
İngiliz kademeli sistemi, 1840 ve devamında  Pensilvanya ve Auburn sistemlerinin inşaa tarzlarının olumlu yanları alınarak, ıslah yöntemi ile ilgili sakıncalarının kaldırılması üzerine kurulmuştur. Kademeli sistem, hükümlünün iyi halli, kurallara itaatli olmasına göre,  hak kazanım ve kaybı üzerine kurulu olduğundan cezaevi içi disiplini sağlamakta kolaylaşmıştır. Bu sistemin uygulanmasında hükümlü ilkin 18 ay boyunca cezaevinin korkutucu yönünü hissedebileceği bir hücrede tutulurdu. Sonra bir İngiliz kolonisine gönderilir oradaki çalışmalarının ardından tahliye edilirdi. 18 aylık süreçteki iyi halliliğine göre Avustralya’da ki İngiliz konolisine gönderilirken hükümlülere 1.2.3. derece şeklinde notlar verilir bunlar gittikleri yerlerin iyi veya kötü olmasını, orada evlenip mülk edinme hakkına sahip olup olmama gibi imkanlar sağlardı. Hükümlülere sürekli not verilir ve düzenli olarak takipleri yapılırdı[cxv].
Bugün dünya genelinde hükümlüler hücre, oda veya ünite (koğuş) sistemi ile barındırılmakla birlikte, genel olarak İngiliz-İrlanda sistemlerinde olduğu gibi kameli geçiş sistemine tabi tutulmaktadır. İnfaz öncelikle kapalı cezaevinde başlamakta, zamanla yarı açık ve açık cezaevine geçilmekte buradan sonra da şartlı tahliye veya denetimli serbestlikle tahliyeler yapılmaktadır. Tüm geçiş aşamalarında belli asgari sürelere riayet edilmekte ve onların bu hakkı elde edebilmeleri için iyi halli olmaları gerekmektedir. İyi halli olma niteliğini kaybeden hükümlü, daha ağır şartlar taşıyan bir önceki kademeye gönderilmektedir. Kimi ülkelerde her kademenin içinde de ara kademeler bulunmakta, kapalı cezaevinde iken iç hizmetlerde çalışarak para kazanmak, televizyon, buz dolabı kullanma, aile görüş hakkı gibi hakları elde edebilmek iyi halli olmaya ve belli ıslah programlarına riayete bağlanmıştır. Bu ara kademelerde de hükümlüler cezaevinin her kademeye mahsus bölümünde cezalarını çekmektedir. Kademeli sistem, hükümlünün otokontrol sistemine hitap etmekte olup hükümlü kendini iyi olmaya zorlanmakta, iyi ve olumlu davranışlarının ödül, aksi davranışlarının ise hak kaybına netice vereceği bilinci uygulamalı olarak kendisinde yerleştirilmeyi hedeflemektedir.
Türkiye’de cezaevleri inşaa tarih ve tarzlarına göre alfabedeki harflere göre A Tipi, K1 Tipi, L Tipi, T Tipi, F Tipi gibi modellenmekle birlikte bu cezaevleri birbirlerine çok benzemektedir. Türk cezaevi mimarisinin karakteristik özelliği, tek ve iki katlı üniteler (koğuş) ile bu ünitelerin havalandırma boşluklarının yan yana diziminden oluşmaktadır. Türkiye’de Avrupa, Amerika ve Rusya gibi ülkelerde karşılaşılan tamamı tek kişilik ünitelerden oluşan herhangi bir cezevi modeli yoktur[cxvi]. Küçük bir ilçedeki 40 kişilik K1 Tipi cezaevinin de 1600 kişilik L Tipi cezaevinin de inşaa tarzı birbirine çok benzemektedir. Aralarındaki tek fark ünite ve havalandırma sayısı ile yatakhane ve ortak kullanım alanlarının tek veya iki katlı olup olmamasıdır. Yeni cezaevlerinin öne çıkan özelliği, ıslahın sağlanmasına hizmet etmek amacıyla oluşturulan, eğitim, spor, psiko-sosyal faaliyet alanları ile işyurdu tesislerine ayrılan alanların fazlalığıdır. Türkiye’de de kısmi bir kademeli sistem uygulanmaktadır. Hükümlü hakkında verilen cezaevi süresine göre öncelikle kapalı cezaevinde infaza başlamakta, ardından açık cezaevine ve daha sonra da denetimli serbestlikle infazını tamamlamakta olup tüm bu kademelerden geçiş iyi halli olmaya bağlanmıştır.
Cezaevinin ıslah edici olması bakımından fiziki özellikleri büyük önem arzetmektedir. Öncelikle hükümlünün insan olmasından kaynaklanan hakları korunmalıdır. Cezaevi bina tasarımları her türlü eğitim ve psiko-sosyal rehabilitasyon, sağlık hizmetlerini tüm hükümlülere ulaştırılabilcek şekilde tasarlanması gereklidir. Islah hizmetlerinin mükerrerliği önleyici, cezaevi iç huzurunu sağlayıcı etkisi ıslaha elverişli fiziki ortamların oluşturulması ile mümkün olacaktır.

