30 Kasım 2014 Pazar

TÜRK EDEBİYATINDA CEZAEVİ KİTAPLARI 1: Mapusane Çeşmesi

Kitabın yazarı, Adnan Veli, Orhan Veli'nin kardeşi, daha çok mizah alanında tanınmış biri
Kitap ilk baskısını 1952'de yaptı. 
Kitapta harika insan manzaraları, cezaevi tasvirleri var. 
Okurken güler misin ağlar mısın diyeceğiniz o kadar çok bölüm var ki.
Örneğin bir bölümde hükümlü insan mıdır? değil midir? sorusunu ciddiye alıp harika tespitlerle cevap veriyor.  
Zevkle okuyacaksınız.  Tavsiye ederiz. 
Bulmak biraz zor. Sahaflardan veya internetten bulabilirsiniz. 
Cezaevinin dününü ve bu gününü anlamak istiyorsanız orada ne olup bittiğine bizzat tanık olmak istiyorsanız mutlaka okuyun. 

Hapishane Türküsü

Ne zalimdir mahpushane havasi
Çocuklar agliyor ister babasi
Adimiza verdiler idam cezasi

Mapushane seni yapan kör olsun
Kör olsun da iki elleri kirilsin

Aksam olur firengiler vurulur
Gardiyanlar önümüze kurulur
Anam beni ziyaretten yorulur

Mapushane seni yapan kör olsun
Kör olsun da iki elleri kirilsin

29 Kasım 2014 Cumartesi

CEZAEVİ MELEĞİ - KENDİNİ MAHKUMLARA ADAYAN KADIN


Yıl 2008 yaz ayları, Meksika’ın en kalabalık ve sorunlu cezaevlerinden biri olan Tijuana La Mesa Cezaevinde, cezaevinin diğer kısımlarından ayrıştırılmış, Tumbas adı verilen, hücre koğuş arası, daracık, loş, rutubetli, iğrenç bir koğuş, bu koğuşta cezaevi idaresinin azılı diye nitelediği mahkumları cezalandırmak için hazırlanmış. 16 mahkum kalmaktadır, bunlar cezaevinde yaşadıklarından dolayı, disiplin cezası olarak buraya kapatılmış kişiler. Yani bu koğuşta olmak başlı başına bir ceza. Hal böyle iken bu mahkumların bir kısmı haftalardır burada ve bu yetmezmiş gibi cezaevi idaresi bu mahkumlara bir de günlük ihtiyaçlarını dahi karşılayabilecek su dahi vermez.

Fakat bu gün bu 16 mahkum birbirleri ile kavga etmeye başlar. Gardiyanlara bağırıp çağırmalar, gardiyanların koğuşa girmeye cesaret edememeleri/etmek istememeleri, cezaevinde korkunç bir uğultu. Mahkumlar illegal yollarda cezaevine silah soktukları yetmiyormuş gibi birde koğuşlarının kapısını da açmayı başarırlar. Ardından isyan başlar ve tüm cezaevine yayılıyor. Gardiyanlar elektriği kesip, binayı terk eder. İsyan sırasında ölenler de vardır.
Gerginlik sürmektedir. Mahkumlar cezaevini ele geçirmiştir. Bu hengamede, yaşlı bir rahibe cezaevine girer. Mahkumlardan ve onların silahlarından korkmamaktadır. Mahkumlardan silahlarını bırakmalarını ister ama mahkumlar onun cezaevine girdini öğrenince, zarar görmesini istemedikleri için zaten bırakmışlardı. Son isteyecekleri şey de onun zarar görmesi olacaktır.

Bu kadının çabaları ile mahkumlar isyanı sonlandırır, cezaevi idaresi de tumbasla cezalandırma sistemine son verir barış sağlanır.

Bu kadın kim olabilir, tabiki bu korkunç cezaevinin meleği, Mother Antonia.

Gerçekten melek miydi, melek olarak mı doğdu yoksa sonradan mı melek oldu veya bu seçeneklerin hiçbiri bizim gibi sıradan biri mi?

O, Amerika’da Kaliforniya Beverly Hills’te 1926’da, Joseph Clarke ve Kathleen Mary Clarke’ın kızı olarak dünyaya geldi. Gerçek ismi Mary’dir. Mary daha 3 yaşında iken annesini kaybetti, küçük bir çocuğun annesiz kalmasını ancak bu durumda olanlar bilir, ama Mary kendisini ailesine adamış iyi bir babaya sahipti. Babası varlıklı biriydi, bu varlığını ihtiyaç sahiplerinden esirgemez ve muhtaçlara her zaman yardım ederdi. Çocuklarını da bu yardımseverlik faaliyetlerine dahil ederek onlara örnek olurdu. Mary’de hastalara, fakirlere ve muhtaçlara yardımda elinden geldiği kadar babasına destek olurdu.

Mary, hayatının ilerlerleyen dönemlerinde de hep birilerine yardım etti İnsanları yardıma teşvik etti. Hastanelerde, huzurevlerinde, çocuk bakımevlerinde gönüllü olarak bizzat çalıştı. Hatta Birleşmiş Milletlerin faaliyetlerine de katıldı, Peru ve Filipinler’deki yardım organizasyonlarına dahil oldu. O’na göre yardıma muhtaç olanın kim olduğu veya nerede olduğu önemsizdi ihtiyaç varsa orada olmalıydı, gidemezse birşekilde desteğini ulaştırmalıydı.

Mother Antoina’nın anlatıldığı “The Prison Angel” isimli kitapla hayatına ve rahip Anthony Browers hakkında daha ayrıntılı bilgiye ulaşmak mümkün. Bu papazla tanışma Mary’nin hayatında çok büyük değişikliklere yol açacaktır.

Mary ve Father Antony 1957’de tanıştı. Mary gibi Father Anthony’de kendisini muhtaçlara yardıma adamıştı. Bi farkla o aynı zamanda bir din adamıydı. Father Anthony’nin ömrü bu yolda geçmişti ve Mary’ye de bu yönde daha neler yapabileceğini, anlatarak, yaşayarak öğretti. Tanrı, kader, zenginlik, fakirlik, yardımlaşma, yaşamanın amacı gibi konuları anlamlandırmasında çok büyük katkısı oldu. Tanışmalarından 7 yıl sonra, Father Anthony kansere yakalandı. Ölümünden önce Mary’ye “Burada neden olduğunu biliyor musun? Seni buraya ne getirdi? Sen tekrar evine dönüp, kendi kendine bir hayat sürebileceğini iddia edebilirmisin? Bunların senin için bir anlamı yok. Çünkü sen muhtaçlar için yaratılmışsın. Senin yerin burası muhtaçların yanı. Tanrı seni burası ve bu insanlar için yaratmış Mary” der. 1965’te bu sözlerden bir yıl sonra Father Antlhony ölür.

