20 Şubat 2015 Cuma

İNGİLTERE'DE HÜKÜMLÜLER VE AİLELERİNE ÇOK YÖNLÜ HİZMET SUNAN BİR STK - NİACRO

İngiltere'de çocuk hükümlüler dahil tüm hükümlüler ve ailelerine yönelik çok yönlük çalışmalar yürüten, destekler sağlayan çok yönlü bir stk NİACRO, özellikle faaliyet raporlarına göz atmanızı tavsiye ederim.

İNGİLTEREDE SUÇLA MÜCADELEDE BİR STK - NACRO

İngiltere suç ve suçlulukla mücadele eden pek çok derneğe sahip, hedefi suçlulukla mücadele olan, hükümlülere, eski hükümlülere ve hükümlülerin ailelerine rehabilitasyon amaçlı destek sağlayan örnek bir dernek NACRO. Ulaşmak için lütfen tıklayınız

PROF. DR. KÜLTEGİN ÖGEL'İN İNTERNET SİTESİ

Türk Adalet Bakanlığının cezaevleri, suçluların ıslahı, yeni psiko-sosyal yardım ve destek programlarının geliştirilmesi hususlarında ençok çalıştığı bilim adamlarından Prof. Dr. Kültegin ÖGEL'in internet sitesi. Suçluları tanımaya ilişkin ölçekler, bilgiler, veriler ve BİSİS hakkında birçok bilgiye ulaşabilirsiniz. Ulaşmak için lütfen tıklayınız

17 Şubat 2015 Salı

AMERİKA FEDERAL CEZAEVLERİ İSTATİSTİKLERİ

Amerika'da bilindiği üzere hem federal cezaevleri hem de eyaletlerin kendi yerel cezaevleri var. Federal cezaevleri genel müdürlüğünün istatistiklerine ulaşmak için lütfen tıklayınız.

İNGİLTERE CEZAEVİ STK'LARI-1- The Howard League For Penal Reform

İngiltere'de suç ve suçlulukla mücadele eden, cezaevlerinin mevcudunun azaltılması, şartlarının iyileştirilmesi gibi hususlarda faaliyetler gösteren istatistik ve raporlar hazırlayan bir STK olan The Howard League For Penal Reform hakkında bilgilere ulaşmak için lütfen tıklayınız.

İNGİLTERE HAFTALIK CEZAEVİ MEVCUDUNA İLİŞKİN İSTATİSTİKLER

İngilterede bulunan cezaevlerinde haftalık cezaevi mecudu değişiklikleri ve bunlara ilişkin istatistiklere ulaşmak için lütfen tıklayınız

İNGİLTERE CEZAEVİ AYLIK MEVCUTLARI

İngiltere'de bulunan cezaevlerinin, kapasiteleri, mevcutları, mahkum artış oranlarına ilişkin aylık istatistiklere ulaşmak için lütfen tıklayınız

İNGİLTERE CEZAEVİ İSTATİSTİKLERİ

İngiltere ve galler cezaevi istatistikleri, oldukça doyurucu ve cezaevleri ile ilgili akla gelebilecek birçok soruya cevap bulabileceğiniz istatistikler. Ulaşmak için lütfen tıklayınız

AMERİKAN CEZAEVİ İSTATİSTİKLERİ

Amerika Cezaevlerinde 1925-2012 arası mevcut artış oranları ile güncel rakamlara (malesef 2012 itibariyle) ulaşmak için lütfen tıklayınız

16 Şubat 2015 Pazartesi

AMERİKAN MAHPUS ISLAH ENTİTÜSÜNÜN ÇOCUK/GENÇ LGBTQİ SAYFASI

National İnstitute of Corrections'ın LGBTQİ çocuk mahpuslar hakkındaki yürütülen çalışmalar, elde edilen veriler ve oluşturulan bilgi arşivine ulaşmak için lütfen tıklayınız

AMERİKAN MAHPUS ISLAH ENSTİTÜSÜNÜN LGBTİ SAYFASI

National İnstitute of Corrections'ın LGBTİ mahpuslar hakkındaki yürütülen çalışmalar, elde edilen veriler ve oluşturulan bilgi arşivine ulaşmak için lütfen tıklayınız

KANADA CEZAEVLERİNDE DEĞERLER EĞİTİMİ ÜZERİNE BİR İNCELEME - I

CEZAEVLERİNDE DEĞERLER EĞİTİMİ ÜZERİNE İNCELEME

Lucion Morin


Giriş:
Belagatli ihtiyatlar sadece formalite icabı kullanılmadıkları durumlarda sağgörü ve kibarlık belirtileridir. Konuşmacının kalitesinin altını çizer ve dinleyicilerin endişelerini yatıştırırlar. İhtiyadi olarak cezaevlerinde değerler eğitiminin konusu çok yönlü kompleks ve zor bir konu olduğuna dair sizi uyarmak isterim. Ortak fikir bu konuda en kuşkucu olanları bile ikna etmeye tek başına yeterlidir. İhtiyatlı olmakta direttiğim bir diğer konu da bu soruyla ilgili öngörülerimi seçerken beni yönlendiren iki noktayı derhal belirtmem yerinde olacaktır.  Teorik temelleri ve varsayımları göz önüne alırken en önemli çabalarımdan biri cezaevlerinde değerler eğitiminin ahlaki boyutunu hiç bir zaman gözardı etmemek oldu. Bunun öncelikli sebebi ahlaki eğitimin her tür değer eğitimin sorgusuz sualsiz temel yönü olmasaydı. Fakat onun dışında bence daha önemli bir sebep var. Buradaki etik çağırışım kalıcılığını ve kesin hükmünü bizzat suç kavramının kökünden almaktadır. Ceza sistemiyle alakalı bir konu olmasından, belirli bir bilim dalının öznesi olmasından evvel, cezai davranış, ahlaka aykırı davranıştır. Bugün suçu cezai davranışı ve cezai düşünce tarzını değerlendirmek ve açıklamak için çok fazla şey yazılmış durumda, çoğunda önermeler (ima edilen fakat nadiren ifade edilen) suçu kanunlar tarafından yasaklanmış ve buna itaat edilmemesi durumunda müeyyide uygulanabilir hareketler olarak tanımlanmaktadır. Fakat aslen yunanca bir kelime olan crimen kabahat anlamına gelir. Kabahat şeytani görünümlü ve ahlak kavramına yapılmış bir saldırı anlamına gelir,  bu nedenle suç kaçınılmaz olarak bir ahlaki mesele olarak kabul edilmelidir. Eğer başarı potansiyeli olan bir değerler eğitimi sistemini suçlular için geliştirmek istiyorsak bu temel varsayımları açıklamamız çok önemlidir.
Pratik olanaklar nedeniyle dikkatimi etraflı bir şekilde cezaevlerinde değerler eğitimi programına hizmet etmek üzere yoğunlaştırdım. Bu önemli çünkü bir sorunun idraki sadece başlangıçtır. Eylem durumunda kullanılacak stratejilerin kesin tanımı her zaman önemlidir. Hayatın, eylem ve tepkiler zinciri olduğu, bu eylem ve tepkilerin az çok kontrol altında ve tahmin edilebilir olduğu, her insani davranışın mikroskop altındaymışçasına ayrıntılı olarak gözlenebildiği bir ortam olan cezaevi ortamıyla ilgilendiğimiz için, önereceğim stratejilerin nasıl uygulanacağını kesin olarak tarif etmem çok önemli.
İnsani bir davranışa en ufak bir detayı bile, cezaevi ortamında çok belirleyici olarak addedilir ve her hareketin sonuçları vardır. Görülebileceği gibi, uygulanacak her sistemin stratejinin sonuçları konusunda risk yüksektir. Bu nedenle cezaevlerinde değerler eğitimi programının çok dikkatli bir şekilde planlanması ve ihtiyatla uygulanması gerekir. Yeni ve deneysel projelere-eleştirisel gözlerle bakılmalı, ince elenip sık dokunulmalı ve başarının kısmi olması halinde projenin tamamen başarısız olmuş olacağı unutulmamalıdır.
Şu ana kadar, sizinle tartışmak istediğim iki ana meselenin ne olduğu konusunda tahmin yürütmüş olmalısınız. Birincisi cezaevlerinde değerler eğitiminin teorik temeli; ikincisi hayata geçirilebilir, gerçekçi  bir eğitim planının inceden inceye işlenmesi ve uygulanması.