b. Islaha Yönelik Çalışmalar

Cezaevlerinin infaz müesseseleri olarak ortaya çıkışında ve reform çalışmalarında hareket noktası hep hükümlülerin ıslahı düşüncesi olmuş, daha insani, ıslah faaliyetlerine daha müsait yapılar oluşturulması hedeflenmiştir.
Hükümlülerin statülerini, hak ve yükümlülüklerini düzenleyen ulusal ve uluslararası düzeydeki metinlerde ıslaha yönelik eğitim ve iyileştirme çalışmaları hem hak hem de yükümlülük olarak belirlenmiştir. Birleşmiş Milletler Mahpusların Islahı İçin Asgari Standart Kurallarında[cxvii]okur-yazar olmayan mahpuslar ile genç mahpusların bu eğitimi almaları yükümlülük olarak belirlenmişken (md.77/1), daha üst seviyedeki eğitim ve öğretim çalışmaları ile sportif, sanatsal ve kültürel faaliyetlere ilişkin hususlarda hükümlülerin ihtiyaç duyduğu gerekli mekânsal ihtiyaçların karşılanması ve donanım eksikliğinin giderilmesini idarelere yükümlülük olarak belirlenmiş olup, bu açıdan bakıldığından tüm bu hususların hükümlülerin eğitime erişim haklarını kolaylaştırmak amacıyla  tasarlandığı anlaşılmaktadır. Benzer düzenlemeler Birleşmiş Milletler Mahpuslara Muamelenin Temel İlkelerinde ve Avrupa Cezaevi Kurallarında hükümlülerin kişiliklerinin tam gelişmesi için eğitim ve kültürel faaliyetlerden yararlanma hakkına sahip olduklarına ilişkin hükümler yer almaktadır.
 CGTİHK’ da ise çocuk  ve gençlik kapalı ceza infaz kurumları ile çocuk eğitim evlerinin eğitim esaslı kurumlar olduğu (md. 11, 12, 15 ), yetişkin hükümlülerin barındırıldığı açık ceza infaz kurumlarının mesleki eğitim esaslı kurumlar olduğu (md.14) ifade edilmekle, bu kurumlarda barıdırılan hükümlülerin, kurumların tabi olduğu eğitim ve öğretim rejimin gereklerine katlanmak zorunda olduğu anlaşılmaktadır[cxviii].  Açık ceza infaz kurumunda ve çocuk eğitimevinde bulunan hükümlülerin örgün ve yaygın eğitimden faydalanabilmekte , kapalı kurumlarda bulunan hükümlüler ise yaygın eğitimden faydalanabilmektedir (md.76). Kanun, idareye,  hükümlülerin ıslahlarına katkı sağlayacak  kütüphaneden faydalanma,  sanatsal, kültürel ve sportif etkinliklerine katılma yönündeki isteklerine cevap verecek ve ihtiyaçları karşılayacak gerekli tedbirleri yükümlülüğünü yüklemiştir (md.87, 88.). 
Cezaevlerinde uygulanan ıslah yöntemleri iki başlıkta ele alınmaktadır. Birincisi eğitim hizmetleri diğeri psiko-sosyal destek hizmetleridir.
ba. Eğitim Faaliyetleri
i. Eğitim- Öğretim Faaliyetleri
Cezaevlerinde hükümlülere  temel  okuma yazma eğitiminden başlanarak, hükümlünün tabi olduğu infaz rejiminin izin vermesi halinde doktora eğitimine kadar bütün eğitim imkanları sunulmaktadır. Bu eğitim uygulamaları infaz rejimine göre örgün veya yaygın eğitim olarak yürütülmektedir. Türkiye'de cezaevinde bulunan 165.033, tutuklu ve hükümlünün 5.848’i okuma yazma bilmemekte, 7.404’ü herhangi bir eğitim kurumu mezunu olmamakla birlikte  okuma yazma bilmekte, 68.033’ü ise ilk okul mezunudur[cxix].
ii. Beden Eğitimi Faaliyetleri
Hükümlülerin ıslahında eğitim, öğretim faaliyetleri ile ruh destek programlarının yanında, hükümlünün bedenine yönelik iyileştirici ve geliştirici çalışmalar da yapılmalıdır. Bu konudaki Spencer’in “İnsanın hayatta muvaffak olmasının ilk şartı, her şeyden evvel sağlam bir hayvan olmasına bağlıdır.”[cxx] sözü beden eğitimi konusundaki gerekliliği ortaya koymaktadır.  Cezaevlerinde salon sporları olan basketbol, voleybol, badminton gibi sportif etkinliklerin yapılmasına olanak veren spor salonları oluşturulmakta ve hükümlülerin bir program dahilinde bu etkinliklere uygun eğitimcilerin nezaretinde katılmaları sağlanmaktadır[cxxi].
iii. Mesleki Eğitim Faaliyetleri
Cezaevlerinde bulunan hükümlülerin bir meslekleri yoksa yeteneklerine ve karakterlerine uygun bir mesleğe yönlendirilmeleri bu konuda eğitim almalarına imkan verilmesi, var olan mesleklerini sürdürebilmeleri için uygun atölye imkanlarının sağlanması ıslahın amacına ulaşması açısından büyük önem taşımaktadır.
Cezaevlerinin ıslah amaçlı kullanılmaya başladığı 1600’lü yıllardan bu yana hükümlülerin meslek edinmelerine yönelik çalışmalar yürütülmektedir. Türkiye cezaevlerinde mesleki eğitim faaliyetleri iki başlı yürütülmektedir. İlki, cezaevi idaresi ve eğitim servisi koordinasyonunda yürütülen meslek edindirme kursları, diğeri Ceza İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İşyurtları Kurumu tarafından yürütülen uygulamalı mesleki eğitim çalışmalarıdır.
bc.Psiko-Sosyal Destek Çalışmaları
Hükümlülerin ruh sağlığı bakımından desteklenmesi, cezaevlerinin sahip olduğu psikolojik yıpratıcı etkinin azaltılması, ıslah faaliyetlerinin amaçlarına ulaşmasını sağlayacak öncelikli konulardandır.  Daha evvel izah edildiği üzere hükümlülerin büyük bir kısmında ruh sağlığı problemleri olduğu, geçmişlerinde uyuşturucu madde kullanımı, kontrolsüz alkol kullanımı hikayeleri olduğu tespit edilmiştir. Dünya cezaevlerinde psiko sosyal çalışmaları yürütmek üzere penolog[cxxii],  psikolog, sosyolog ve sosyal çalışmacılar istihdam edilmektedir. Bu meslek mensupları tanıma aşamasında hükümlülerle ilgili elde edilen bilgilere göre, hükümlü hakkında belirlenen iyileştirme programı çerçevesinde bireysel görüşme ve grup çalışması yöntemleri ile çalışmalarını yürütmektedirler. Bu çalışmalarda yaygın olarak, ruh sağlığı destek programları,  öfke kontrol programları, intiharı önleme programları, cinsel sağlık (üreme sağlığı) eğitimleri,  kişisel gelişim programları, alkol ve madde bağımlılığı programları, aile eğitim programları, tahliye sonrası için hazırlık programları  uygulanmaktadır[cxxiii]. Hükümlünün bu programlara katılıp katılmaması, iyiye doğru gelişim kat edip etmemesine göre infaz sistemi içinde izleyeceği yol tayin edilmektedir.

bd. Sivil Toplum Örgütleri ile Gönüllülerin Faaliyetleri

Dünya genelinde  cezaevlerinde  ıslah çalışmalarında sivil toplum kuruluşlarının (STK) ve gönüllülerin görev aldıklarını görmek mümkündür. Gönüllüler ve STK’ların cezaevlerindeki çalışmaları farklılıklar göstermekte, kimi ülkelerde kendi geliştirdikleri ıslah programlarını uygulamakta iken, kimi yerlerde cezaevlerinin kendi belirledikleri müfredatı gönüllü olarak sürdürmektedirler. Bu konuda dünya çapında en büyük cezaevi STK’sı olarak Prison Fellowship İnternational (PFI) kendini göstermektedir. PFI cezaevlerinde bulunan hükümlülere, hükümlülerin ailelerine ve çocuklarına yönelik çalışmaları yürütürken, aynı zamanda onarıcı adalet çalışmaları ile suç mağdurlarına ve eski hükümlülere de destek sağlamaktadır[cxxiv].   İspanya’da bir kısım çocuk cezaevlerinin yönetimini başarı ile yürüterek Avrupa genelinde çocuk hükümlülerin ıslahına yönelik çalışmalarını yaygınlaştıran Diagrama Foundation’da bu konuda başarılı örnekler arasında yer almaktadır[cxxv].
Ülkemizde de CGTİHK’un 77’inci maddesinde “Hükümlülerin iyileştirilme çabalarında başarıya ulaşılması için dernekler, vakıflar ve gönüllü kişi ve kuruluşlar ile işbirliği yapılabilir. Kamu kurum ve kuruluşları bu maksatla olanakları ölçüsünde, gerekli yardımları yapmakla yükümlüdürler.”  hükmü ile sivil toplum kuruluşlarının cezaevlerinde ıslah faaliyetleri yürütmelerine olanak tanınmıştır. Bu kapsamda Türkiye’de Toplum Gönüllüleri Vakfı, Türkiye Çocuklara Yeniden Özgürlük Vakfı ve Ayık Yaşamda Buluşalım Derneği gibi ülke çapında veya bölgesel faaliyet yürüten pek çok sivil toplum kuruluşu ıslah faaliyetlerine katkı sağlamaktadır.