Hayatında büyük etkileri olan bir başka erkekle tanışır. Bu Meksika’da yaşayan Father Vetter’dir. O Mary’nin yardımseverliğini ve yaptıklarını öğrenince onu Tijuana’da bulunan La Mesa cezaevinde çalışmaya davet eder. Bu arada bu cezaevi Meksika’nın en kötü bilinen cezaevidir. Orasının ve oradaki mahkumların Mary’nin hayal edebileceğinden daha fazlasına ihtiyacı vardır. Mary bu cezaevine ilk geldiğinde hissettiklerini “Mahkumlar sadece muhtaç insanlar olarak görünüyorlardı. Evet acı çekiyorlardı. Ben kendisi ile konuşmaktan korkacağım hiçkimseyi görmedim. Bence burası acınası bir yer, korkunç değil, kasvetli değil, tehlikeli değil, sadece acınası bir yer” sözleri ile anlatır.

La Mesa’daki faaliyetlerinin başlangıcından itibaren 2 yıl boyunca ziyaretlerine devam etti, yerel dil olan İspanyolca’yı bilmiyordu. Bu onun için bir engel değildi, O insanlarla işaretlerle beden dili ile anlaşıyordu. O bu durum için “Nezaket, senin ilgini gösterir. Bir küçük gülümseme çok şey anlatır, elini uzatmak ve bir eli tutmak senin ilgini gösterir, ve muhatap alması gerekeni kalbi ile alır” der.

Mary mahkumları çok seviyordu, sevgisini ve maneviyatını artık bedeni ile birlikte cezaevine taşımaya karar verdi ve cezaevine taşındı. Kendisi bir rahibe olarak ve bu sıfatla hizmet etmek istiyordu. Ancak o dönem, Katolik Kilisesi yaşlı ve boşanmış bir kadın olması nedeniyle rahibe olmasını kabul etmedi. Bu O’nu durdurmadı. Kendisi bağımsız bir rahibe olarak faaliyetlerini sürdürmeye karar verdi. 19 Mart 1977’de 51 yaşında Rahibe Antonia ismini kendine verdi. O artık Mother Antonia idi. Antonia ismini tercih etmesinin sebebi, daha evvel tanıştığı ve kendisini bu yolda yürüme konusunda yönlendiren Father Antonia’nın aziz hatıra adına tercih etti. Bu şekilde isim değişiklikleri rahibeler arasında yaygın bir uygulama olduğu için yadırganmadı. 20 yıl boyunca cezaevinde müstakil bir rahibe olarak hizmetlerini sürdürdükten sonra kilise onun samimiyetine binaen önceki kararından döndü. Bu arada Mother Antonia’nın hizmetleri ve düşünceleri belli ölçüde kabul görmüş ve “Eudist Servant of the Eleventh Hour” adı altında mezhep tarzı bir hareket başlamıştı, bu harekte bütün kadınları, dul, boşanmış veya yaşlı olmasına bakmaksızın bu sıfatla kabul ediyor ve rahibe olmalarına izin veriyorlardı.

La Mesa cezaevinde yaşamak çok zordu, fakat Mother Antonia’ya göre O’nun bu cezaevinde yaşamasını Tanrı istemişti ve kendisi de buna katlanmak durumundaydı. 80’i geçen yaşına rağmen bu işi bırakmadı. Mahkumlara hep güler yüzle hizmet etti, Bazı zamanlar onun hizmetleri büyük bir şans olarak kabul ediliyordu. Onun hizmetleri ile mahkumlar arasında kavgalar, idareye yönelik protestolar azalmıştı. Fakat çoğu zaman o konuşmak yerine dinlemeyi, hasta bakmayı, yemek yapmayı bu yolla mahkumların arasında olmayıonlara hizmet etmeyi tercih ediyordu. Mahkumlar ve gardiyanlar onu çok seviyordu. Bunun sebebi O’nun herkese sevgi ile bakması, şefkatle kucaklaması ve şefkatini göstermesi idi. İnsanlar O’na kendisinin çok özel birisi olduğunu söylediğinde kendisi onlara böyle olmadığını, kendisinde farklı ve özel birşey olduğu iddiasının neden kaynaklandığını anlamadığını ifade ediyordu. Prison Angel isimli kitapta bu konuda “İnsanlar benim özel olduğumu düşünüyorlar, fakat bana bir bakın, ben başkalarının yapamayacağı olağan üstü birşeyi mi yapıyorum, benim yaptıklarımı herkes yapabilir, başka insanların yapabileceği daha birçok şey var. İnsanların birşey yapması için illakin çok özel ve büyük bir iş olması gerekmez. Yapılan çok basit şeyler bile çok büyük anlamlar taşıyabilir. Örneğin herhangi bir kimse yemek yapabilir.”

Bu sözlerin ardından 2013 yılında 86 altı yaşında iken ve hayatının son 30 yılından fazlasını da Meksika’nın en kötü cezaevlerinden biri olan La Mesa Cezaevinde mahkumlara hizmet ederken vefat etti.

27 Kasım 2014 Perşembe

Türkiyede LGBT Mahpus Olmak

Cezaevleri zor yerler, kadın, çocuk, yaşlı ve engelliler için daha da zor. Bu gruba LGBT bireyleri de eklemek gerektiğini düşünüyoruz.
Cezaevlerinde LGBT birey dendiği zaman kimler akla geliyor, bu bireylerin yaşadığı problemler nelerdir. 
Cezaevinin imkanlarından ne ölçüde faydalandırılıyorlar. 
Özellikle Amerika'da cezaevlerinde yaşayan bu bireylerle ilgili özellikle NCIC'de bir çok bilimsel araştırmaya rastlanmaktadır. Maalesef ülkemiz için aynı şeyleri söylemek pek mümkün olamamakta.

Bu konu ile ilgili eleştirilecek hususlar içerse de, gerek bütününden gerekse satır aralarında merak edilen hususlara ışık tutması adına güzel bir çalışma için LÜTFEN TIKLAYINIZ

AMERİKA TUTUKEVİ MAHKUM DAVRANIŞ YÖNETİM SİSTEMİ

 Amerika'da uygulanan, tutukluların ceazevine alınmasından, salıverilmesine kadar geçen sürecin yönetimi ile ilgili bilgi edinmek için lütfen tıklayınız.

İNSANLIĞIN 150 YILLIK CEZAEVİ TECRÜBESİ

          Toplumun cezaevlerine yüklediği görev ve ondan beklentileri suçluların cezalandırılması ve ıslahı olarak özetlenebilir. 

           Yaklaşık 200 yıldan bu yana,  cezaevleri,  işkence, öldürme, sakat bırakma gibi birçok cezalandırma yönteminin anternatifi olarak kabul edilmiş ve artık ceza ve adalet sisteminin vazgeçilmez bir unsuru durumuna gelmiştir. Hatta hayatın bir parçası olmuştur diyebiliriz. 
            