I- CEZAEVLERİNDE DEĞERLER EĞİTİMİNİN NEDENLERİ
Cezaevlerinde değerler eğitiminin gerekliliği konusunda, bu konuda fikir sahibi olan veya fikir belirten kişilerin hepsinin şüphelerini giderecek, onları her açıdan fikir birliğine sevkedecek tek bir teorik doğrulama formüle edilemez. Zaten tek bir teori böyle komplike bir meseleyi her açıdan incelemeye yetmez. Yine de mantıksal hükümler elzemdir, çünkü herkes önermelerini kendisi için gerçek ve mantıksal olarak geçerli olan değerler üzerine kurar. Peki o zaman yolumuza nasıl devam etmeliyiz? Bence, yapmamız gereken nihai amacımızı gözönünde tutmaktır, işe yarar ve pratik bir sistemin inşaası. Cezaevlerinde değerler sistemi eğitiminden yararlanacak öğrenciler için planladığımız hedefler konusundaki fikirlerimiz, değerler eğitiminin, suçun, insanın ve evrenin doğası konumundaki fikirlerimizden çok daha fazla uyuşur. Eğer açık ve pratik bir amaca ulaşmaya yoğunlaşırsak çabalarımızın karşılığını daha çok alabiliriz. Hayata geçirilebilir bir program tasarlamak istiyorsak bizi eyleme geçmekten alıkoyacak düşünce farklılıklarımızı bir kenara bırakmalı ve teorilerimizi ortak noktaların pusula görevi görmelerine imkân vermeliyiz.
Yukarıda belittiğim davranış ve düşünce tarzını gerçeğe uygulayıp sonuçlar almamız halinde, ahlâki ve metafiziksel olarak kesin olan, herkesin fikir birliğinde olduğu teorik doğrulama arayışlarımıza yoğunlaşabiliriz.
Bu bakış açısı doğrultusunda aşağıdaki belirttiğim üç önermeyi inceleyeceğim;
1- Ahlaki açıdan değerler eğitiminin bir insanın tüm kişiliğini etkilemesi.
2- Mantıksal açıdan değerler eğitiminin kutupluluk ve kutuplaşma göstermesi.
3- Eğitimsel açıdan değerler eğitiminin içselleştirilemediği durumlarda başka hiçbir eğitimin anlam ifade etmeyeceği.
1. Değerler Eğitiminin Bir İnsanın Tüm Kişiliğini Etkilemesi;
Her tür değerler eğitimi konseptinin altında iki kutupluluk ilkesi yatar. Basitçe ifade etmek gerekirse, değerler yaratılmaz farkedilir. Değerler mevcudiyetin vekil olmasıyla belirginleşir. Bir taraftan, bir değer keyfi bir seçim olmadığı gibi zihinsel bir kapris veya heves de değildir. Değer, insan eliyle yapılan bir şey değildir. Daha açık belirtilirse, insan tarafından farkedilen insanın melekelerinde yatan ve insanın sadece karşılık verebileceği bir şeydir. Diğer bir taraftan, değerin insan formunda vucüt bulmadan yani varoluşun,davranışın günlük rutininde hayata aktarılmadan hiçbir anlam ifade etmeyeceği söylenebilir. Bunda değerin mistik veya soyut birşey olduğu anlaşılmasın vücut bulmuş bir değer yaşayan bir varlık ta kendini gösterir; değerlerinin ne olduğunu söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim.
İki kutupluluk ilkesinin ikinci öğesi (birincisini mantıksal argumanımda daha sonra kullanacağım) eğitimin büyük önemidir. Çünkü açıkça görülebilir ki değerler kişiye telkin edilemez. Örneğin, bir kişiye değer edindirme matematik öğretme sürecine benzemez, insan formunda vücut bulması durumunda gerçekleşebilecek bir şey olduğu için değer eğitimi her türlü bilimsel yetenek, alışkanlık, güç ve bilişsel tepkiden farklıdır. Öncelikle değerler eğitiminin öğrenebilmesi için kişinin tüm enerjisiyle kendini öğrenime vakfetmesi gerekirken söz konusu belirli bir bilim dalı olduğunda öğrenim kişinin yetkinliğine bağlıdır. İkinci olarak; öğrenen kişi öğrenci sıfatıyla kendini mükemmelleştirmesi gibi daha hızlı tezahür eden bir sonucu amaçlayan bilimin aksine insan formunda vücut bulmuş değer kavramı kişinin bir insan sıfatıyla gelişmesini amaçlar.
i- Değerler eğitimi kişinin kendini tümüyle adamasını gerektirir.
Değerin varış noktası somut vücut bulma olduğuna göre; bunun olması için sadece (bilişsel güçleriyle ) zihnin değil aynı zaman da (tüm enerjisiyle) yürek ve ruhun yolculuğa katılması ve işbirliğinde bulunması gerekir. Değer kavramı sayesinde, bu tezahürler kişinin bir varlık olarak değerleriyle birlik oluşturmasını, varlığının durumuna adapte olarak varlığının anlamını kabuletmesini sağlar. Böylece değer, bütünlüğü ve tamlığı sağlayan çimento halini alır. Şimdi bunu daha yakından inceleyelim.
İnsanlar genellikle, bilimsel gerçekliklerden bağımsızdırlar ve birbirleriyle ilgisi olmayan birçok bilgiye sahiptirler. Ortak bazı ilkeler tüm bilimsel araştırmaların temeli olsa da, bir bilim dalının içeriği diğer bir bilim dalının içeriğinden zahmetsizce ayrılabilir, her bir bilim dalına özgü tanımlamalar vardır ve önermeleri birbirleriyle ortak veya bağlantılı değildir. Değerler söz konusu olduğunda ise durum farklıdır. Değerler birbirlerinden tecrit edilmiş halde tutulamazlar. Değerler, bir bütünün birbirinden ayrılamaz ögeleri olarak tutunurlar. 
Vücut bulmuş değerler hem elde edilmeleri hem de korunmaları bakımından birbirleriyle tamamıyla bağlıdır. Sıkı ve aşılmaz bir doğaya sahip aile bağları "iyilik" kavramı tarafından desteklenir. Bir değerin tamamen vücut bulması için gereken samimiyet o kadar yoğundur ki her bir değer kişinin en yüksek standartlara uygun olarak her zaman her durumda ne kadar çekici olursa olsun bu değerin zıddına hiçbir hevese kapılmadan davranması demektir. Örneğin cömert bir insan hem hırs ve bencilliğin huysuz ihtiraslarıyla yüzleşmeli ve onlara galip gelmeli hem de diğer insanlara gösterdiği saygıdan, mükemmeliyete duyduğu açlıktan ve güzelliğe açıklığından doğabilecek her türlü soruna baskın çıkmaya hazır olmalıdır. Bütün bu ilkeler her bir değer için geçerlidir. Vücut bulmuş değerler söz konusu olduğunda, bir kişinin belirli bir alandaki bağlılığının ön kabulü olmalıdır. Vücut bulması gereken değerlerin seçiminde kullanılan hüsnüniyet kısmi anlamda dikkate alınmaz. Bütün melekeleriyle her bir vücut bulmuş değerin kökünde yatar. Değerler konusunda uzmanlaşma imkansızdır.
Yukarıdaki çıkarsamanın doğal sonucunun cezaevlerinde vuku bulacak değerler eğitiminden bahsedildiğinde özellikle önemli olduğuna inanıyorum. Eğer tamamıyla yanlış gözlemlemediysem cezaevi personeli arasında yeni bir ekol rağbet görmekte. Temel iddaaları mantıklı düşünmenin iyi davranışı beraberinde getireceği yönünde. Bu varsayım incelediğim konuyla doğrudan alakalı olduğu için lütfen itiraz sebebimi detaylandırmama izin verin. Çünkü değerin bir bilimi olduğu düşünülürse ve bu bilimin otomatik olarak vücut bulmuş değeri doğuracağına inanılırsa benim en başından bu yana kadar savunmasını yaptığım tipte bir değer eğitiminin zaten gereği olmaz.