3.  Koruma

Koruyucu tedbirler hükümlünün tahliyesinden sonra suçtan korunmasına ilişkin tedbirlerin alınması, cezaevlerinde ıslah çalışmaları ile elde edilen kazanımların sürdürülebilirliğinin sağlanmasına yönelik çalışmaları ifade etmektedir. Bu süreç yatarak tedavisi tamamlanan hastanın, ayaktan tedavisinin devamı için taburcu edilmesi sürecini andırmaktadır.
Cezanın caydırıcı etkisi,  hükümlünün şartla tahliyesini iyihalli geçirmez ise cezaevine tekrar döneceğini bilmesi açısından etkilidir. Cezaevlerinin, ıslaha odaklanması ve reform hareketleri ile birlikte insanileşmesi, cezanın özel önleme fonksiyonunun tek başına yeterli olmadığının fark edilmesi, hükümlülerin tahliye sonrası korunması gerektiği düşüncesini güçlendirmiştir. Bu düşünce denetimli serbestlik müessesesini doğurmuştur. Türkiye’de  hükümlünün şartla tahliye sonrası korunması hizmetleri Denetimli Serbestlik Şube Müdürlükleri eliyle yürütülmektedir.
Türk infaz sisteminde hükümlülerin suçtan korunması süreci izleme ile denetleme ve destekleme olarak iki yönlü takip edilmektedir. İzleme süreci, koşullu salıvermeye karar veren hakim, hükümlünün kişiliğini, cezaevindeki ıslah faaliyetlerindeki gayretini ve topluma uyumdaki başarısını göz önünde bulundurarak, denetim süresinin, denetimli serbestlik tedbiri uygulanmadan veya herhangi bir yükümlülük belirlemeden geçirilmesine karar vermesi şeklinde gerçekleşmektedir. Bu süreçte, kolluk birimleri hükümlünün şartla tahliye edildiği hususunda bilgilendirilmekte, hükümlünün yeniden suç işlemesi halinde buna ilişkin yargılama evrakları arasına adli sicil kaydı alınmakta ve ikinci suçtan mahkumiyeti halinde önceki cezasından verilen şartla tahliyesinin kaldırılması gündeme gelmektedir (5275. s.y. md. 107/10). Bu süreçte görüldü üzere kamu idareleri hükümlünün tahliye sonrası yaşantısına aktif olarak müdahale etmemektedir.

Denetleme ve destekleme süreci hükümlünün şartla tahliye sonrası toplumla uyumuna ilişkin riskler taşıdığının tespiti ve daha yoğun bir denetime ve desteğe ihtiyacı olduğu yönünde kanaat oluşması halinde hakim, hükümlünün, kamu kurumunda veya bir başkasının gözetiminde çalışmaya, eğitim kurumlarına devam etmeye, rehberlik çalışmalarına katılmaya karar verebilecektir (Denetimlik Serbestlik Hizmetleri Yönetmeliği md. 92). Eğer hükümlü cinsel saldırı suçundan hükümlüolmuş ise, hakim, denetim  süresince hükümlünün, tıbbi tedaviye tabi tutulmasına, tedavi amaçlı programlara katılmasına, suçun mağdurunun oturduğu ve çalıştığı yerleşim bölgesinde ikamet etmekten yasaklanmasına, mağdurun bulunduğu yerlere yaklaşmaktan yasaklanmasına, çocuklarla bir arada olmayı gerektiren bir ortamda çalışmaktan yasaklanmasına, çocuklar hakkında bakım ve gözetim yükümlülüğünü gerektiren faaliyet icra etmekten yasaklanmasına karar verecektir (5275 s.y. md. 108/9).
Hükümlülerin tahliye sonrası yaşama uyum sağlama süreçlerindeki en önemli hususlardan biri olan bir iş bulup en azından hayatını idame ettirecek kadar gelir elde etmesi gerekliliğidir. Eski hükümlülere yönelik ön yargı bu kişilerin iş bulmalarını zorlaştırmaktadır. ABD’de yapılan bir araştırmada hükümlülerin tahliye sonrasında iş bulmalarındaki en büyük engellerden birinin adli sicil kayıtlarının olduğunu ortaya koymuştur[cxxvi]. Ülkemizde 4857 sayılı İş Kanununda yapılan 26.05.2008 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanan 5763 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten sonra iş gücü piyasasındaki dezavantajlı gruplar arasında yer alan eski hükümlülere özel sektördeki işverenlere yüklenen eski hükümlü çalıştırma zorunluluğu kaldırılmış, yapılan değişiklik sonrası kamu kurum ve kuruluşlarının %2 oranında eski hükümlü çalıştırma yükümlülüğü bulunmaktadır[cxxvii].

 

SONUÇ

Cezalandırma yöntemlerinin insanileştirilmesi talebiyle Avrupa’da 18. yüzyılın ilk yarısından itibaren ortaya çıkan tepkiler  ceza hukuku alanındaki pek çok bilimin doğumuna vesile olmuştur. Bu bilim dallarından biri de hiç şüphesiz Penoloji’dir.

Tarihi süreç içerisinde cezalandırma düşüncesindeki ilk ve  ben önemli değişiklik bedensel cezadan hapis cezasına geçiştir. Cezaevlerinin yaygınlaşmasının ardından yaşanan yozlaşma, cezaevlerinin inşaa tarzlarından ıslah yöntemlerinin geliştirilmesine kadar uzanan bir süreci doğurmuştur. Bu dönemde bir kısım suçların karşılığı olan hafif cezaların cezaevinde çektirilmesi yerine toplum içinde ıslahı gündeme gelmiş ve denetimli serbestlik sistemi doğarak dünyaya yayılmıştır. Bu süreçte Penoloji Bilimi, kabul görmüş, deney ve gözlemle elde ettiği bilgiler infaz uygulamalarına yön verebilmiştir.     

Penoloji, pek çok ülkede üzerinde çalışılan, üniversitelerde okutulan ve bu alanda çalışanların istihdamının sağlanması ile kamusal ve sosyal hayatta yerini almış bir bilimdir. Türkiye’de ise, birkaç ceza hukuku ve kriminoloji kitabında tanımına yer verilmesi dışında gündeme gelememiştir. Penoloji ile ilgili Türk Dil Kurumu sözlüklerinde herhangi bir tanım yer almamaktadır. Türkiye’de cezalandırma hususu infaz hukuku bilgisi olarak ele alınmakta, daha çok infaz usul ve yöntemleri üzerinde çalışılmaktadır. Penoloji’nin en önemli çalışma alanı olan “hükümlünün ıslahı” maalesef dikkatlerden kaçmaktadır.

Türkiye, Penoloji bilimi konusunda mahrumiyet yaşamaktadır. Penolojinin alanına giren konular İnfaz Hukuku ve Kriminoloji ile karşılanmaya çalışılmış ancak bu iki dal tam olarak istenileni verememiştir. Bilindiği üzere İnfaz Hukuku infazın hukukiliği üzerinde yoğunlaşmakta infazın hesabı ve doğru bir şekilde yerine getirilmesi, hükümlünün hakları ve idare ile ilişkileri gibi hususlara; krimilonoji ise suç ve suçlulukla ilgili alanlara eğilmiş iken Penolojinin temel çalışma alanları olan hükümlünün tanınması, doğru bir şekilde ıslahının sağlanması ve infaz müesseselerinin buna elverişli olarak yapılandırılması, infaz hizmeti sunan insan kaynaklarının bu amaca hizmet edecek şekilde oluşturulması gibi hususlar sahipsiz kalmıştır. Penolojinin kapsamına giren hükümlü ile ilgili oluşan boşluklar, sosyoloji, psikoloji ve eğitim bilimlerinin yardımı ile doldurulmaya çalışılmaktadır. Ülkemizde bu branşların  infaz alanına yeterli özeni gösterip göstermedikleri ise tartışmalıdır. 