           Cezaevleri ile ilgili olarak ilk günlerden bu yana "cezaevleri işe yarıyor mu?",  " insanlar üzerinde gereken korkuyu yaratabiliyor mu?", "mahkumlar ıslah oluyor mu?", "cezaevleri yeniden suç işleme ve cezaevine geri dönüş oranlarına olumlu etki sağlıyor mu?" gibi birçok soru varlığını korumaktadır.  
Cezaevicilikte ne kadar mesafe katettik sorusunun cevabını, ilk günlerde tespit edilen sorunların ne kadarı ile hala mücadele ediyoruz ve geliştirdiğimiz çözümler bizi ne kadar ileriye taşıdı bunları anlamak için öncelikle ilk günlere geri dönmenin faydalı olacağı kanaatindeyiz.  
           Lobroso'nun 1876 yılında kaleme aldığı ve Ord. Prof. Dr. Sadi Irmak tarafından Türkçe'ye

"Suç İşlemenin Sebepleri" adıyla 1935 yılında tercüme edilen eserin cezaevleri ile ilgili bölümünü buraya aktarıyorum. 
Bu yazımızda kendimiz mukayeseden kaçındık ve yorum yapmadık. Bunları size bırakıyoruz. 
CEZAEVLERİ
Suçları önleme tedbirleri bugünkü halde idealist hayallerdir. İçinde yaşadığımız avukatlar alemi, suçların tecziyesinden şöhret ve servet çıkarmaktan önleme tedbirlerine vakit bulamıyorlar. Onun için imdiki halde, biricik suç mukabelesi olan cezaevleri meselesini yakından incelememiz lazım geliyor. 
           Genel olarak cezaevleri terviç edilince münferit hapisten başka çare yoktur. Çünkü bu sayede suçluyu ıslah edemesek bile onun daha fazla batmaktan kendi gibiler ile birleşip suçlu cemiyetleri kurmaktan, menetmiş oluruz.
Fakat münferit hapsin bu faydalarına karşı, intiharlara daha kolay imkan vermesi tatbikinin maddeten imkansızlığı ve nihayet suçluyu tembel bir otomat yapması gibi mahzurları vardır. 
Gauthien der ki 'Bu günkü durumda cezaevleri ferdiyeti öldüren düşünce ve iradeyi tutuklaştıran müesseselerdir.'
            Cezaevlerinin kötü etkilerine dair benim 'zindan' adlı kitabımdan bir mahkumun itiraflarını okusun. 
"18 yaşındayım. Bedbahtlık beni suçlu yaptı ve her defasında hapse atıldım. Fakat cezaevinde neyim düzeldi? Orada fenalıkta tekemmül ettim."
"Bir tembeli, bir hırsızı zorla ve tembellikle ıslaha kalkışmak imkansızdır."
"Zavallı mahkumlar! Hayvanlar gibi muamele görüyorsunuz. Buz ayıları gibi sizi kapamışlar burada ıslah edileceksiniz!"
"Cezaevlerinde cemiyetten nefret etmeyi öğreniyoruz. Orası hırsızlığın yüksek okuludur. Ustalar, camileri yetiştirir."
"Bu otelde paraya lüzum yoktur. Emek sarfına lüzum yoktur. Burada hayat köydekinden iyidir."
"Dostlar bu cezaevinden kaçmayınız. Bedava yer, içersiniz ve çalışmanıza lüzum yoktur."
Münferit hapis usulünde bile mahkumların eğlenmesine ve havadis alıp vermelerine bir mani bulmak kabil olamamıştır.
Gauthain diyor ki:
Chalon cezaevinin en gizli odasında yatarken Liyon, Paris, Viyana'da benim yüzümden tevkif edilenlerden haberdar oluyordum. Elden ele geçen kitaplar gizli yazılarla doludur. Ucuna bir ekmek parçası bağlanan bir ip pencereden pencereye atılır. 
Su boruları ve teshin boruları sesi mükemmel nakleder. 
Ustalar için bir haberleşme usulü de duvara vurmaktır. Bir defa bu usul ile benim odamdan 40-50 metre uzakta bulunan bir odadan pek işe yarar haberler almıştır. 
Aristokrat mahkumlar bu sıkıntılı usullere de muhtaç değildirler. Bekçiler bunlara istedikleri her malumatı temin ederler. Ben bile cezaevlerinde henüz dışarıdan duyulmamış eyleri haber alan mahkumlara rastgeldim. 
Bahçe duvarlarına ve kışın karlar üstüne yazılan yazılar bir nevi gazete vazifesini görürler. Bu çeşit 1000 yazıdan 900 ünün selam 45 inin mahkeme haberleri 27 inin yeni suçlara teşvik olduğunu gördüm. cezaevleri idare büroları daima kalabalık mahkumları bir yere topladığı için havadisin en çok alınıp verildiği yerdir.
İşte bu büyük mahzurları telafi için muhtelif çarelere başvurulmuştur:

a. İrlanda kademe sistemi: Bu usulde suçlu sekiz dokuz aylık bir başlangıç münferit hapis devrinden sonra müşterek bir gündüz işi salonuna geçer. Münferit hapis devrinde yalnız nebati gıda alır. Fena elbise giyer. Bu iş hapisi dört dereceye ayrılır ve mahkum gittikçe daha fazla müsaadelere mazhar olur. bu devre de bittikten sonra serbest tarla işi başlar. Burada gündelik alır. Dilediği elbiseyi giyer. Münasip zamanlarda izin alır. Son safha yarı serbestlik safhasıdır.
Bu usulde hiç değilse devlet masraflarından tasarruf edilir. tembelliğin önüne geçilir. 

b. Sürgün: Bazı bilginler, suçluları muayyen yerlere sürmenin biricik doğru yol olduğunu iddia ederler. Bunlara göre güya eski Roma ve Amerika böyle suçlu sürgünlerden meydana gelmiş.
Fakat bu iddia tarihçe yalan olduğu gibi istatistiklerde yer değiştirmenin suçluları ıslah ettiğini göstermemiştir. Doğuştan suçlu, nereye gitse suç işlemektedir. Yalnız iyi bir işbölümü ve suçlulara ati temin eden sömürgeci kanunlar kısmen müsait bir tesir icra edebilirler. fakat bu gibi menfaatlara fazla ihtiras ve tesadüf suçlularını göndermeli, doğuştan suçluları yollamamalıdır."

26 Kasım 2014 Çarşamba

KİRİMİNOLOJİ VE PENOLOJİ

Kriminoloji ve penoloji mukayeseli bir çalışma için lütfen tıklayınız

Offender classification and assessment

Mahkum sınıflandırma ve derecelendirmeye ilişkin bir çalışma

Osmanlı Devletinde Hapis ve sürgün cezaları


Osmanlı Devletinde hapis ve sürgün cezaları

Hükümlülerin kuruma kabülü ve sınıflandırılması


Mükümlülerin sınıflandırılması oda ve koğuşlara yerleştirme

AMERİKAN MAHKUM SINIFLANDIRMA SİSTEMİ

Amerika'da bir mahkumun cezaevine alınması, sınıflandırılması, mahkum yönetim sistemine ilişkin bilgilere ulaşmak için lütfen tıklayınız

MAHKUMLARIN SINIFLANDIRILMASI

Mahkumların sınıflandırılmasına ilişkin Mustafa Tören Yücel tarafından kaleme alınmış bir makale için tıklayınız