Abraham Moslow kendinden çok söz ettirmiş kitabı "Varoluşun Psikolojisi" adlı eserinin ikinci basımının önsözünde daha iyi bir dünyanın yaratılmasının bilgi aracılığıyla mümkün olacağını ve iyi davranış tarzının bilim tarafından ortaya konulacağını belirtmiştir. Moslow "Bilimsel Etik" sayesinde insanoğlunun doğal eğilimlerini daha iyi anlayacağına duyduğu inanca itiraz eder. Bu bilgi insana nasıl iyi olacağını, nasıl mutlu olacağını, kendine nasıl saygı duyacağını vb. söyleyecektir. Bilimsel etiğin kişilik sorunlarına otomatik bir çözüm getireceğini söyler. Beşinci bölümde fikirlerini kısaca açıklar: "Bilgi ve davranış birbirleriyle yakından ilişkilidir. Kabul ediyorum. Daha da ileri gidip bilgi ve davranışın sıklıkla eş anlam hatta sacratic tarzda aynı olduğuna inanıyorum. Bilgiyi tamamen içselleştirdiğimiz durumlarda uygun davranış otomatik olarak ortaya çıkar.
Yukarıda bahsettiğim cezaevi personeli arasında büyük çapta kabul gören yeni ekolün Moslow'un düşünce tarzını yansıttığı kuşkusuz. Peki bu inanışından amacı tamamı tam olarak ne olabilir. Olan ile olması gereken arasındaki rahatsız edici zıtlığı yok etmeye yönelik antik, kolay değişmez ve neredeyse kutsal idea. Bu nedenle ulaşmak için döngüsel olarak bilginin eyleme neden olup olmayacağı, ya da başka türlü ifade etmek gerekirse bilimin otomatik olarak doğru eylemi doğurup doğurmayacağı üzerine tartışılmıştır. Değer bilimi ile değerin vücut buluşu arasında benzerlik ve tersine çevirilebilirlik olduğuna inanılır.
Bildiğimiz gibi bu ideal yeni değildir. Kısaca hatırlamak gerekirse 17. yüzyılda kartezyen matematiğin etkileri kuvvetli bir şekilde hissedilebiliyordu. "Regulae ad Direc tianen ingenii" adlı eserinde Descartes matematiksel ya da bilimsel düşünme tarzının insanın tüm bilgi dağarcığına yayılması gerektiği konusundaki fikrini belirtmiştir. Malebranch, "Recherce de la Verite" adlı eserinde "bütün ilişkileri sayılar yoluyla ifade edebilir ve çizgiler yoluyla betimleyebiliriz" demiştir. Evrensel matematiğin yayılması benzer şekilde Leibnis’in " De Arte Kombina Toria" adlı eserinde ve Hobbes'in "Mantık" adlı eserinde de savunuluyordu. Bu hareketin büyük ihtimalle en bilinen temsilcisi Sipinoza'dır. Sipinoza'nın etik üzerine incelemesi olan olağanüstü eserinde (Ethica Ordine Geometrica Demonstrcta) parlak zihninin insani davranışta bulunan kusurları kökünden söküp atmak için can hıraş bir şekilde bilimsel açıklamalar yapmak yoluyla katı çözümler aradığı görülür. Der ki "Mutluluk erdemin karşılığında edinilen bir şey değildir. Tam tersine mutluluk başlı başına bir erdemdir. Mutluluk duygusal zevklerimizi kısıtlayarak elde edilmez. Duygusal zevklerimizi kısıtlamayı mutluluk erdemi mümkün kılar."
Mutluluğu bilimsel yöntemleri kullanarak belirleyen Sipinoza entellektüel gelişimin şehevani meyilleri düzeltebileceğini ifade eder.
Geçmişe yaptığımız bu yolculuk (umarım siz okuyucularımın nazarında çok uzun olmamıştır.) Günümüzde etik konusundaki yaklaşımları anlamamız ve eğer istiyorsak onlara itiraz etmemiz açısından bana elzem görünüyordu. Benim itirazlarımın olduğu kesin. Gerçek otomatik hareketi tetikleyen bir şey değildir, dürtüsel tepkiyi etkilemez. "Patest grammatica perfectissima blasphamare Deum" “inananların en mükemmeli bile küfür içerisine girebilir”. Bunun da ötesinde değer bilimi gerçekliklerle ölçülür. Ahlaki bilincin bir değer olmasının insani bir tercih olmadığı anlamının çıkmasına yol açar. Temel olarak bir değerin doğruluğunun ve gerçekliğin bunu kabul eden, buna inanan kişi dışında var olduğunu belirtir.
Eyleme geçmek için özne, değerin kendi iyiliğine olduğunu iddia etmeli, tüm benliğiyle onu arzulamalı ve sabit bir şekilde ona bağlı kalmalıdır. Böylece vücut bulmuş değerin alanı bilimsel bilginin kişinin tüm arzu ve bağlılığı olmalıdır. Değer, entellektüel hokkabazlık ve lezzet kaynağı olan evrensel ve soyut bir obje olarak görülmemelidir. Vücut bulmuş değer " kendim için sevdiğim benim için anlamı olan tüm kişiliğimi vakfettiğim" dedirtebilecek bir anlam taşır. Değerler eğitimin bu anlamda yorumunun uygulamaya geçirilişi açıkça görülür ki çok zor talepkardır. Fakat son derece yararlıdır. Öznenin mahkumlar olduğu düşünüldüğünde de zordur. Mahkumları vücut bulmuş değerlere sistemine yöneltmek ve onlara entellektüel anlamda "gerçeği" öğretmekten çok daha zorlu bir süreçtir. Zaten özetle değerler eğitimi kişinin tüm melekeleriyle kendini sürece vakfetmesine dayanır. Entellektüel anlamda öğretim davranışları değiştirmekten çok mantığı tatmin etmeye yarar. Sadece ilki bütün benliği yeniden şekillendirir. Tüm benliğe odaklamaya sağlayabilir.
ii- Değerler eğitimi kişinin her anlamda iyiye gitmesine yol açar;
Şimdi, vücut bulmuş değerin sadece kişinin zihnini değil, kişiyi bütünüyle nasıl daha iyiye sevkedeceğini anlatmak istiyorum
Özellikle entellektüel ya da bilişsel öğrenime odaklı eğitimin kişinin bir bütün halinde gelişmesini sağlayacağı kesin değildir. Tam tersine kişinin belirli bir parçasının bu durumda kişinin öğrenen ya da bilen kişi halinin hemen düzelmesini ya da gelişmesini ifade eder. Örneğin bir adam ayakkabı tamir ederek geçimini sağlıyorsa ona kunduracı diyebiliriz. Ya da bir adam hasta karaciğerimi ya da midemi tedavi ediyorsa onu doktor olarak adlandırırız kişi olarak değil. Yani Doktor John "iyi insan John" demek değildir. Farklı bir şekilde ifade edecekt olursak "insan John'un bir kişi olarak tümünün mükemmelleşmesi kısmi olamaz. Verici bir ele cömert bir el demeyiz. Elin sahibine cömert bir adam deriz. Bunun aksine tıp söz konusu olduğunda öğrenen John, Doktor John'un tıbbi niteliklerinin ve yeteneklerinin gelişmesi anlamına gelir. Profesyonel olarak ne kadar iyi olsa da Doktor John, iyi Doktor John olarak adlandırılırken aynı zamanda kötü insan John olarak da kalabilir.  
Entellektüel eğitime odaklanmak mahkumun nihai ve daha iyiye ulaşması önünde engel teşkil edebilir. Zeka bazı bünyelerde sadece kötülük tasarlamaya yarar. Kimse bir mahkumun mantıksal gelişim adı altında mükemmel bir suç hayal etmesinin ya da planlamasının teşvik edilmesini istemez. Bu örnek zekanın kişi için her zaman iyi olmadığını açıkça gösterir. Değerler doğal bir bağlılık halindedir. Bir kişi dürüst olmadığı sürece adil de olamaz. Tabi ki dürüstlüğün vücut bulmuş haline sahip olmayan bir kişi de zaman zaman dürüst davranabilir. Örneğin kardeşine karşı dürüst davranabilir. Ama eğer kişi dürüstlüğü içselleştirememişse dürüst olma konusunda karşısına çıkabilecek zorluklara hayatı boyunca açık olacaktır. Tersi de doğrudur. Değerlerin birbirine bağlılığından dolayı bir değerin içselleştirilmesi diğer değerlerin içselleştirilmesine de ön ayak olacaktır ve dolayısıyla kişiyi tüm benliğiyle iyiye sevk edecektir.