Türkiye’de cezaevleri alanında, konunun  işinin uzmanları eliyle yürütülmesi konusundaki insan kaynağı eksikliği tam olarak karşılanamamaktadır. Amerika Birleşik Devletlerinde ve kimi ülkelerde cezaevlerinde oluşturulan Penolog kadrosunda görevliler istihdam edilerek bu bilim dalının kurumlara nüfuz edebilmesi sağlanmıştır. Türkiye’de bu konuda kadrolar oluşturulmalıdır.

Cezaevlerine insan kaynağı yetiştirmekle görevli olan, meslek öncesi ve meslek içi eğitimleri veren Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri Personel Eğitim Merkezlerinin çalışma esaslarının ve eğitim müfredatının belirlendiği yönetmelikte eğitime tabi tutulacaklara Kriminoloji ve İnfaz Hukuku konusunda eğitim verilmesi düzenlenmiş iken bu alanın asli bilim dalı olan Penolojiye ise müfredatta yer verilmemesi dikkat çekicidir. Cezaevinin amacı, tarihçesi ve geçirdiği evrelerin öğrenilmesi, hükümlü ve tutuklunun tanınması ve cezaevlerinin hizmet gereklerinin neler olduğu  gibi konular ancak Penoloji ile öğrenilebilecektir. Bu konudaki eksiklik giderilmelidir.

Penoloji’nin verilerinden faydalanılmadan yürütülen ceza siyaseti açısından da Türkiye bilimsellikten uzaklaşmaktadır. Af benzeri tahliyeler nedeniyle cezaevine geri dönüş oranları, ıslah hizmetlerinin hükümlüye ulaşmasına ilişkin istatistikler ve infazda başarı ölçütleri ortaya konulamamaktadır. Bu da gösterilen büyük gayretin, sarfedilen enerjinin doğru yere gidip gitmediğinin anlaşılmasını imkansız kılmaktadır. 

Cezasızlaştırma çalışmaları, şartla tahliye ve denetimli serbestlik sistemlerinde affı andıran düzenlemelere rağmen cezaevi mevcudu son on yıllık süreçte yaklaşık %300, denetimli serbestlikte takip edilen kişi sayısı ise yaklaşık %2000  oranında artmıştır. Böylesine büyük rakamların baskısı altında ıslahın ne ölçüde başarıya ulaştığı hususunda tereddütler bulunmaktadır. Türkiye, konuya bilimsel bir bakış açısı ve disipline edilmiş yöntemlerle yaklaşmadığı sürece cezalandırma ve ıslah alanında başarıya ulaşılması mümkün gözükmemektedir.

Islah hizmetlerine, dünyanın gelişmiş ülkelerinde sivil toplumun katkıda bulunması teşvik edilmekte hatta bu konunun sivil toplumun bir sorunu olduğu vurgusu yapılmaktadır. İspanya’da çocuk cezaevlerinin bir kısmı Diagrama Vakfı isimli bir sivil toplum kuruluşu tarafından yürütülmekte ve oldukça da başarılı bulunmaktadır. Hükümlünün bizzat kendisinden, cezaevi dışında bulunan yakınlarına kadar bütün ferdlere sivil toplum kuruluşları eliyle ulaşılmaktadır. Türkiye’de ıslah hizmetlerinin tamamı devletin omzuna yüklenmiş durumdadır. Sivil toplum hizmetlerinin katkısı oransal olarak değerlendirildiğinde yok denecek kadar azdır. Özellikle cezaevinde mahkuların dışarıda hayatlarını binbir güçlükle sürdürmek zorunda olan eş ve çocuklarına ilişkin ve emeğini münharısan bu alana tahsis etmiş sivil toplum örgütü bulunmamaktadır. Sivil toplum örgütlerinin de ıslah hizmetlerine dahil edilmesi bu faaliyetlerin yürütülmesi ve suçlulukla mücadelede büyük başarı sağlayacaktır.

Türkiye’de hükümlünün ıslah sonrası süreçte yeterince takibi ve yeniden suç işlemesinin önlenmesi konusunda çalışmalar verimli bir şekilde yürütülememektedir. Bu kapsamda soruşturma, kovuşturma aşamasında veya tahliye sonrası süreçte takibi gereken ve denetimli serbestlik ile takipleri yapılan suça sürüklenmiş çocukların sayısı on bin civarında olup bu çocukların ilerde cezaevine girmeleri kuvvetle muhtemel iken bu alanın ihtiyaç duyduğu önemin gösterilmediği ortadadır. Bunun en önemli göstergesi de cezaevinde bulunan suça sürüklenmiş çocuk sayısı da her geçen gün artmaktadır. Cezaevi mevcudunun düşürülmesinin en kolay yöntemlerinden olan yeni girişlerin önüne geçebilmek için bütün bilgileri ile tespit edilmiş olan bu çocukların ıslahı sağlanıp suçtan uzak tutulmaları gerekmektedir.

Sonuç olarak suçun azaltılmasına ilişkin çabaların başarıya ulaşmasına yönelik Beccaria’nın şu öğüdü bütün çalışmamızı özetler mahiyettedir: “ Suçları önlemek istiyor musunuz? Bırakın bilimin ışıkları özgürlükle birlikte olsun.”

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

KAYNAKÇA

ABAY, Bedia, “Androgoji/Pedogoji Kavramları ve Aralarındaki Farklar” http://mail.baskent.edu.tr/~20393092/kisisel_site/odev/yetiskin_egitimi.pdf (Erişim tarihi: 19.11.2015)

AKTAŞ, Sururi, “ Cezalandırmanın Amacı,” Erzincan Üniversitesi Hukuk Fakültesi, C 8, Basım Yılı: 2009,   Sayı : 1-2.

ALP, Sedat, “Hitit Kanunları Hakkında” Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, Yayın Tarihi 1947,  Cilt:5.

ARTUK, M.Emin, GÖKÇEN Ahmet, YENİDÜNYA, Caner, Ceza Hukuk Genel Hükümler, Turhan Kitabevi, Ankara 2007.

BAKIRTAŞ, İbrahim, ÜNVER, Mustafa, “Suçun Ekonomik Analizi: Genel Bir Değerlendirme”, Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı 20, Nisan 2008.

BEDÜK, Mehmet Nusret, “Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Eski Hükümlü İşçi Çalıştırılması”, Kamu-İş Dergisi, C:11, S:2 Y: 2010.

BOIES, Henry M. The Science of Penology, The Knickerbocker Press, Newyork, 1901.


BECCARIA, Cesare, “Suçlar ve Cezalar Hakkında”, (Çev. Sami Selçuk), İmge Kitabevi, Ankara 2004.

 CHALFIN, Aaron,  “The Economic Cost Of Crime” http://achalfin.weebly.com/uploads/8/5/4/8/8548116/chalfin_econcost.pdf (Erişim tarihi: 19.11.2015)


DEMİRBAŞ, Timur, Kriminoloji, Seçkin Yayınevi, 2001.

DEMİRBAŞ, Timur, İnfaz Hukuku, Seçkin Yayınevi, Ankara 2003.

DOĞAN, Erdal, Hitit Hukuku, Güncel Yayıncılık, İstanbul 2008.

DOĞAN, Fatma Karakaş, Cezanın Amacı ve Hapis Cezası, Legal Yayıncılık, 2010,
DÖNMEZER Sulhi & ERMAN Sahir, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku, Beta Basım Yayın, 10. Baskı, İstanbul 1994, C.2.

DÖNMEZER, Sulhi, Kriminoloji, Beta Basım Yayım, 8. Baskı, İstanbul 1994.