18 Kasım 2014 Salı

CEZAEVİNDE ANNESİ İLE BİRLİKTE KALAN ÇOCUKLAR

                CEZA İNFAZ KURUMLARINDA ANNELERİ İLE KALAN ÇOCUKLAR
YAŞANAN SORUNLAR VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

GENEL AÇIKLAMA
Suç ve suçluluk insan ve toplum merkezli bir husus olmakla birlikte, ırk, renk, cinsiyet hatta yaşlı genç demeden herkesi içine alabilmekte, bu sayılan insan gruplarından herhangi biri dünyanın neresinde olursa olsun, öldürme, hırsızlık, yaralama gibi herhangi bir suçu işleyebilmekte ve bunun karşılığı olarak da bir cezaya muhatap olabilmektedir. Suçla ve bunun neticesi olarak ceza ile muhatap olan kişiler cezasının infazı aşamasında gebe veya küçük çocuk sahibi bayanlar olabilmektedir. Bu son durumda hakkında verilen cezayı çekmek üzere cezaevine alınan bir kadının küçük çocuğu, çocukları ne olacak sorusunun cevabına dünyanın her yerinde aynı cevap verilmekte "çocuğun yüksek yararı" öne sürülerek cezaevinde de olsa çocuk ilk yıllarını annesinin yanında onun sadece sütü ile değil, onun şefkat kanatları altında, onun sıcaklığında geçirmesi esasını kabul ekmektedirler.
Türk dilinde ve metinlerinde sıkça geçen  “çocuğun yüksek yararı”  Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesinin 3. maddesinde yer almakta olup, ulusal mevzuatımızda Çocuk Koruma Kanununun 4. maddesinde  “çocuğun yarar ve esenliği”, Medeni Kanunun 346. maddesinde  “küçüğün yararı”, “çocuğun menfaati” gibi ifadelerle hukuki uyuşmazlıklarda çocuğun menfaatinin korunmasının öncelikle dikkate alınması gerektiği nazara verilmektedir. Bu ilke gereği devlet çocukla ilgili tüm  hususlarda pozitif ayrımcı davranması ve bu konuyu öncelikle dikkate alması gerekmektedir.
5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 65. Maddesinde yer alan  "Anaları hükümlü olup da dışarıda korumasına bırakılacak kimsesi bulunmayan sıfır-altı yaş grubundaki çocuklar, analarının yanında kalabilirler. Bu çocuklar gündüzleri ceza infaz kurumu bünyesindeki veya Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu ( artık Aile Sosyal Politikalar Bakanlığı  Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü) veya diğer kurum ve kuruluşlara ait kreş ve gündüz bakımevlerinde barındırılırlar.  Analarının yanında kalan çocuklara yaş ve durumlarına veya ihtiyaçlarına göre yiyecek ve içecek verilir." hükmü cezaaevlerinde annesinin yanında kalan çocuklarla ilgili temel düzenlemedir. Aynı kanunun 72. maddesinde bu çocukların ihtiyaç duyduğu gıdaların kamu imkanlarınca karşılanacağı,  77. maddesinde ise sivil toplum kuruluşlarının ve özel kişilerin cezaevlerindeki eğitim ve iyileştirme faaliyetlerine katkı sağlayabileceklerine ilişkin genel düzenleme bulunmakta olup bu kapsamda cezaevindeki çocuklara dışarıdan destek sağlanma imkanı bulunmaktadır.
  Ülkemizde bulunan 350 cezaevinden yaklaşık 90'ında kadınlar da barındırılmakta, sayıları yaklaşık 5000 olan kadın mevcudu karşısında ortalama 250-350 arası çocuk anneleri ile birlikte cezaevlerinde barındırılmaktadır. Bu çocukların en fazla yüz tanesi ancak bir kısım ihtiyaçlarının karşılanabildiği müstakil kadın kurumlarında barındırılmakta, geri kalanı ise tüm cezaevinin yaklaşık 2 veya 3 koğuşunun kadınlara ayrıldığı karma kurumlarda barındırılmaktadır. Bu konuda Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünün internet sitesinden de bilgi edinilmesi mümkündür.