2- Değerler eğitimi kutuplaşmaya yol açar ve tersi muhakemeyle bağdaştırılamaz.
Eğer gözlemlerim doğruysa birçok yeni araştırma, mahkûmlardaki mantıksal ve bilişsel kusurlara çok fazla vurgu yapıyor. Bu önermelerin sağlamlığından yeterince emin olmadığım için ne kabulleneceğim ne de reddedeceğim. Onları, sadece muhakeme kabiliyetinin gelişimine değerler eğitiminin sağlayabileceği katkıları açıklarken, kullanabileceğim bazı varsayımlar olarak bir kenarda tutacağım. İki önermeyi inceleyeceğim;
1- Mahkumları yetişkin gibi düşünmekten çok çocuk gibi düşünür.
2- Değerler eğitimi, mantıksal düşünmenin gelişiminde faydalı bir tezat (belirteç) işlevi görür.


1- Yetişkin gibi düşünmek yerine çocuk gibi düşünmek
a) İlk varsayım, mahkûmun çocuk gibi düşünmesiydi. Peki bir çocuk nasıl düşünür? Öncelikli olarak, çocuklar sadece mantığını kullanarak düşünmezler. Entellektüel gelişiminin yaratılışı itibariyle çocuğun özerk muhakeme kabileyetinin yeni dünya üzerindeki tüm olayları ve durumları tepeden izleyebilme ve değerlendirebilme kabiliyeti çok sınırlıdır. Yargıladığı şeylerin bir parçasıdır dolayısıyla yargıladıkları kendisinden ayrılmaz tezahürlerdir. Bilginin kusurludan kusursuza, azdan çoğa doğru ilerleyeceği ilkesi ışığında Pioget durumu maharetle tarif eder.
"Özümseme ve uyum kaotik farkında olmama halinden, karşılıklı koordinasyon içinde bir farkındalığa erişir" (La construction du ieal ehez l'enfont p.309)
Teknik olmayan terimlerle şunu ekler;
"Zeka bilgi birikimi ile değil, çocuğun kendisi dışındaki tüm varlıklarla yaşadığı etkileşimle ortaya çıkar ve zeka bu etkileşimin iki kutbuna kendini yerli yerine oturtmak yoluyla dünyayı yerli yerine oturtarak aynı anda uyum sağlar" (p.311)
Bu yekpare farkındalıksızlığın biyolojik unsurlara indirgenmesi mümkün değildir. Farkındalıksızlık, çocuğun bilişsel sürecinin en belirgin özelliklerinden biri olan, bilgi kuramına ait bir olgu olan ben merkezciliğinin sonucudur.
Bu özelliğin çocuklarda her zaman görülmesinden sadece çocuklara özgü bir özellik olduğu sonucu çıkarılmamalıdır. Zihinsel yapıları tamamlanmamış insanlarda her yaşta benmerkezcilik görülebilir.
Mahkumun çocuk gibi düşündüğü önermesinin kaynağının, benmerkezci uslanmanın hem bazı mahkumlarda hem de çocuklarda görülebilmesi olduğunu farzediyorum.
b) İkinci önerme mahkumların yetişkin insanlar gibi düşünmediğiydi. Yetişkin düşüncesiyle neyi kastediyordu? Socrat öncesi düşünürlerden bu yana, mantıklı olanın zıtlık içindeki nesnelerin ortaklıkları olduğuna inanıldı. Mantıklı ilke bir sürü zıtlık içinden birlikte çıkarılmasına izin veren ilkedir.
Bu basit tanım batı düşünce tarzının tarihinde hüküm sürer. Konumuzla üç sebepten ötürü ilgilidir.
a) Teklik teorilerinin doğası ve yöntembiliminin ötesinde idrak birbirinden farklı birimlerin arasındaki bağlantıdır. İdrak, benzer ilkeleri beyan etmeden önce zıtlıkları tespit etmelidir. Pratik olarak, idrak kendisinin neden olmadığı, kendisinden bağımsız ve kendi varlığından önce varlığa sahip olan farklılıkların varlığını ön kabul olarak almalıdır. Şeylerin kendi içlerindeki halleriyle, mantığın onlar hakkındaki izahlarını ayırabilmelidir. Sonuç olarak her insan, mantıklılığı sebebiyle, çoklu tezatların olduğu bir dünyada belirsizliğin önüne geçebilmek için teklik ilkelerinin keşfi ve izahı gibi bir işle uğraşmalıdır.
b) Mantıklı olan, benzerliklerin keşfi ile alakalı olduğu için, ölçü kavramından ayrı düşünülemez.
Cassirer'in, cunasius hakkında söylediklerine bakacak olursak, "Bilgi birikimi karşılaştırma yapmayı gerektirir. Basitçe ifade etmek gerekirse karşılaştırma ölçümlemedir. Eğer herhangi bir içerik ölçülüyorsa, kaçınılmaz varsayım homojenlik şartıdır. Herşey tek ve aynı ölçü birimine indirgenmeli, aynı niceliksel düzenin unsurları olarak görülmelidir" (Ernst Cassirer, Rönesans Felsefesinde Birey ve Kozmoz, 1964 sayı 10)
Başka şekilde söyleyecek olursak, tüm benzer nesneler ve sadece benzer nesneler ölçülebir. Eğer uslamlama, özünde karşılaştırma ve ölçme süreciyse her yargılama iki şeyi ifade eder; yargılanan ve yargılananın yargılanmasında, kıstas olarak kullanılan kavram her yargılama türünde ilke olarak kabul edilen bir şey ve onunla yargılanan ikinci bir kavram vardır. Daha da önemlisi, kıstas olarak kullanılacak ilke kıstas işleminden önce derinlemesine bilinmelidir. Mukayese standardı olmayan mukayese edemez. Uslamlamanın en önemli sorunlarından biri ilke olarak kabul edilecek şeyi bulup, uygulamaktır. Uzunluğu bir uzunluk ölçüsü kullanarak tesbit ederiz. Sanatı, sanat ilkeleriyle değerlendiririz. Bu ölçü birimlerinin , ölçülen şeyle homojenliğidir.
c) Sonuncu argüman pratik bir niteliktedir, insan hayatta kalma ve kendini koruma içgüdülerinden biraz daha ileri bir yükümlülük olan uslanmaya dair ahlaki yükümlülük hisseder. Akılcı davranamamanın sonucu kaçınılmaz olarak dünya üzerine yabancılaşmak olacaktır. Bu nedenle, doğa kanunlarını keşfede bilmiş ve bu kanunlara itaat eden adam anlamına gelir. Bu sınırları aşmak mantıksız davranıştır. Benzerlikleri temel olan düzenin keşfedilmesi mantıklılığın özünün, mantığın ahlakı anlamı olduğunu gösterir.
Özetlersek, eğer cezni düşünüş çocuktu uslamlamayla itham edilecekse bunun muhtemel nedeni ben merkeziyle ve dünya farkındalığına sahip olamamaktır.
Peki değerler eğitimi bütün bunlara nasıl katkı sağlaya bilir?
Bu işlenecek olan bir sonraki konudur.
d) Değerler eğitiminin mantıklı düşünmeyi sağlaması çift kutupluluk ilkesinin ilk unsurunu hatırlatmama izin verin . Daha öncede söylediğimiz gibi bir değeri soyut bir seçimin yada akli bir buluşun ürünü değildir. Değer kendini insanın tüm melekelerinde gösteren ve insanın sadece tepki verebileceği bir şeydir.
Çocukların ve yetişkinlerin uslamlamasıyla ilgili söylediklerimizden sonra bu ilke sorunumuzun çözülmesi yolunda bir ölçüde sağlar. Değer kişinin kendisi dışındaki gerçekliğe işaret eder. Karşıtlık, kutupluk ve antitez niteliği taşır. Öznesel ben merkeziyete, bilgi kurumu yapısı nezdindeki akıl kavramı dahilinde, nesnel farkındalık olanağı sağlayacak alternatif sunar. Bu bağlamda, mantıksal açıdan idrak iki şekilde kullanılır.
Kullanım şekillerinden birincisi, kişinin kendisi tarafından belirlenmeyen bir çok dünyanın gerçekliğini kabule zorlaması, diğeri de devam eden özel tastiğin ilerlemeye vesile olmayacağını göstermesidir. Akli güçlerin gelişinin tek yolu tezat fikirlerin eleştirel olarak incelenmesini içeren diyalektiktir. Ancak, bu şekilde değerler eğitimi mahkumun düşünce sürecine yardımcı olabilir. Mahkum için değerler eğitimi kendisininken zamanıyla farklı bir dünyayı temsil eder. Bunu fark ettikten sonra var oluşsal çatışmayla baş etmekten kaçınamayacağını bilir ve hayırlısıyla bu süreçten faydalanır.
Aşağıdakiler bu argümanı açıkça ifade etmemde yardımcı olacaktır.
Gerçeği araştırırken – ki değerler eğitimi kendisini böyle bir araştırmaya adamıştır – ilk karşımıza çıkan şüphedir. İdrakin gerçek başlangıcı kabul değil reddir. Gerçeği araştırmak fikirlerin reddedilebilmesi için dikkatlice gözden geçirilebilmesi ya da farklı ifade edilebileceği gibi şüphelere uygun çözümler bulmaktır.
Mahkumun aklına şüphe tohumları atan bir fail olan değerler eğitimi tezat düşüncelerin işitilebilmesine ve bu düşüncelerin önermelerinin içten bir şekilde değerlendirilebilmesine ön ayak olur. Değerler yan yana konup, Bir bir sıralanmadığı zaman olgunlaşma açısından zaruri olan güçlüğe neden olurlar. Zıtlığın algılanıp analiz edilmesinde zekaya ihtiyaç duyulmasının iki önemli nedeni vardır. Öncelikle, değerlerin özü ve yapısı o kadar girifttir ki hiç kimse, birçok yorumun varabileceğini aklında tutmadan sağlam bir ilerleme kaydedemez. İkinci olarak zekanın zayıflıklarının böyle bir araştırmayı gerekli kılmasıdır. Diğer türlü, zorluklar zekadan değil de nesnelerin kendilerinden kaynaklanıyor olsaydı, soyut tanımlamalar yapmak yerine o nesneleri tanımak yeterli olmaz mıydı? Tabi ki deneyimler bumun tersini kanıtlıyor.