DÖNMEZER, Sulhi & ERMAN, Sahir, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku Genel Kısımlar Cilt I, Beta Basım Yayım, 11. Baskı, İstanbul 1994.

ELZEINY, Ayman, “İntroduction The Penology”, www.academia.edu

“Employment after Prison: A Logitudinal Study of Releasees in Three States” Urban İnstitute Justice Policy Center, Research Brief, October, 2008, www.urban.org

EREM, Faruk, Adalet Psikolojisi, Adil Yayınevi, Ankara 1997.

FAUCAULT, Michel, Hapishanenin Doğuşu, İmge Kitabevi, 6. Baskı Ankara 2015.

FEELEY Malcom M. & SİMON, Jonathan, “The New Penology: Notes on the Emerging Strategy of Corrections and Its Implications” Berkeley Law Scholarship Repository, s. 454. http://scholarship.law.berkeley.edu/cgi/viewcontent.cgi?article=1717&context=facpubs (Erişim tarihi: 19.11.2015)

FLORIOTI, H.Hande Duymuş  & DEMİRCİ, Gözde Çivi Yazılı Kanun Metinlerinde İlginç Bir Suç Tespit ve Cezalandırma Yöntemi: Suya Atılma” Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü Tarih Araştırmaları Dergisi Cilt: 32 Sayı: 54. Yayın Tarihi: 2013.

HONIG, Richard, “Ceza Gayeleri Nazariyesine Dair”, (Çev. Yavuz Abadan), İHFMD, C: II, 1936.

 

JIRICKA Vaclav, PODANA Zuzana, PETRAS Michal, HURKA Jindrich,  Prediction of Offending: SARPO—The Czech Tool for Assessment of Offenders' Criminogenic Risk and Needs”, Journal of Criminology,  Volume 2014, Article ID 592341, Hindawi Publishing Corporation. 

http://www.hindawi.com/journals/jcrim/2014/592341/  


KOZAK, İbrahim Erol, Kadim Dönemler Genel Hukuk Tarihi, Adalet Yayınevi, Ankara 2011

KÜÇÜKTAŞDEMİR, Özgür, “Aydınlanma ve Ceza Hukuku”, Türkiye Barolar Birliği Dergisi 2014 (11).

LOMBROSO, Cessare, Suç İşlemenin Sebepleri, Çeviren Ord. Prof. Dr. Sadi Irmak, İkinci Baskı 1965.

MORIN, Lucien, On Prison Education,Minister of Supply and Services Canada 1981.

OKANDAN, Recai Galip, “Kadim Yunan’da Hususi Hukuk, Ceza Hukuku, Adli Teşkilat ve Muhakeme Usulü” İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası,  Cilt: 17, Sayı: 3-4.

ÖGEL, Kültekin: Çocuk, Suç ve Bireyselleştirilmiş İyileştirme, Çocuklar İçin Adalet Projesi Yayını, Ankara 2014.

ÖGEL, Kültekin, Karadayı, Gamze, ŞENYUVA, Gülçin, KANOĞLU, Habil, “Ergenler için Ruhsal Sorunlar Tarama Ölçeği’nin (ERST) Geçerlilik Ve Güvenilirlik Çalışması” Düşünen Adam: Psikiyatri ve Nörolojik Bilimler Dergisi, 2012; 25(1).

ÖGEL, Kültekin, McGUİRE, James, Ceza İnfaz Kurumlarında Ruh Sağlığı Eğitim Kitabı, Cezaevlerinde Ruh Sağlığı ve Bağımlılık Hizmetlerinin İyileştirilmesi Teknik Destek Projesi Yayınları 2015.

“The Proper and Improper Use of Risk Assessment in Corrections”, Federal Sentencing Reporter, Vol. 16, No: 3, http://www.jfa-associates.com/publications/pcras/proper%20userand%20misuse%20of%20risk.pdf

RABINSON, Louis N. Penology in The United States, The John C. Winston Company, Philadelphia 1922.

SALDIRIM, Mustafa, Hükümlü ve Tutuklu Eğitiminin Temelleri, Ankara 2011, s. 59.

SCOTT, David, Penology, SAGE Publication, London 2008.

SOYASLAN, Doğan, Kriminoloji, Ankara 1998.

SHARMA, Rajendra Kumar, Criminology and Penology, Atlantic Publisher And Distrubutors, 1998. 

SOYASLAN, Doğan, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Yetkin Yayınevi, 3. Baskı, Ankara 2005.

TEZCAN, Durmuş, “Ceza İnfaz Kurumlarında Hükümlü Hakkında Uygulanacak Disiplin Esasları ve Hükümlünün Adil İşlemlere Tabi Tutulması Bakımından Hakları” Prof. Dr. A. Şeref Gözübüyük’e Armağan, Ankara-2005, Turhan Kitabevi,

Türk Dil Kurumu Bilim ve Sanat Terimleri Ana Sözlüğü http://tdk.gov.tr/

ÜZÜLMEZ, İlhan, “Ceza Sorumluluğunun Esası ve Cezalandırmanın Amacına Dair Düşünce Hareketleri”, Ankara Ünversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C:V, S 1-4, Ankara 2001.

Oxford English Dictionary,  www.oed.com.

Offender Rısk Assessment John Howard Society of Alberta 2000, http://www.johnhoward.ab.ca/pub/pdf/C21.pdf






 



Birleşmiş Milletler Mahpusların Islahı İçin Asgari Standart Kuralları : 1955 yılına gelindiğinde Cenevre’de toplanan Suçların Önlenmesi ve Suçluların Islahı üzerine Birinci Birleşmiş Milletler Konferansı tarafından kabul edilen daha sonra Ekonomik ve Sosyal Konsey tarafından 31 Temmuz 1957 tarihli ve 663 C (XXIV) sayılı ile 13 Mayıs 1977 tarihli ve 2076 (LXII) sayılı Kararlarıyla onaylanmıştır.

Avrupa Cezaevi Kuralları:  Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından 12 Şubat 1987 tarihinde kabul edilen  Avrupa Cezaevi Kuralları  başlıklı 87/3 nolu Tavsiye Kararıdır.