YAŞANAN SORUNLAR

Öncelikle belirtmek gerekir ki hiçbir cezaevi ortamı çocuğun yüksek yararı ilkesine uygun değildir. Eğer çocuğun yüksek yararı öncelik ise çocuk anne, baba ve kardeşleri ile aynı ortamda bulunması  ve büyümesi aslolandır.
Cezaevleri, ne tür tedbirler alınırsa alınsın, dünyanın neresinde olursa olsun, kesinlikle çocuklar için uygun mekanlar değildir.
Çocuğun yaşı ne kadar küçük olursa olsun bir çocuğun cezaevi ortamında bulundurulması uygun değildir. Cezaevi ortamında barındırılan çocuğun yaşı büyükdükçe problemler de katlanarak büyümektedir.
Ülkemizde cezaevinde annesinin yanında kalan çocukların en temel sorunu yaş sorunudur. Dünyanın hiçbir gelişmiş ülkesinde çocuklar 6 yaşına kadar (7 yaşından gün alana kadar) cezaevlerinde kalamamaktadır. Ülkemizde ilköğretim başlama yaşı 66 aya inmiş iken, aynı çocuk cezaevinde mevzuat gereği 72 aya kadar annesinin yanında kalabilmektedir.
 Ülkemizde bulunan kapalı cezaevlerinden Ankara Kadın Kapalı, İzmir Kadın Kapalı ve İstanbul (Bakırköy) Kadın Kapalı cezaevleri dışında, küçük çocukların en temel ihtiyaçlarını dahi karşılayabilecek kurumlarımızın olduğu söylenemez. Kadın açık cezaevlerinin durumu nispten daha iyi olmakla birlikte çocuğun açık alanda vakit geçirmesi olanak sağlama dışında  başkaca bir artıları  bulunmamaktadır.
Güvenlik gerekçesi ile koğuşlara oyuncak alınmaması çocukların en temel ihtiyaçlarından olan oyuncağa dahi ulaşmasını engellemektedir.
Cezaevinde dünyaya gelip de 6 yaşı bitene kadar cezaevinde kalan çocuklara rastlanmaktadır. Bu çocuklar dış dünyada yaşayan çocuklardan farklı olarak gerçek bir hayatla muhatap olamamaktadır. Örneğin toprakla oynayamamıştır, çocuk parkı diye birşeyden habersizdir, yağmurda su birikintisine basıp üstünü çamur etmemiştir, arkadaşları ile koşmaca-yakalamaca oynamamıştır, kedi köpek bile görüp dokunma sevme şansı hiç olmamıştır, karınca yuvası görmemiş, kelebek yakalamaya çalışmamıştır, hatta kapı kolu bile çevirmemiştir.
6 yaşına kadar cezaevi ortamında kalan bir çocuk, hayatının geri kalanına yön verecek olan en temel bilgileri çok ağır bir argo ortamında ve suçlular arasında geçirmektedir. Suçlularla oluşan bir ortama ait olarak doğmuş ve dış dünyanın nasıl olduğu konusunda fikri yoktur.
Bireylerin beyin gelişiminde ilk yıllar büyük önem taşımaktadır. Örneğin nörolojik olarak beynin bir organı olan ve insanların öfke kontrolü ve empati yeteneğinin merkezinde yer alan Amigdala isimli organın çocukluk dönemi yoğun stres altında geçen çocuklarda gelişiminin geri kaldığı, organın fiziken gelişmediği ispatlanmıştır. Bunun da ilerde çok büyük sorunlara sebep olduğu aşikardır.
Müstakil kadın kurumları dışında kadınlar bir cezaevinin 2 veya 3 koğuşunda barındırılmakta her bir koğuşta da en fazla 2-3 çocuk olmakta kimi zaman da tek çocuk olmaktadır.   Koğuşta tek olan çocuk herhangi bir arkadaşı olmadan günler hatta aylarca yalnız  kalmak zorundadır.
Çocukların, yaşları gereği yapmış oldukları yaramazlık, gece uykusuzlukları diğer kadınlarda rahatsızlıklara ve huzursuzlara neden olmakta bu da koğuşlarda sorunlara sebep olmaktadır.
Çocuklar müstakil kurumlar dışında, karma cezaevi imkanlarının yetersizliği nedeniyle çocukların beslenme ihtiyaçları karşılanamamakta, kimi anneler koğuş ortamındaki çaydanlıklarda çocuklarına kendi yemeklerinden ayırdıkları patates vb. gıdaları ayırıp, yağından arındırıp yeniden kaynatarak çocuklarına uygun hale getirebilmektedir.
Kimi anneler kendileri de ruhsal sorunlar yaşamasına rağmen cezaevleri bu şahısların durumlarını çok iyi tartışamamakta, durum farkedildiğinde çok geç olabilmektedir. Aynı kadın sivil hayatta olsa, eşi, annesi, kardeşleri çocuğun bakımına destek olurken cezaevinde bunun da olmaması çocuğun ilk gün ve yıllarını çok kötü geçirmesine neden olabilmektedir.
Cezaevlerinin hekim kadrosu bulunmaması nedeniyle zaten yaşanmakta olan sağlık problemleri, çocuklar gündeme geldiğinde daha çetrefilli hale gelmekte, müstakil kurumların büyük metropollerde olması nedeniyle bu ihtiyaç bir nebze karşılansa da diğer karma kurumlarda bu konuda sorunlar yaşanabilmektedir.
Çocuklara devlet imkanları ve sivil toplum kuruluşlarının desteği ile çocuk bezi verilmesi nedeniyle kimi anneler -koğuş ortamının da etkisi ile- tuvalet eğitimini geciktirmekte, 5 yaşında olup tuvalet eğitimini alamadığı için Milli Eğitim Bakanlığına bağlı kreşlerden dahi yararlanamayan çocuklara rastlanabilmektedir.
Karma kurumların psikososyal servisleri aynı zamanda kurumdaki diğer yetişkin erkekler, çocuk hükümlü ve tutuklular ile diğer kadınlar ve kurumun idari işleyişi nedeniyle yapılması gereken rutin işlere karşı bu çocukların gelişimlerini de takip etmeleri gerekirken, çoğu zaman  buradaki personelin sayısının yetersizliği nedeniyle buna zaman ayıramamakta bunun neticesi olarak kurum idaresinin çocukları izlemesi mümkün olamamaktadır.
Kimi annelerin kurum dışında birden fazla küçük çocuğu olması nedeniyle çocukları sırayla yanına almakta, örneğin 6 ay birini 6 ay birini almakta, dış dünyayı gören bir çocuğun yeniden cezaevine girmesi büyük travmalara sebebiyet verebilmektedir.
Ülkemizde sivil toplum kuruluşları yukarıda sayılan büyük metropollerdeki kadın kurumlarına hassasiyet gösterirken, aynı tutum karma kurumlara malesef  gösterilememektedir.
Tespit edilen bu sorunları somutlaştırabilmek için "Uçurtmayı Vurmasınlar"ı izlemek ve oradaki çocuğun içinde bulunduğu ortama kendinizi ve varsa çocuğunuzu da koyarak yukarıda sayılan sorunları bir daha tartışmanızı isterim.

ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
Cezaevlerinin çocuklar için hiçbir şekilde uygun olmadığını, çocuğun yüksek yararı ilkesinin cezaevine hangi gerekçe ile ve yöntemle olursa olsun cezaevine alınması kabul edilemeyeceği gerçeğine karşın, çocuğun gelişiminde anne ile iletişiminin büyük önem taşıması, çocuğun bakımı ile ilgilenebilecek kimsesi olmaması gibi nedenlerle cezaevinde annesi ile kalmasına müsade edilmektedir.
Ülkemizde cezaevinde annesinin yanında kalan çocuklarla ilgili yaşanan sorunların çözümü adına bir takım önerilerimiz olacaktır.
Ülkemiz cezaevlerinde bu çocuklarla ilgili yaşanan sorunların temel nedeni 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 65. maddesinde yer alan düzenleme gereği çocuklar 6 yaş bitimine kadar anneleri ile birlikte kalabilmekte olup 6 yaş cezaevleri için makul karşılanabilecek bir yaş değildir. Bu konudaki düzenleme derhal değiştirilmeli kapalılar için en fazla çocuğun temel besin kaynağı olan anne sütünden azami faydalanma süresi ve anne ile bağlılık süreleri nazara alınarak en fazla 18 veya 24 aya kadar izin verilmelidir. Açık kurumlarda ise sırf bu çocukların yetiştirilmesine uygun mekanlar oluşturulması şartıyla  3 yaşa kadar izin verilebilmelidir.
Cezaevinde anneleri ile birlikte kalan çocukların sayısı ortalama 300 civarında olup bu çocukların bakım ve gözetimine, ailenin diğer fertleri ile iletişimlerinin korunmasına imkan verecek şekilde ve mimarisi bu amaca hizmet etmek üzere şekillendirilmiş cezaevleri inşa edilmelidir. Bu cezaevleri her ilde değil ve en fazla 4-5 ilin merkezinde kalan il merkezlerinde oluşturulmalıdır. Bu kurumlarda kamu imkanları ile sivil toplum imkanlarının en üst düzeyde hizmet vermesi sağlanmalıdır.
Ülkemizde mevcut durum itibariyle, annesi ile birlikte kalan çocukların ihtiyaçlarının kısmende karşılanabildiği, cezaevinin yıkıcı etkisinin imkanlar ölçüsünde asgari seviyeye indirildiği büyük il merkezlerinde müstakil kadın kurumları vardır. Çocuğun yüksek yararı ilkesi devletleri bağlayıcı bir ilke olup bu ilkeye dayanılarak bu çocukların anneleri bahsettiğimiz müstakil kadın kurumlarına sevk edilmelidir. İnfaz Kanununda buna cevaz veren hükümler vardır. Şahıs tutuklu olsa bile ülkemizde UYAP ve SEGBİS altyapısı tüm adliyeleri kapsar hale getirildiğinden şüpheli ve sanık durumunda olanların da bu cezaevlerine sevkinin sağlanmasında engel yoktur.
  Cezaevinde çocuğu ile birlikte kalan kadınlar için müstakil odalar oluşturulmalıdır. Tüm odalar ortak alanlara açılmalı ve çocukların birlikte oynaması imkanı oluşturulmalıdır.  Odalara bir annenin tüm ihtiyaçlarını karşılayabilecek elektrik tesisatı, sıcak su tesisatı, beşik, çocuk yıkama leğeni, buz dolabı, müstakil tuvalet gibi tüm ihtiyaçlar karşılanmalı, kamu imkanları el verişli değilse, kamu iradesi sadece üniteyi oluşturmalı, iç kısımdaki malzemelerin karşılanması hususunda mahkum kadına veya sivil toplum kurumlarının bu ihtiyaçları karşılamasına izin verilmelidir.
Çocuklar için cezaevlerinde mutlaka toprak zeminli, kum havuzlu mümkün olduğu kadar doğal bitkilerinde olduğu alanlar oluşturulmalı, burada anneleri ile birlikte hergün oyun oynmalarına izin verilmelidir. Çocuk buraya istediği zaman geçibilmeli, çocuklu anneler için oluşturulan ünitelerden bu alanlara geçişe elverişli iç koridor veya sınırlı alanlar oluşturulmalıdır.
Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 65/3 maddesinde yer alan " Üç yaşını doldurmuş çocuklar, hakim kararıyla çocuk yuvalarına veya yetiştirme yurtlarına yerleştirilebilirler. Bu çocukların belirlenecek bir program ve usule göre zaman zaman analarıyla temasları sağlanır" hükmüne işlerlik kazandırılmalıdır. Bu maddenin uygulanması için alt mevzuat oluşturulmalı, bu çocuklar ve anneleri ile ilgili rutin değerlendirme yapılmalıdır. Ülkemizde Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ciddi bir bütçe ve insan kaynağına sahip olup, belirtilen yasa hükmü kapsamında kalan çocukların annelerinin yanından alınarak bu konu ile ilgili görevli kurumlara yerleştirilmesinde tereddüt edilmemelidir. 3 yaşından büyük çocukların kurumda kalmaları istisnai olmalıdır.
Medeni Kanunun  346. maddesinde yer alan "Çocuğun menfaati ve gelişmesi tehlikeye düştüğü taktirde, ana ve baba duruma çare bulamaz veya buna güçleri yetmezse hakim, çocuğun korunması için uygun önlemleri alır" hükmüne cezaevindeki annesi ile kalan çocuklar açısından  işlerlik kazandırılmalıdır. Mahkemelere bu çocuklarla ilgili verecekleri kararlara esas olmak üzere yol gösterici alt mevzuat ve kurumsal yapı oluşturulmalıdır.
Medeni Kanunun 347. maddesinde yer alan "Çocuğun bedensel ve zihinsel gelişmesi tehlikede bulur veya çocuk manen terk edilmiş halde kalırsa hakim, çouğu ana ve babadan alarak bir aile yanına veya bir kuruma yerleştirebilir" hükmü cezaevinde annesinin yanında kalan çocukları kapsadığı hususunda tereddüt olmamakla birlikte, bu madde bu alanda çok işletilmemektedir. Bu maddeye işlerlik kazandırılmalı, Aile Mahkemelerinin bu çocuklarla ilgili rutin uygulama ve takibi sağlanmalıdır.
Cezaevinde kalan çocuklar için mutlaka psikolojik testler yapılmalı, bu şahıslar için ölçekler geliştirilmeli ve yukarıda bahsettiğimiz İnfaz Kanununun 65., Medeni Kanunun 346 ve 347. maddeleri
Cezaevinde annesinin yanında kalan çocuklarla ilgili olarak Aile Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı arasında merkezi koordinasyon sağlanmalı, eş güdümü sağlamak üzere rutin toplantılar yapılmalı, her bir bakanlıkta bu konu ile ilgili  bürolar oluşturulmalıdır.
Cezaevlerine sadece bu çocuklar için ilgilenmek üzere, okul öncesi öğretmenleri, çocuk gelişim uzmanları istihdam edilmelidir.
Cezaevinde anneleri ile kalan çocukların ayda en az bir kez olmak üzere babaları ve diğer kardeşleri ile aynı ortamı 24 saat ile 72 saatlik süreler arasında paylaşmalarına ve aile sıcaklığını hissetmelerine imkan ve olanak oluşturulmalıdır.

13 Kasım 2014 Perşembe

American cezaevi işyurtlarının tarihi


American cezaevi işyurtlarının tarihine ilişkin güzel bir kitap için tıklayınız

Hindistan'da cezaevleri ile çalışan STK'lara ilişkin bir yayın


Hindistan'da cezaevleri ile çalışan STK'lara ilişkin kapsamlı bir çalışma için lütfen tıklayınız

Prison Fellowship International, dünyanın en büyük ve yaygın cezaevi STK'sı


Prison Fellowship İnternational dünyanın en büyük ve yaygın cezaevi, mahkum ve mağdurlarla ilgilenen sivil toplum kuruluşu için lütfen tıklayınız

DİAGRAMA VAKFI

Diagrama vakfı, Avrupa'nın en başarılı çocuk cezaevi yönetimi yapan STK'lardan birisi, İspanya'da kuruldu tüm Avrupa'ya yayıldı, lütfen tıklayın

UNICOR Amerikan İşyurtları Kurumu resmi internet sitesi

Amerikan işyurtları kurumu UNİCOR dünyanın en başarılı mahkum çalıştırma sistemlerinden birisi internet sitesi için lütfen tıklayın

Kadim Yunanda Hukuk Müesseseleri

Eski Yunan Hukuku, medeni hukuk ceza hukuku bir bütün çok güzel bir çalışma, lütfen tıklayın

Haksız Fiil Sorumluluğunun Tarihsel Gelişimi

Hakısız Fiil Hukukunun tarihsel gelişimi, özellikle Roma hukukuna ilişkin güzel tespitler var lütfen tıklayın

Eski Türk Ceza Hukukuna dair notlar

Eski Türk Ceza Hukukuna dair notlar için tıklayınız

Türk Ceza Hukukunda Haksız Tahrik

Türk CEza Hukukunda Haksız Tahrik için lütfen tıklayın

Hammurabiden 20. Yüzyıla Temel İnsan Hakları Metinleri


Hammurabiden günümüze temel insan hakları metinleri

Hammurabi Kanunlarında yer alan ceza hükümleri

Hammurabi kanunlarında yer alan cezalandırmaya dair hükümlere de ulaşabilmek için lütfen tıklayına

Hammurabi Kanunlarında cezalar

Hammurabi Kanunlarında Cezalar için lütfen tıklayınız

Hukuk ve Devletin Medeniyet Macerası - Cezalandırma teorisine medeniyetler arası bir bakış

Genel Hukuk Tarihi Ders Kitabı, bu kitapta, cezalandırma teorisi ile ilgili olarak da medeniyetler arası mukayeseli bir değerlendirme imkanı veren güzel bir çalışma için lütfen tıklayın