Özetlersek gerçek bilgisi, şüphe veya zıt fikirlerin köklerine inebildiğimiz oranda gerçekleşir. Bu anlamda değerler eğitimi mantıksal gelişmeye çok önemli katkılar sağlayabilir.
Peki mantığa yarar sağlayanlar nelerdir? Birkaç tane düşünebiliriz. Bu incelemenin amaçları kapsamında, sadece mantığın eğitimi yoluyla kazanılabilecek sağgörünün faydalı etkilerinde bahsedeceğim.
Tarih söylemek istediğimizi betimleyebileceğimiz bir çok örnekle doludur. Ben ilhamımı Plutrach'dan almayı tercih ettim. Akılda kalan birçok eserinden biri olan “Düşmanların Faydaları” adlı denemesinde insanın Entelektüel evrimi sürecine dahil olan çok ilginç bir unsura dikkat çeker. Plutrach ilkel insanın vahşi hayvanlarla girdiği ilk temaslarda öldürülmemek veya yaralanmamakla tatmin olduğunu bu nedenle bu çabalarını vahşi hayvanlardan kaçmak veya saklanmakla sınırlandırdığını söyler. Amaç her türlü imkanı kullanarak yırtıcı hayvanlardan kaçmaktı. Fakat zaman ilerledikçe insan akıllandı. Ondan sonra sadece vahşi hayvanlardan kaçınmakla kalmadı, doğal düşmanlarından faydalanmanın yollarını da buldu. Etlerini yemeyi, kürklerinden giyim eşyası yapmayı, onlara karşı kullanabileceği kalkanlar imal etmeyi öğrendiler. İnsanlar, hayvanlara o kadar bağımlı olmuştu ki, hayvanların yok olması durumunda kendileri de kaçınılmaz olarak yok olacaklardı. Plutrach insan – yırtıcı hayvan ilişkisinin benzerinin insanlar için de geçerli olduğunu söyler. Plutrach'a göre akıllı düşmanlar kusurlarımıza ve zayıflıklarımıza saldırır. Dolayısıyla düşmanlar bizi sürekli tetikte olmaya, ani eylemlerden ve dikkatlice düşünülüp alınmamış kararlardan kaçınmaya sevk ederler. Düşmanlar bizi sağ görülü kılar. Düşman bizi sağ duyuya davet edebileceği gibi ahlaki olarak yeniden doğmamıza da ön ayak olabilir. Mantıksal aykırılıklar gerçeğin araştırılmasında Entelektüel sağ duyu teşekkül edebilir. Zeka, mükemmelliğe ulaşmak için tezatları kullanarak kendini takviye eder. Bu eğitim ve bilgelik işaretidir. Montaigne şöyle der;
“Tezat düşen yargılar, beni ne kızdırır ne de rahatsız eder. Tam tersine uyarır ve heyecanlandırır. Biri benim düşüncelerimle zıtlaştığında dikkatimi celp eder, kızgınlığımı uyandırmaz. Düşüncelerimin aksini iddia eden kişiyi ararım. Çünkü o beni eğitir.
Sağduyudan sağlanacak başka bir yarar da tezatlıkların zaman etkeni açısındandır. İçinde bulundurduğu zayıflıklardan ötürü zeka
Çok yavaş bir şekilde ilkelerden sonuçlara atlayamaz, neticelerden istatistiki ortalamalara zıplayamaz çok uzun bir süre boyunca cehaletin ve yarı doğruların gölgeli sınırları içinde kalmak durumundadır. "mahkum mantığı ve çocuk mantığı arasındaki benzerlik ortada işte" dediğinizi duyar gibi oluyorum ikiside tartıştıkları konular hakkında bilgi eksikliği içinde oldukları ölçüde sağ görüşüz kesin ve acele fikirler üretmeye meyillidir. Sadece zaman ve deneyimleme diğer kişilerin durumlarını inceleme yoluyla sağgörü geliştirilebilir. Değer zıtlıkların incelenmesine zemin oluşturur. Tezat fikir ve durumların tartışılması kavramının beslenmesi sonunda kişiye incelenen sorunun bütün boyutlarının ele alınmaması halinde sadece zayıf argümanlara değil çoğunlukla yanlış argümanlara ulaşılmasına neden olacağını öğretir.
Mantıksal red, mantıksal doğrulamalara giden yolun başlangıçıdır. "kötü" birdeğer söz konusu olsa da akıl onun kabul edilmezliğine dair nedenler üretecektir. Kısacası değerin yakından huzursuzluk ve belirli bir şüphecilikle incelenmesi sağlam entektüel sağ görüye yol açacaktır.
3-Değerler eğitimi her türden eğitime anlam katar.
Eğitimde değer teorisi girift bir mesele olsa da kendi değer teorimi ortaya koymamın ne yeri nede zamanı bu incelememin amaçları için çift kutupluluk ilkesinin argümanıma tekrar hizmet edebileceğine inanıyorum. Argümanım değerler eğitimini tüm eğitimlerin nihai amacı olduğudur.
Kanada ıslah servisi hapis cezasının amaçlarını açıkca belirtse de cezaevinde eğitim konusundaki görüşlerin durumu çok belirsiz duruyor. Güvenlik sorunlarına idari planlamaya pedegojik testlere veya yöntem bilimine ve amaçların sınıflandırılmasına büyük bir dikkatle eğiliniliyor, fakat sistem içinde önemli pozisyonlarda bulunan bazı eğitimciler eğitimin amaçları meselesini gereksiz ve sıkıcı buluyor. Tabi ki bu büyük bir süpriz değil profesyonel eğitimciler arasında bile eğitimin amaçları populer bir eğitim şekli olarak kabul görmez.
Sevsinler yada sevmesinler hedefler hakkında açıklığa kavuşması gerekenler görmezden gelme yoluyla ne çözülebilir ne de kaybolabilir. Her zaman beklemedelerdir ve önemli bir sorun olduğundan su yüzüne çıkarlar. Örneğin eğer Maslow'un ifade ettiği gibi eğitimin amacı kendini farketmek ise bundan anlaşılması gereken kişinin kendini dönüştürmesi gereken hal değildir. Bu gibi meselelere odaklanan John Dewey gibi eğitimcilerin vardığı sonuç şudur: "ahlaki hedef evrenseldir ve her türlü açıklamaya hakimdir- konu ne olursa olsun" (Eğitimdeki Ahlaki İlkeler). Bu eğitimin ahlaki olmasını ima ettiğiniz anlamına gelmez. Ahlaki fikirler ve ahlak üzerine fikirler arasında bir dünya farklılık vardır eğitimin amacı ve görevleri ahlak hakkındaki fikirleri ahlaki fikirlere dönüştürmektir.
Bundan anlaşılması gereken eğitimin iki işlevinin olduğudur; Son derece arzu edilir idealleri belirtecek temel bir gidişat belirlemek ve bu idealleri kişi açısından neden arzu edilir olduğunu göstererek içsel güdülerini harekete geçinmek. Kelimenin bilgi-kuramsal kökenleri. Bizim ifade etmeye çalıştıklarımızın anlaşılmasına yardımcı oluyor eğitim beslemek anlamına gelen "educo" kelimesinden türemiştir. Educatnukris bebeği emziren kadın (süt anne) anlamına gelir. Çocuğa sahip olmadığı fakat zamanla kendisinin tüm varlığının bir parçası olacak değer yaratılıştan verilmiştir. Eğitim kelimesinin kökeni olan "educo" kelimesinin bir diğer anlamıda bir yerden çekip çıkarmaktır. Educ'it opstekrix bebeği doğurtmaya yarayan "ebe" anlamına gelir. Bu anlamda çocuktan varoluşundan temel farkı olması beklenir olgunlaşma süreci çocuğun yaşayan, yaratan enerjisinde başlar. Bizim bakış açısına göre eğitimin amacı nitelik veya değeri kişinin varlığına dahil etmesini sağlayarak o kişiyi nitelikli ve değerli bir insana dönüştürmektir. Birim, haiz olduğu değer ölçüsünde varlığa haizdir. İnsan içinde sayısız potansiyeli barındırır. Eğitim bu potansiyellerin gerçekleşmesine ne kadar katkıda bulunursa o kadar değerli bir insan olacaktır. Kişinin değerinin ölçüsü, yaptıklarından, topluma katkılarından da öte idaelleri içselleştirebilmesidir.
Şimdi çift kutupluluk ilkesine kısaca bir dönelim bir tarafta kişinin içinde yaratılıştan gelen değerler barındırdığını diğer tarafta bu değerlerin vücut bulması için faal hale getirilmelerinin gerektiğini ifade eden çift kutupluluk ilkesinin yarattığı çağrışım açıkça ortadadır. Değerler özel deneyimlerden yada kişisel tercihlerden doğmazlar. Doğal dürtülerin ürünleri olmaktan fazlasıyla uzaktırlar kendi içlerinde anlamlılardır. Başka bir ifadeyle sonuç olarak kovalanmaya tek başlarına yeterlilerdir. Değerler sahiplerinin dışında bir yerde kendilerini göstermeye meyilli amaçlara da indirgenemez, değerler onlar hakkında bilgi sahibi olmakla değil onları içselleştirmekle öğrenilirler, bundan dolayıdır ki eğitimin değerin kendisini öğretmeden değer hakkındaki gerçeğin öğrenilmesini beklemesi tamamen saçmadır. İşe yarar olmalarının yanında değerler kişisel de olmalıdır. Kısacası çift topluluk ilkesinin nesnel kutbu ideal arayışı; öznel kutbu ise gerekli içselleştirmenin yapılmasıdır.