[i] Bu makale  Hakemli Fasikül Dergisi’nin 2016 yılı Şubat sayısında yayınlanmıştır
[ii] Mustafa DOĞAN,  (Makale Yayın Tarihinde) Kültür Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kamu Hukuku Doktora Öğrencisi, Küçükçekmece Cumhuriyet Savcısı, s.mustafa.dogan@gmail.com.
[iii] SHARMA, Rajendra Kumar, Criminology and Penology , Atlantic Publisher And Distrubutors, 1998, (Penology)  s.1.  RABINSON, Louis N., Penology in The United States, The John C. Winston Company, Philadelphia 1922, s. 11.  Oxford English Dictionary,  www.oed.com. (Erişim Tarihi:18.04.2015)
[iv]Bu husus Lieber’in “Prison Reform and Criminal Law - Correction and Prevention” adlı eserinde yer almaktadır.  (Newyork: Russel Sage Foundation, Charities Publication Committee, 1910 s. 146.),  RABINSON , s. 11. 
[v] DÖNMEZER Sulhi & ERMAN Sahir, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku, Beta Basım Yayın, 10. Baskı, İstanbul 1994, Cilt:2., s.587.
[vi] DÖNMEZER, Sulhi, Kriminoloji, Beta Basım Yayım, 8. Baskı, İstanbul 1994, s. 20.
[vii] DEMİRBAŞ, Timur, Kriminoloji, Seçkin Yayınevi, 2001, s. 42.
[viii] EREM, Faruk, Adalet Psikolojisi, Adil Yayınevi, Ankara 1997, s. 322.
[ix] BOIES, Henry M. The Science of Penology, The Knickerbocker Press, Newyork, 1901, s. 13.
[x] DÖNMEZER, Sulhi & ERMAN, Sahir, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku Genel Kısımlar Cilt I, Beta Basım Yayım, 11. Baskı, İstanbul 1994, s. 40.
[xi] DÖNMEZER&ERMAN, a.g.e., Cilt I, s. 43. ÖZBEK, Veli Özer, İnfaz Hukuku, Seçkin Yayınevi, 6. Baskı Ankara 2015, s. 29. DOĞAN, Fatma Karakaş, Cezanın Amacı ve Hapis Cezası, Legal Yayıncılık, 2010, s. 35.
[xii] HONIG, Richard, “Ceza Gayeleri Nazariyesine Dair”, (Çev. Yavuz Abadan), İHFMD, C: II, 1936, s. 419.
[xiii] HONIG a.g.m, s. 417.
[xiv] HONIG, a.g.m. s. 421.
[xv] HONIG, a.g.m.,  s. 423.
[xvi] OKANDAN, Recai Galip, “Kadim Yunan’da Hususi Hukuk, Ceza Hukuku, Adli Teşkilat ve Muhakeme Usulü” İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası,  Cilt: 17, Sayı: 3-4, s. 803.
[xvii]“Roma hukukçularından Çiçeron, insanların cezanın caydırıcı etkisinden yararlanarak kurallara uymalarının sağlanmasını savunarak cezanın genel önleyici işlevine önem vermiştir.” KÜÇÜKTAŞDEMİR, Özgür, Aydınlanma ve Ceza Hukuku, TBB Dergisi 2014 (11), s. 59.
[xviii]   FLORIOTI, H.Hande Duymuş  & DEMİRCİ, Gözde Çivi Yazılı Kanun Metinlerinde İlginç Bir Suç Tespit ve Cezalandırma Yöntemi: Suya Atılma” Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü Tarih Araştırmaları Dergisi Cilt: 32 Sayı: 54 Sayfa: 025-040 Yayın Tarihi: 2013, s. 30 vd., KOZAK, İbrahim Erol, Kadim Dönemler Genel Hukuk Tarihi, Adalet Yayınevi, Ankara 2011., s. 53.
[xix] KOZAK, a.g.e., s. 100 vd.
[xx] KOZAK, a.g.e., s. 259 vd.
[xxi] ALP, Sedat, “Hitit Kanunları Hakkında” Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, Yayın Tarihi 1947,  Cilt:5, Sayfa:5, s. 467 vd.. DOĞAN, Erdal, Hitit Hukuku, Güncel Yayıncılık, İstanbul 2008, s 180 vd.,  KOZAK, a.g.e., 188 vd.
[xxii] KOZAK, a.g.e., s.325.
[xxiii] HONIG, a.g.m., s. 116. ÜZÜLMEZ, İlhan, “Ceza Sorumluluğunun Esası ve Cezalandırmanın Amacına Dair Düşünce Hareketleri”, AÜHFD, C:V, S 1-4, Ankara 2001, s. 262.
[xxiv] DÖNMEZER&ERMAN, a.g.e., Cilt I , s. 49.
[xxv] ÜZÜLMEZ, a.g.m., s. 265.
[xxvi] SCOTT, David, Penology, SAGE Publication, London 2008, s.7. EREM, a.g.e., s. 322. DÖNMEZER&ERMAN, a.g.e., s. 52. SOYASLAN, a.g.e.,  s. 54.
[xxvii] BECCARIA, Cesare, Suçlar ve Cezalar Hakkında, Çev. Sami SELÇUK, İmge Kitabevi, 5. Baskı, Ankara 2015, s. 45, 51, 85 vd.  DÖNMEZER&ERMAN, a.g.e., Cilt I ,s. 51. SOYASLAN, a.g.e., s. 54.
[xxviii] BECCARIA’nın eserinin etkisi ile Almanya ve Avusturya’da işkence ilga edilmiştir. DÖNMEZER&ERMAN, a.g.e. s. 53.
[xxix] BECCARIA’nın etkisi ile Fransız 1791 tarihli Ceza Kanunun’da hakimlerin keyfi uygulamalarını yok etmek üzere kanunilik ilkesi pekiştirilmiştir. DÖNMEZER&ERMAN, a.g.e., Cilt I ,s. 53. 
[xxx] . Beccaria ile aynı dönemde azap çektirme yöntemleri ile yapılan cezalandırmalara felsefeciler, hukukçuları gibi pek çok alandan tepkiler yükselmekteydi . Beccaria’nın bu eserinin büyük ölçüde kabul görmesi işte bu farklı kesimlerin ortak sesi olmasından  kaynaklanmaktadır. FAUCAULT,  Michel, Hapishanenin Doğuşu, İmge Kitabevi, 6. Baskı Ankara 2015  s. 125.
[xxxi] BECCARIA, a.g.e., s. 85.
[xxxii] BECCARIA, a.g.e., s.43.
[xxxiii] BECCARIA, a.g.e., s. 45.
[xxxiv] BECCARIA, a.g.e., s. 102.
[xxxv] BECCARRİA, a.g.e., s. 129.
[xxxvi] BECCARIA, a.g.e., s. 28,29.
[xxxvii] BECCARIA, a.g.e., s. 35.
[xxxviii] AKTAŞ, Sururi, “ Cezalandırmanın Amacı,” Erzincan Üniversitesi Hukuk Fakültesi, C 8, Basım Yılı 2009, Sayı : 1-2, s. 9.
[xxxix] AKTAŞ, a.g.m., s.10. DOĞAN, a.g.e., s. 39.
[xl] AKTAŞ, a.g.m, s. 10.
[xli] KÜÇÜKTAŞDEMİR, a.g.m., s. 86.
[xlii] AKTAŞ, a.g.m., s. 11.
[xliii] SCOTT, a.g.e., s. 17. FAUCAULT, a.g.e.,  s. 295.
[xliv] SCOTT , a.g.e., s. 17. FAUCAULT, s. 289 vd.
[xlv] DÖNMEZER&ERMAN, a.g.e, Cilt: I, s. 70. ARTUK, M.Emin, GÖKÇEN Ahmet, YENİDÜNYA, Caner, Ceza Hukuk Genel Hükümler, Turhan Kitabevi, Ankara 2007,  a.g.e, s.34.
[xlvi] LOMBROSO, Cessare, Suç İşlemenin Sebepleri, Çeviren Ord. Prof. Dr. Sadi Irmak, İstanbul 1965, s.6.
[xlvii] LOMBROSO, a.g.e., s. 59. DÖNMEZER&ERMAN, a.g.e., Cilt: I,  s. 72. SHARMA, a.g.e., s. 5. SOYASLAN, a.g.e., s. 59.
[xlviii] LOMBROSO,a.g.e.,  s. 52.
[xlix] LOMBROSO, a.g.e., s. 64.
[l] SHARMA, a.g.e., s.5.
[li] DÖNMEZER & ERMAN a.g.e. Cilt I, s.73. SHARMA, a.g.e., s. 5 (Penoloji).
[lii] DÖNMEZER&ERMAN, a.g.e., Cilt I, s.74.
[liii]SHARMA, a.g.e., s. 6 (Penoloji).
[liv] DÖNMEZER&ERMAN, a.g.e., Cilt I,s. 79.
[lv] SOYASLAN, Doğan, Kriminoloji, Ankara 1998, s.15. SALDIRIM, Mustafa, Hükümlü ve Tutuklu Eğitiminin Temelleri, Ankara 2011, s. 59.
[lvi] ÖZBEK, a.g.e., s. 31.
[lvii] DEMİRBAŞ, Timur, İnfaz Hukuku, Seçkin Yayınevi, Ankara 2003,  s. 95. ÖZBEK, a.g.e., s. 33. DOĞAN, a.g.e., s. 107