Hitit Kanunlarındaki Ceza Hükümleri

Hitit kanunlarında ceza hükümleri ve cezalandırma yöntemleri ile ilgili lütfen tıklayın

12 Kasım 2014 Çarşamba

Prison Studies, dünya cezaevleri ile ilgili herşey

Dünya cezaevlerine ilişkin herşey, Essex Üniversitesi ile ortaklaşa yürütülen bir internet sitesi lütfen tıklayın

Amerikan Ulusal Cezaevi/Islah Enstitüsü Kütüphanesi

NİCİC. Amerikan Ulusal Cezaevi/Islah Enstitüsü, bu enstitünün kütüphanesinde cezaevi, ıslah, suçlular ile ilgili her türlü bilimsel veriye ulaşabilirsiniz, ücretsiz üyelikle belirlediğiniz alanlarda sürekli mail alabilirsiniz lütfen tıklayın

Mahkum Çocukları Kütüphanesi

Mahkumların çocuklarına ilişkin, riskler, ihtiyaçlar, yaklaşım metodları ve akla gelebilecek daha birçok konu için lütfen tıklayın

Amerika'da Mahkumların Çocukları İle İlgili Dramatik İstatistikler

California'da mahkumların çocuklarına ilişkin istatistiki veriler, özellikle çocukların karşı karşıya oldukları risklere dikkat

DÜNYADA CEZAEVLERİ İLE ÇALIŞAN SİVİL TOPLUM KURULUŞLARINA BİR KAÇ ÖRNEK

SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI VE CEZAEVLERİ

STK ADI : Prison Fellewship İnternational
İNTERNET SİTESİ : www.pfi.org
MERKEZLERİ : Amerika Birleşik Devletleri
FAALİYET GÖSTERDİKLERİ ÜLKELER : Afrikada 35 ülke, Güney Amerikada 17, Asya ve Orta Doğuda’da 16, Kuzey Amerikada 17, Avrupada 33, Pasifik bölgesinde 9 ülkede olmak üzere toplam 127 ülkede faaliyet gösteriyorlar.
KURUMSAL BİLGİ : Kiliseye bağlı olarak çalışıyor
KAR AMACI VAR MI YOK MU : Yok
FİNANSMAN POLİTİKALARI : Yardımlarla ayakta duruyor
YÜRÜTTÜĞÜ FAALİYETLER : Bu derneğin hedef kitlesi oldukça geniş, suç işlemiş veya bir suçtan etkilenmiş hemen herkes bu derneğin faaliyet alanında. Cezaevlerindeki mahkumlar, suç mağdurları, mahkum yakınları özellikle çocuklar, eski hükümlüler, Ruanda’daki soykırımın suçluları ve mağdurları.
Cezaevlerinde bulunan hükümlülere yönelik, Hristanlık ve İncil’in temel argümanlarını kullanarak değerler eğitimi veriyorlar, bireysel görüşmeler ve grup çalışmaları yapıyorlar.
Melek Ağacı Projesi; bu projenin hedef kitlesi ebeveyni cezaevinde bulunan çocukların takibi, onlara yönelik sosyal faaliyetlerin yürütülmesi, eğitimlerine destek olunması, krismıs günü gibi özel günlerde hediyelerle mutlu edilmeleri, piknik, kır gezisi, yaz kampları vasıtası ile takiplerinin yapılması,
Çınar Ağacı Projesi; bu proje ile suçlularla mağdurları aynı grup çalışmasında bir araya getirip suçluluk ve mağduriyet konulu çalışmalar yürütülüyor. Bu çalışmada yer alanlar kimin suçlu, kimin mağdur olduğunu bilmiyorlar.
Onarıcı Adalet Projesi; Bu proje kapsamında suç mağdurlarının maddi ve bilhassa manevi zararlarının giderilmesi, affedicilik gibi hususlara temas ediliyor. Eski hükümlülerin topluma kazandırılması çalışmaları yürütülüyor.
Umuvumu Ağacı Projesi; Bu projenin hedef kitlesi Ruanda’da 1994 yılında yaşanan katliamlar nedeniyle yaklaşık 800.000 insan ölmüş olup bu olayların faileri olduğu düşüncesi ile binlerce insan cezaevlerine konulmuştur. Bu süreç fakir bir ülke olan Ruanda yürütememektedir. PFI burada inisiyatif alarak bir proje geliştirip, affetme, merhamet duygularını öne çıkararak, suçlularla mağdurların barıştırmaktadır.
Dua Günü : Tüm birimlerinde ve cezaevlerinde yürüttükleri faaliyetler kapsamında, mahkumlar, çocuklar, mahkum yakınları, eski hükümlüler ve mağdurlar için hergün ayrı bir konu için dua ediliyor.

STK ADI : Weisser Ring / A New Start
INTERNET SİTESİ : www.weisser-ring.de
MERKEZLERİ : Almanya
FAALİYET GÖSTERDİĞİ ÜLKELER : Almanya
KURUMSAL BİLGİ : Weisser-Ring (Beyaz Halka) Vakfı 2012 yılında suç mağdurlarına yardım etmek amacıyla kurulmuştur. Almanya ve Avusturya’da faaliyet göstermektedir.
KAR AMACI VAR MI : Vakıf statüsünde olup kar amacı gütmemektedir
FİNANSMAN POLİTİKALARI : Sürdürülebilir finansman yöntemi ile vakıf varlıklarından elde edilen gelirlerle çalışmalarını sürdürmektedir. Ayrıca üye aidatları, bağışlar (küçük bağışların yanı sıra, kimsesi olmayan yaşlıların ölmeden önce mal varlıklarını vakfa bırakmaları teşvik edilmektedir.)
FAALİYETLERİ :
Vakıf özellikle cinsel suç mağdurlarına maddi ve manevi destek sağlamak şeklinde faaliyetler yürütmektedir. Bunun yanı sıra suç ve mağdur odaklı birtakım faaliyetler yürütmektedir.
Bu faaliyetler aşağıdaki gibidir;
Denetimli serbestlik alanında yürütülen faaliyetlerde aktif rol almaktadır.
Suç mağdurları için yardım faaliyetleri
Suç önleme faaliyetleri
Özellikle suç / mağdur alanında araştırma faaliyetleri
Suç mağdurları hakkında kamusal bilinci arttırıcı faaliyetler (kamu spotları, tanıtım filmleri, radyo programı, kampanyalar…)