Temel olanın bu şekilde kabulü kafi gelmez eğitimin yararlı nihai değerlere sahip olması gerektiğini söylemek başkadır, bu nihai değerlerin neler olduğu kararını vermek başkadır. Değerin ne olduğunu nasıl anlayacağız? Değerliyi değersizden nasıl ayıracağız? Şüphesizki St. Agusqustine'in ateşli müridleri olsaydık cevap çok basit olurdu ünlü filozof De Magrisro adlı eserinde insanoğlunun baş öğretmeni olan Tanrı'nın insan eğiticiler suretine girerek insani değerlere ışık tutuğunu yazar. Fakat modern eğitim sistemi Tanrı'nın bu ışığı çoğunlukla bizzat veremeyeceği kabulü ile hareket eder sonuçta eğitimin nihai değerleri sorusuna geri dönmüş oluruz.
Bu incelemenin hedefi ile kendimi aşağıdaki önermelerle sınırlayacağım. i-Nihai değerler bir bir sayılmalıdır. ii-nihai hedefler idaall anlamlarına işaret etmelidir.
i-Nihai değerler açıkca ve bir bir sıralanmalıdır.
Eğer temel değerlerin yaratılmadığı fakat farkedildiği doğruysa o zaman tepkinin açıkça ifade edilebilmesi için asgari düzeyde de olsa bir çabanın gerektiği doğrudur. Bunun nihai değerlerin adlandırılması ya da bir bir sıralanması olarak addederiz . Bunun icrasının önündeki engeller hem sayıca hem de önemce hatırı sayılır boyuttadır. Maalesef bu tarz bir faaliyete olan alışkanlığımızı çoktandır kaybetmiş durumdayız. Günümüzde eğitimcilerin ilgi alanları eğitim uygulamasının amaçlarından sonuçlarından ve hedeflerinden hali farklı; faaliyet alanı ve muhteviyata felsefi açıdan bakmadıkları aşikar. İdari kaygılarla hareket ettikleri de ortada .
Kültürel çokluluk da ciddi bir engel teşkil etmekte. Şüphesiz ki günümüz toplumunun zenginliklerinden bazıları çeşitliliğin değerinin keşfi, farklılıklara duyulan saygıdır. Fakat bu yüksek standartlardaki cömertliğin yarattığı büyük tehlike bir düşünce sisteminin esaslarını telkin edilmesidir. Baskıcı sabit fikirli hükümlerin özgürlükleri kısıtlamalarından korkulur bu korkudan dolayı sonuçlar sahası söz konusu olduğunda eğitimciler suskunluklarını korumakta hatta şüpheci davranmaktalardır.
Fakat bu zorlukları aşmak mecburiyetindeyiz nihai değerleri bir bir saymak bir katolog veya alışveriş listesi oluşturur gibi değer listesi yapmak demek değildir. Nihai değerleri adlandırmak retorik egzersizi de değildir. Eğiktsel idealın ifadesidir. Bir idealin vücut bulmasıdır. Nihai değerleri sıralamak geçmişin bilgeliğinden kopuk bir takım değerler yaratmak demek değildir. Eğitim hakkında belirleyici bir felsefe meydana çıkarmakta değildir. Eski ve rahat bakış açısıyla bunlara meydan okuyan bakış açısında sonsuz bir denge kurma çabasıdır.
Nihai değerleri adlandırmak kişisel hayatlarımıza kollektif eğitim hedeflerine ilham verebilecek ana akımların ve merkezi fikirlerin belirlenmesidir. Bunu yaparken tolerans, özerklik veya Adalet gibi tek bir süper değere yapışmak gerçekçi değildir. Gerçek hayat daha geniş bir sözlüğü; kişi ve sosyal bir varlık olarak insanın ihtiyaçlarını karşılamaya yetecek ölçüde ayrıntılı incelemeyi gerektirir.
Nihai hedefleri özgürlük sevgi güzellik gerçek adil gibi denenmiş ve tescil edilmiş uzun süredir kullanımda olan kelimelere başvurmadan adlandıramayız. Fakat amacımız onları tekrarlamak değil kelimelerin altında yatan anlamı ortaya sermek olmalı kelimeler elden geçirilmeli yenilenmeli midir? Belki ama önemli olan önemli insani değerlerin neler olduğunu belirtmemize imkan verecek fikirlerin tekrar gözden geçirilmesidir. Nihai değerleri adlandırmak kesin hüküm ifade eden entellektüel yargılamalarda bulunmanın tam tersidir.
Peki, bu adlandırmayı yapanın kim olması gerekir? Cevap, hepimizdir. İdeal insanın inşaası kolektif bir icraat ve sorumluluktur. Eğitimi güdüleyerek nihai hedeflere karar verilmesi görevini belirli bir gruba bırakamayız. Bu nedenle insanlar, yüksek sesle, değerlerini açıklama cesaretini göstermelidir. İnsanların günlük yaşamlarının bu eğitsel projeyle çok sıkı bağlantılı olması sebebiyle görev paylaşımı elzemdir. Nihai değerlerin adlandırılması öğrencilerin, eğiticilerin, idarecilerin katılımını gerektirir.
ii-Nihai hedefler ideal anlamlarına işaret etmelidir.
Temel nihai hedefler sonsuz olamazlar ve olmamalılar. Eğer belirsiz sayıda olsalardı, ideal hallerini kaybederlerdi. Bunun sebebi basittir: ideal dünya, ütopik dünya, metafiziksel sorgulama demektir. Maddi zenginlik de, iyi giyim de, hızlı trenler de düzgün karayolları da birer değerdir. Fakat hiçbir değer kuramı bunları insani gelişimin ideal anlamları olarak kabul etmeyecektir. İdeal anlamın hakimiyet alanı ispatsız idrâkın; mutlak idrâkın yokluğu durumunda mutlak gerçeğin hakimiyet sahasıdır. Bundandır ki, nihai değerlerin ideal anlamlar alanında kendilerine bir yer hakedip haketmediklerine bakarak asli olup olmadıklarını anlarız. St. Exupery'nin de yazdığı gibi "insanlar nesnelerle değil, o nesnelerin anlamlarıyla yaşarlar." (Citadelle) Nesnelerin anlamı kavramından hareketle nihai hedefler en azından iki şekilde belirtilebilir.
Öncelikle, asli görevleri insanı amaç duygusuyla doldurmak yada hiçbir zaman tamamlanmayacak eğitim felsefesi değerleri kazandırmaktır. Bu, bir taraftan bireylerin ciddiyetle, derinlemesine ve sürekli olarak amaçlarının, yaptıklarının ve yapmaları gerekenlerin sonuçları üzerine düşünme kabiliyetlerini ve isteklerini geliştirmeleri anlamına gelir. Diğer taraftan, nihai hedeflerin hiçbir zaman mutlak veya soyut bir şekilde ifade edilip, sonlandırılamayacakları anlamına gelir. Öğrencilerin ve aynı zamanda eğitimcilerin her zaman akıllarında bulunmalı, gündelik tecrübelerin ışığında sürekli olarak tekrar incelenmelilerdir. Okullarda didaktik unsurlardan, hedeflerden, karnelerden, notlardan, yüzdelerden, idari düzenlemelerden ve benzeri kavramlardan öncelikli olarak kabul edilmelidir. Sıkıcı ve bazen gereksiz görünebilirler fakat onlarsız eğitim akıl karıştırıcı ve belirsiz olur.
İkinci olarak, nihai hedefler insan olmanın ne anlama geldiğini ifade eder. Bunlar aslidir çünkü kişinin insan sıfatını almasına önayak olurlar. İnsanın, insan olması kavramıyla, kimileri, insanların çeşitli ve tekrar eden faaliyetlerinin kastedildiğini düşünür; kişi hayatını korumaya veya geliştirmeye çalışıyor olabilir; ardılları vasıtasıyla hayatını uzatmayı ve sevgi yoluyla köklendiğini düşünüyordur ama sonuçta varoluşunun gizemi baki kalır. Başka şekilde ifade etmek gerekirse, nihai hedefler insan olmanın sadece formunda olup, insani davranışlar içinde olmaktan çok daha derin anlamlar taşıdığını gösterir. Kişi bildiklerinden, yaptıklarından çok daha fazlasıdır ve insan olmak insan bilincini ve insani bilinçliliği aşar. Bunun kanıtı insani cehalette yatar. İnsanın sınırlarının farkedilmesinde varoluşun bu sınırların ötesinde de mümkün olduğu hissi yatmaktadır.
Daha da önemlisi, bu tür araştırmalar kişinin normal fonksiyonlarını terkedip inzivaya çekilmesini gerektirecek türden değildir. Günü gününe yaşanmalı ve incelenmelilerdir. Program içeriği, aşama değerlendirmelerine değil nihai hedeflere giden yola odaklanmalıdır. Akademik ve mesleki eğitimin nihai sonucu matematik dersinde en yüksek notu almak değil, mükemmeliyeti, ahlaki bilinci, gerçeğe duyulan istek, diğer kişilere duyulan saygı, içsel disiplin v.b. olmalıdır. Eğer kişinin içindeki adam ahlaki iyiliğin keyfini süremiyorsa öğrenmenin ne anlamı olabilir ki?