[lviii] DEMİRBAŞ, İnfaz Hukuku,  s. 97.
[lix] Cezaevlerinde sağlık şartları kötülü facialara yol açabaliliyordu. Örneğin  kimi zaman o kadar hal alıyordu ki örneğin  İngiltere Oksford’a yakın bir cezaevinde  şerifi ile birlikte 300 kişi, Touton’da 1730 kişi, Londra’da 1750 kişi toplu olarak ölmüştü. DEMİRBAŞ, İnfaz Hukuku, s. 98. 
[lx] LOMBROSO, a.g.e., s. 64. Ayrıca  Adhead’ın da cezaevlerini “suçun yüksek okulu” şeklinde nitelediği ifade edilmiştir DEMİRBAŞ, İnfaz Hukuku, s. 100.
[lxi] DEMİRBAŞ, İnfaz Hukuku, s.99. ÖZBEK, a.g.e., s. 34.
[lxii] DEMİRBAŞ, İnfaz Hukuku, s. 101.
[lxiii] DEMİRBAŞ, infaz Hukuku, s. 103. EREM, s. 322. ÖZBEK, a.g.e., s. 35.
[lxiv] EREM, a.g.e., s 322.
[lxv] DEMİRBAŞ, İnfaz Hukuku, s. 105. EREM, s. 322.
[lxvi] EREM, a.g.e., s. 323.
[lxvii] Bu husus Lieber’in “Prison Reform and Criminal Law - Correction and Prevention” adlı eserinde yer almaktadır.  (Newyork: Russel Sage Foundation, Charities Publication Committee, 1910 sayfa 146.),  RABINSON, a.g.e., s. 11. 
[lxviii] ÖZBEK, a.g.e., s. 36.
[lxix] SCOTT, a.g.e., s. 17.
[lxx] SCOTT, a.g.e., s. 30. FAUCAULT, a.g.e., s. 51.
[lxxi] ÖZBEK, a.g.e., s. 36.
[lxxii] FEELEY Malcom M & SİMON, Jonathan, “The New Penology: Notes on the Emerging Strategy of Corrections and Its Implications” Berkeley Law Scholarship Repository, s. 454. http://scholarship.law.berkeley.edu/cgi/viewcontent.cgi?article=1717&context=facpubs (Erişim tarihi: 19.11.2015)
[lxxiii] SCOTT, a.g.e., s.7.
[lxxiv] TEZCAN, Durmuş, “Ceza İnfaz Kurumlarında Hükümlü Hakkında Uygulanacak Disiplin Esasları ve Hükümlünün Adil İşlemlere Tabi Tutulması Bakımından Hakları” Prof. Dr. A. Şeref Gözübüyük’e Armağan, Ankara-2005, Turhan Kitabevi, s. 328.
[lxxv] Türk Dil Kurumu Bilim ve Sanat Terimleri Ana Sözlüğü http://tdk.gov.tr/ (Erişim Tarihi: 19.11.2015)
[lxxvi] DÖNMEZER, Sulhi, Kriminilonoji, s. 17.
[lxxvii] BOIES,a.g.e,  s.4.,
[lxxviii] SHARMA, a.g.e.,  s. 2 (Penolgy).
[lxxix] SCOTT, a.g.e., s.7.
[lxxx] SCOTT, a.g.e., s. 9.
[lxxxi]Dünya genelindeki tüm ülkelerin 2013 Ocak sonu itibariyle  cezaevi mevcutlarına ulaşmak için: http://www.prisonstudies.org/sites/prisonstudies.org/files/resources/downloads/wppl_10.pdf (Erişim Tarihi: 20.03.2015)
[lxxxii] Bu rakam 17.Ocak. 2013 tarihi itibariyle cezaevi mevcudunun 137.133, Ülke nüfusunun 76.430.000 olarak kabulüne göre ortaya konulmuştur: http://www.prisonstudies.org/sites/prisonstudies.org/files/resources/downloads/wppl_10.pdf
[lxxxiii]http://www.cte.adalet.gov.tr/index.html, Bu istatistiklere göre 2015 yılı Ocak Şubat aylarını kapsayan zaman diliminde cezaevlerinde günlük artış ortalama 105 kişidir. (Erişim Tarihi: 22.04.2015) 
[lxxxiv] BOIES, a.g.e., s. 14.
[lxxxv] BOIES, a.g.e., s. 11.
[lxxxvi] BOIES, a.g.e., s. 11.
[lxxxvii] 6583 sayılı 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu 26/12/2014 tarihli ve 29217 Mükerrer sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır. Ayrıntılı tablolarhttp://www.bumko.gov.tr/TR,5539/2015-yili-merkezi-yonetim-butce-kanunu-26122014-tarihli-.html (Erişim Tarihi: 08.04.2015). Yapılan hesaplamada görüldüğü üzere, Milli Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Aile ve Sosyal Bakanlığı, İşkur, belediyeler  gibi pek çok kamu kurum ve kuruluşunun suç nedeniyle ortaya çıkan maliyetleri dikkate alınamamıştır.
[lxxxviii] BAKIRTAŞ, İbrahim, ÜNVER, Mustafa, “Suçun Ekonomik Analizi: Genel Bir Değerlendirme”, Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı 20, Nisan 2008, Tablo 2, s. 49. CHALFIN, Aaron,  “The Economic Cost Of Crime” http://achalfin.weebly.com/uploads/8/5/4/8/8548116/chalfin_econcost.pdf (Erişim tarihi: 19.11.2015).  BRAND, Sam & PRİCE, Richard, The Economic and Social Cost of Crime,    http://pdba.georgetown.edu/Security/citizensecurity/eeuu/documents/BrandandPrice.pdf (Erişim tarihi: 19.11.2015)
[lxxxix] Dönmezer de Kriminoloji adlı eserinin 1962 tarihli baskısında Penolojiyi Kriminolojinin içinde görürken, aynı kitabının 1994 tarihli baskısında bunları ayrı bilimler olarak değerlendirmiş ve sadece tıbbi krimilonoji ile tıbbi penolojinin birleştiğini  ifade etmiştir DÖNMEZER, Kriminoloji, s. 20.
[xc]ABAY, Bedia, “Androgoji/Pedogoji Kavramları ve Aralarındaki Farklar” http://mail.baskent.edu.tr/~20393092/kisisel_site/odev/yetiskin_egitimi.pdf (Erişim tarihi: 19.11.2015)
[xci] ABAY, Bedia, “Androgoji/Pedogoji Kavramları ve Aralarındaki Farklar” http://mail.baskent.edu.tr/~20393092/kisisel_site/odev/yetiskin_egitimi.pdf (Erişim tarihi: 19.11.2015)
[xcii] BOIES a.g.e. s.14.
[xciii] BOIES, Penoloji’nin yöntemlerini “Diagnostics, Thrapeutics and Hygienics ” olarak ifade etmektedir BOIES, a.g.e, s. 13,. ELZEINY, Ayman, “İntroduction The Penology”, www.academia.edu (Erişim Tarihi: 18.04.2015).
[xciv] EREM, a.g.e., s. 326.
[xcv] ÖGEL, Kültekin: Çocuk, Suç ve Bireyselleştirilmiş İyileştirme, Çocuklar İçin Adalet Projesi Yayını, Ankara 2014,  s. 76.
[xcvi]A.B.D. National Institute of Corrections (NIC – Ulusal İyileştirme Enstitüsü) sekiz ayrıeyalette pilot sınıflandırma çalışmaları yürütmüştür. Her kurumun ihtiyaçlarına göre değişiksınıflandırma sistemleri üretmesinin üzerine, tek bir en iyi model olmadığı, kullanılacakmodellerin sınıflandıracakları popülasyonlar için tasarlanarak yine onların üzerindengeçerliliklerinin test edilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır. Bununla beraber bu çalışmalarınsonucunda bütün dahili sınıflandırma sistemleri için geçerli olan sınıflandırmanınaçıkça belirlenmiş ölçülebilir amaçları olması, kullanılan araçların objektif, geçerli, güvenilirve kullanışlı olması, hükümlünün de sınıflandırma için veri sağlaması ve sürecekatılması, sistemin geçerliliğinin her üç yılda bir resmi olarak değerlendirilmesi, sistemiuygulayacak personelin sistemin oluşturulması ve pilot çalışmaların yürütülmesi aşamalarında da görev alması gibi standartlar belirlenmiştir.ÖGEL, a.g.e, s. 76.
[xcvii] ÖGEL, a.g.e., s. 77.