 II- CEZAEVLERİNDE DEĞERLER EĞİTİMİNİN UYGULANMASI
Cezaevlerinde değerler eğitimi sisteminin gerekli olduğunu kanıtlamak ayrı, bunun nasıl yapılacağını göstermek ise ayrı bir şeydir. Bu aşamada zorluklar entelektüel değildir. Daha ziyade kişinin tüm varlığıyla katılımını ve bağlılığını talep eder. Cezaevi ortamı konusunda deneyimsiz oluşumun beni engellemesi sebebiyle kendimi iki konu başlığıyla sınırlayacağım.
1) Değerler eğitimi ve resmi eğitim
2) Değerler eğitimi için kurumsal planlama
1) Değerler Eğitimi ve Resmi Eğitim
Burada bahsedeceğimiz aktiviteler cezaevi okullarında ve atölyelerine mahsus olup, şimdilik cezaevi bütünü konunun dışında bırakılmaktadır. Durum son derece komplike olsa da mevcut çerçeve içinde kalarak, tüm sistemi rahatsız etmeden veya değiştirmeye gerek duymadan önemli atılımlarda bulunabileceğimizi söylemek gerçek dışı olmaz. Bu açıdan cezaevlerinde etkili değerler eğitimine girişi sağlayacak hızlı girişimlerde bulunabilecek en azı iki alan mevcuttur.
i- İnsani gelişimi cezaevi eğitiminin ana hedefi olarak belirlemek
ii- Öğretmenlerin kendilerini filantropistler (hayırsever kimseler) olarak görmelrini sağlamak
i- İnsani gelişimin eğitimdeki en önemli amaç olması
Cezaevinde gerçekleştirilen eğitimden beklenenlere hızlı bir bakış, çok şaşırtıcı keşiflerde bulunmamızla sonuçlanır: bazıları için eğitim mahkumları meşgul etmek ve yakın markajda tutmak için en ucuz ve en etkili yöntemdir. Zaman öldürmek diye de adladırılırlar. Diğerlerine göre eğitim hasta bireylerin yenide uyum sağlamaları önayak olabilecek bir sağaltım yöntemidir. Bu düşünceye sahip insanlar her türlü suçun sebebinin akıl hastalığı olduğuna ve bu hastalığın nedenlerinin eğitim süreci esnasında keşfedilip, hastalığın eğitim yoluyla tedavi edilebileceğine inanırlar. Başka bir gruba göre eğitim tahliye sonrası mahkumun iş bulması için elzemdir. Bir kimsenin toplum içinde varolabilmesi her ikisine birden sahip olması gerektiğine inanırlar.
Benim bu konudaki düşüncem şu şekildedir. Mahkumun ABC' yi öğrenmesi yada bir güzel kaynaklama yapabilmesi eğer içindeki insanı keşfetmemişse neye yarar? Sosyal uyum uğruna olsa bile iyi bir insan olmak, iyi bir vatandaş olmaktan çok daha önemlidir.
ii- Filantropist olarak öğretmenler:
İnsani gelişim yolunda en önemli amaçlardan birisi öğretmenlerin niteliğini arttırmaktır. Bizim incelememiz açısından ahlaki nitelik en büyük önemi taşır. Öğretmen, insani görüşün ve umudun teşvikçisi, inananı olmalıdır. Filantropist öğretmen öğrencileriyle insani mükemmelleşmenin insani çabalarını paylaşan tamamlanmamış bir kişidir. Levi Straus'un ifadesiyle: "Paylaşmak eyleminde, paylaşılan şeyden daha fazlası vardır." Filantropist öğretmen, mahkum öğrencileriyle empati kurabilmeli, onların derinlerde yatan istek ve ihtiyaçlarını anlayabilmelidir.
2) Değerler eğitimi için gerekli kurumsal yapı
Değerler eğitimi tüm ceza infaz kurumlarına uygulanabilmelidir. Ayrıca her bir kurumun tamamı sisteme dahil olmalıdır. Benim Meseleler Projesi olarak adlandıracağım yapıya göre birçok farklı mesele üzerine – politika, din, eğitim, ekoloji, kültür, uluslararası, ekonomik v.b.- ilgi duyan mahkumlar fikirlerini beyan edeceklerdir. Kaynakların kullanımı sınırsız olacak şekilde  - seminerler,  paneller, münanzaralar, araştırmalar – süreç işleyecektir. Her bir kurumda bu projeyi yönetmekle görevlendirilmiş kişilerin zeki, kültürlü ve enerjik eğitimciler arasından seçilmeleri gerekir.

Kurumsal yapı, kurumun önceliklerinin içinde olmalı, değerler eğitimi sisteminin başarıyla uygulanması için gereken her eşey icra edilmelidir. Sonuçta risk altında olanın insan hayatı olduğu unutulmamalıdır.

NOT: Bu çalışma blogumuzda yer alan aynı yazarın editörlüğünü yaptığı "The Prison Education" adlı eserin "Value Education in Prisons" adlı makalenin çevisi ile elde edilmiştir. 


KANADA CEZAEVLERİNDE DEĞERLER EĞİTİMİ ÜZERİNE BİR İNCELEME - II

II- CEZAEVLERİNDE DEĞERLER EĞİTİMİNİN UYGULANMASI
Cezaevlerinde değerler eğitimi sisteminin gerekli olduğunu kanıtlamak ayrı, bunun nasıl yapılacağını göstermek ise ayrı bir şeydir. Bu aşamada zorluklar entelektüel değildir. Daha ziyade kişinin tüm varlığıyla katılımını ve bağlılığını talep eder. Cezaevi ortamı konusunda deneyimsiz oluşumun beni engellemesi sebebiyle kendimi iki konu başlığıyla sınırlayacağım.
1) Değerler eğitimi ve resmi eğitim
2) Değerler eğitimi için kurumsal planlama
1) Değerler Eğitimi ve Resmi Eğitim
Burada bahsedeceğimiz aktiviteler cezaevi okullarında ve atölyelerine mahsus olup, şimdilik cezaevi bütünü konunun dışında bırakılmaktadır. Durum son derece komplike olsa da mevcut çerçeve içinde kalarak, tüm sistemi rahatsız etmeden veya değiştirmeye gerek duymadan önemli atılımlarda bulunabileceğimizi söylemek gerçek dışı olmaz. Bu açıdan cezaevlerinde etkili değerler eğitimine girişi sağlayacak hızlı girişimlerde bulunabilecek en azı iki alan mevcuttur.
i- İnsani gelişimi cezaevi eğitiminin ana hedefi olarak belirlemek
ii- Öğretmenlerin kendilerini filantropistler (hayırsever kimseler) olarak görmelrini sağlamak
i- İnsani gelişimin eğitimdeki en önemli amaç olması
Cezaevinde gerçekleştirilen eğitimden beklenenlere hızlı bir bakış, çok şaşırtıcı keşiflerde bulunmamızla sonuçlanır: bazıları için eğitim mahkumları meşgul etmek ve yakın markajda tutmak için en ucuz ve en etkili yöntemdir. Zaman öldürmek diye de adladırılırlar. Diğerlerine göre eğitim hasta bireylerin yenide uyum sağlamaları önayak olabilecek bir sağaltım yöntemidir. Bu düşünceye sahip insanlar her türlü suçun sebebinin akıl hastalığı olduğuna ve bu hastalığın nedenlerinin eğitim süreci esnasında keşfedilip, hastalığın eğitim yoluyla tedavi edilebileceğine inanırlar. Başka bir gruba göre eğitim tahliye sonrası mahkumun iş bulması için elzemdir. Bir kimsenin toplum içinde varolabilmesi her ikisine birden sahip olması gerektiğine inanırlar.
Benim bu konudaki düşüncem şu şekildedir. Mahkumun ABC' yi öğrenmesi yada bir güzel kaynaklama yapabilmesi eğer içindeki insanı keşfetmemişse neye yarar? Sosyal uyum uğruna olsa bile iyi bir insan olmak, iyi bir vatandaş olmaktan çok daha önemlidir.
ii- Filantropist olarak öğretmenler:
İnsani gelişim yolunda en önemli amaçlardan birisi öğretmenlerin niteliğini arttırmaktır. Bizim incelememiz açısından ahlaki nitelik en büyük önemi taşır. Öğretmen, insani görüşün ve umudun teşvikçisi, inananı olmalıdır. Filantropist öğretmen öğrencileriyle insani mükemmelleşmenin insani çabalarını paylaşan tamamlanmamış bir kişidir. Levi Straus'un ifadesiyle: "Paylaşmak eyleminde, paylaşılan şeyden daha fazlası vardır." Filantropist öğretmen, mahkum öğrencileriyle empati kurabilmeli, onların derinlerde yatan istek ve ihtiyaçlarını anlayabilmelidir.
2) Değerler eğitimi için gerekli kurumsal yapı
Değerler eğitimi tüm ceza infaz kurumlarına uygulanabilmelidir. Ayrıca her bir kurumun tamamı sisteme dahil olmalıdır. Benim Meseleler Projesi olarak adlandıracağım yapıya göre birçok farklı mesele üzerine – politika, din, eğitim, ekoloji, kültür, uluslararası, ekonomik v.b.- ilgi duyan mahkumlar fikirlerini beyan edeceklerdir. Kaynakların kullanımı sınırsız olacak şekilde  - seminerler,  paneller, münanzaralar, araştırmalar – süreç işleyecektir. Her bir kurumda bu projeyi yönetmekle görevlendirilmiş kişilerin zeki, kültürlü ve enerjik eğitimciler arasından seçilmeleri gerekir.

Kurumsal yapı, kurumun önceliklerinin içinde olmalı, değerler eğitimi sisteminin başarıyla uygulanması için gereken her eşey icra edilmelidir. Sonuçta risk altında olanın insan hayatı olduğu unutulmamalıdır.

NOT: Bu çalışma blogumuzda yer alan aynı yazarın editörlüğünü yaptığı "The Prison Education" adlı eserin "Value Education in Prisons" adlı makalenin çevisi ile elde edilmiştir.