[xcix]JİRİCKA Vaclav, PODANA Zuzana, PETRAS Michal, HURKA Jindrich,  Prediction of Offending: SARPO—The Czech Tool for Assessment of Offenders' Criminogenic Risk and Needs”, Journal of Criminology,  Volume 2014, Article ID 592341, Hindawi Publishing Corporation.  http://www.hindawi.com/journals/jcrim/2014/592341/  (Erişim Tarihi: 21.03.2015)

[c]Offender Rısk Assessment John Howard Socıety Of Alberta 2000, http://www.johnhoward.ab.ca/pub/pdf/C21.pdf (Erişim Tarihi: 26.04.2015)
[ci] “The Proper and Improper Use of Risk Assessment in Corrections”, Federal Sentencing Reporter, Vol. 16, No: 3, http://www.jfa-associates.com/publications/pcras/proper%20userand%20misuse%20of%20risk.pdf (Erişim Tarihi.: 21.03.2015)
[cii] ÖGEL, a.g.e., s. 77.
[ciii] Gözlem ve sınıflandırma merkezlerinin çalışma esaslarına ilişkin Gözlem ve Sınıflandırma Merkezleri Yönetmeliği  17 Haziran 2015’te yürürlüğe girmekle birlikte halen ülkemizde oluşturulmuş herhangi bir gözlem ve sınıflandırma merkezi bulunmamakla birlikte cezaevlerinde de kanunun öngördüğü  uzman personelden müteşekkil müstakil bir ünite de oluşturulamamıştır. Adalet Bakanlığı gözlem ve sınıflandırma merkezlerinin oluşturulamaması üzerine 22.01.2007 tarih ve 45/1 sayılı genelgesi ile müstakil gözlem ve sınıflandırma merkezleri kuruluncaya kadar açık cezaevleri ve çocuk eğitim evleri dışında kalan tüm ceza infaz kurumlarının bir bölümü gözlem ve sınıflandırma merkezi olarak tahsis edildiği duyurulmuştur.
[civ] Aslında resmi olarak ARDEF, BİSİS’ten önce geliştirilmiştir. ARDEF T.C. Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü ve UNICEF tarafından yürütülen “Etkin Hükümlü Yönetimi Projesi” kapsamında oluşturulmuş ve testleri yapılmış. BİSİS ise yine aynı partnetler tarafından yürütülen “Türkiye’de Çocuklar İçin Adalet Projesi”  kapsamında yapılandırılmış ve ARDEF Formları’da 2014 yılı ikinci yarısında cezaevlerinde uygulanmaya başlanmıştır. BİSİS’in geliştirilmesine yönelik çalışmalar südürülmektedir (ÖGEL, Çocuk ve Bireysel İyileştirme s.94).
[cv] ÖGEL, Kültekin, Karadayı, Gamze, ŞENYUVA, Gülçin, KANOĞLU, Habil, Ergenler için Ruhsal Sorunlar Tarama Ölçeği’nin (ERST) geçerlilik ve güvenilirlik çalışması. Düşünen Adam: Psikiyatri ve Nörolojik Bilimler Dergisi, 2012; 25(1): s. 8-16
[cvi] ÖGEL, Çocuk ve Bireyselleştirme, s. 95.
[cvii] EREM, a.g.e., s. 325.
[cviii] EREM, a.g.e., s. 326.
[cix] MORIN, Lucien, On Prison Education,Minister of Supply and Services Canada 1981, s.179.
[cx] SALDIRIM, a.g.e., s. 60.
[cxi] ÖZBEK, a.g.e., s. 41.
[cxii] DEMİRBAŞ, İnfaz Hukuku,  s.104.
[cxiii] DEMİRBAŞ, İnfaz Hukuku, s.105.
[cxiv] LOMBROSO,  a.g.e., s. 66
[cxv] DEMİRBAŞ, İnfaz Hukuku, s. 109.
[cxvi] Ankara’nın Ayaş ilçesine bir bölümü tek kişilik hücrelerden oluşan çok katlı bir cezaevi inşaatına başlanmış ancak inşaat yarıda bırakılarak bu modelin uygulanması mümkün olmamıştır. https://www.tbmm.gov.tr/tutanaklar/TUTANAK/TBMM/d20/c001/b018/tbmm200010180453.pdf
[cxvii]“Mahpusların Islahı İçin Asgari Standart Kurallar “1955’te Cenevre’de toplanan Suçların Önlenmesi ve Suçluların Islahı üzerine Birinci Birleşmiş Milletler Konferansı tarafından kabul edilen daha sonra Ekonomik ve Sosyal Konsey tarafından 31 Temmuz 1957 tarihli ve 663 C (XXIV) sayılı ile 13 Mayıs 1977 tarihli ve 2076 (LXII) sayılı Kararlarıyla onaylanmıştır.
[cxviii] Yaş, sağlık durumu, bedensel veya zihinsel yetenekleri bakımından açık cezaevinin çalışma koşullarına katlanamayacak hükümlülerin kapalı ceza infaz kurumlarına gönderilecektir (md.14/4).
[cxix] www.cte.adalet.gov.tr Bu rakamlar aynı zamanda hükümlülerin yaklaşık %50’sinin günümüz Türkiye’sinde eğitimi yetersiz kişilerden oluştuğunu ortaya koymaktadır.
[cxx] EREM, a.g.e., s. 326.
[cxxii] http://kriminolojipenoloji.blogspot.com.tr (18.04.2015)
[cxxiv] www.prisonfellowship.org (Erişim Tarihi: 22.04.2015)
[cxxvi] “Employment after Prison: A Logitudinal Study of Releasees in Three States” Urban İnstitute Justice Policy Center, Research Brief, October, 2008, www.urban.org (Erişim Tarihi: 18.04.2015)
[cxxvii] BEDÜK, Mehmet Nusret, “Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Eski Hükümlü İşçi Çalıştırılması”, Kamu-İş Dergisi, C:11, S:2 Y: 2010, s. 55.