STK ADI : Philanthrophist Foundation
INTERNET SİTESİ : http://www.emberbarat.hu
MERKEZ : Macaristan
FAALİYET GÖSTERDİĞİ ÜLKELER : Macaristan
KURUMSAL BİLGİ : Alkol ve madde bağımlıları ile kumar bağımlılarına yerleşik ve uzun dönem bir terapi hizmeti sunmaktadır.
KAR AMACI VAR MI : Yok
FİNANSMAN POLİTİKALARI : Bağışlarla ayakta durmaktadır. Belediyelere vermiş oldukları hizmetler nedeniyle de bir kısım gelir elde etmektedirler.
Sitede bağış yapmak için hesap numarası bulunmakla birlikte ödenen vergilerin %1’i de bağış olarak aktarılabilmektedir.
FAALİYETLERİ:
Kurumsal yapılanması 5 bölümden oluşmaktadır:
1. Bağımlılık Bakım Birimi: Bu birimler ayaktan hizmet vermekte olup erken tanı, rehabilitasyon faaliyetlerine hazırlık, hijyen ve halk sağlığı grup çalışmaları gibi hizmetler vermektedir.
2. Rehabilitasyon Enstitüsü: 2-4 yataklı odalarda, terapi desteği yanı sıra ilaçla tedavi desteği de verilmektedir. Ayakta ve günlük hizmetler ücretsiz.
3. Ara istasyon evler: Bu evler, tedavi süresi tamamlandıktan sonra nüksü önlemek amacıyla kişilerin konakladıkları ara istasyon niteliğindeki evlerdir. Burada kişilerin tek başına yaşam becerileri güçlendirilmektedir. Evlerden faydalanacak olan kişiler için kalma ile ilgili giderleri sağlayacak kadar geliri olması gerekiyor.
4. Eğitim enstitüsü: Okul derslerinden kalan hastaların eğitimlerini desteklemek için kurulmuştur. Öte yandan, hastaların dış dünyada iş bulmalarını kolaylaştırıcı akredite eğitimler de sağlanmaktadır.
5. İş bulma: Hastaların iş bulmalarını kolaylaştırmak üzere düzenli olarak katılım gösterdikleri üretim yerleri bulunmaktadır. Buralarda kar amacı vardır ve kişiler dış dünyadaki iş hayatının bir çeşit simülasyonunu yaşamaktadır.

Grup çalışmalarında ise öfke kontrol programı, problem çözme stratejileri, ihtiyaçlar, duyguların farkına varılması ve ifade edilmesi, alternatif haz kaynakları gibi konular grup çalışmalarında ele alınmaktadır.
Verilen hizmetler alkol ve madde kullanıcılarının yalnızca kendilerine yönelik değil ailelerine yönelik olarak da verilmektedir. Faaliyetlerden yararlanmak ücretsizdir.
STK ADI : NİACRO
İNTERNET SİTESİ :http:/www.niacro,co.uk/
MERKEZLERİ : İNGİLTERE (GALLER)
FAALİYET GÖSTERDİKLERİ ÜLKELER : İNGİLTERE
KURUMSAL BİLGİ :
Kuruluşu 1968 / Belfast'a dayanıyor. Şu an itibari ile kurumda 100 kişi hizmet vermektedir. Mahkumlarla beraber, Magillian, Hydebank Wood Cezaevleri ile Genç Mahkumlar Merkezinin, ziyaretçi merkezlerini çalıştırmaktadırlar. Diğer gönüllü ve yasal kurumlar ile de işbirliği yaparak, mahkumlarda dahil olmak üzere beceri ve kaynakları bir havuzda toplayarak çevrelerinin hizmetinde kullanmaktadırlar.
KAR AMACI VAR MI YOK MU :Yok
FİNANSMAN POLİTİKALARI :
Hükümet tarafından kuruluşa 3.500.000 pound yıllık olarak hibe verilmektedir. Ayrıca üyelerden belli bir miktar aidat almaktadır. Bunun dışında bağış kabul etmektedir.
YÜRÜTTÜĞÜ FAALİYETLER :
Suç ve suçun insanlar ile toplum üzerine etkisini azaltmaya çalışan bir kuruluş
Derneğin hedef kitlesi, suça karışmış, cezaevine girmiş veya denetimli serbestlikte takip edilen çocuklar, yetişkin mahkumlar ve eski hükümlüler, mahkumların aileleri ve çocukları.
Mahkumun gözaltına alınmasında, tahliyesi sonrasında devam eden hayatına kadarki tüm süreçte, gerek kendisine, gerekse ailesine destek vermekteler. Temelde eğitim, danışmanlık, meslek edindirme desteği veriyorlar.








STK ADI : Diagrama Vakfı
İNTERNET SİTESİ :www.diagrama.org
MERKEZ : Belçika
FAALİYET GÖSTERDİĞİ ÜLKELER : Belçika, İspanya, Fransa, Amerika, Polonya, Hollanda
KURUMSAL BİLGİLER : Diagrama Vakfı yolculuğa İspanya’da başladı ve en başarılı olduğu ülke ispanya. Sosyal güçlükler yaşayan çocuk ve gençlere yardım etmek amacıyla kurulmuştur. 12 Mart 2009 yılında İngiltere Galler’deki Yardım Komisyonuna üye olmuştur. Merkezi Brüksel’de bulunan, Avrupa, Orta Amerika ve Afrika’da çocuklara hizmet sağlayan Kar Amacı Olmayan Uluslararası Birliğin etkin bir üyesidir.
KÂR AMACI : Yok
FİNANSMAN POLİTİKALARI :
YÜRÜTTÜĞÜ FAALİYETLER :
Bu derneğin temelde hedef kitlesini suça sürüklenmiş çocuklar oluşturmaktadır.
1. Müdahale Programları: Risk grubuna giren gençlere yönelik, problem çözme davranışlarını geliştirmek için bilgi ve beceri kazanmalarını sağlamayı amaçlayan programlar uygulamak
2. Sosyal Ortamlara Dahil Olma Programları: Kişisel konumlarını geliştirmek isteyen gençler ve çocuklar için koçluk sistemi le bireyselleştirilmiş yol haritası geliştirmek
3. Uluslararası İşbirliği Programları: Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerle birlikte, başta sokak çocukları ve kanunla ihtilafa düşmüş çocuklar olmak üzere, sağlık problemleri olan, küçük yaşta askere alınan, cinsel saldırı mağduru olan çocuk ve gençlere yönelik destek projeleri oluşturmak
4. Eğitim ve Araştırma: Bu alandaki bilgi düzeyini artırmak ve etkili müdahale-önleme programları geliştirmek amacıyla farklı ülkelerin üniversiteleri ile işbirliği geliştirmek
5. Risk düzeyindeki çocuklar ve gençler için halkın farkındalığını artırmaya yönelik programlar oluşturmak
6. Genç Suçluların Bulunduğu Kurumlarda Topluma Uyumu Artırma Programları, Güvenlikli Eğitim Merkezleri, Eğitim Programları: Mahkeme kararı ile özgürlüğünden mahrum bırakılan gençlerle suçtan kaçınma davranışını geliştirmek, aile ve toplumla ilişkileri güçlendirmek amacıyla çalışmalar yürütmek.

Faruk Erem'den "Nedensellik Bağı ve Ümanist Doktrin"

Prof. Dr. Faruk Erem'in "Nedensellik Bağı ve Ümanist Doktrin" adlı makalesi için tıklayınız

Civi Yazılı Kanunlarda İlginç Bir Cezalandırma Yöntemi - Suya Atılma

Mezopotamya Uygarlıklarında, Çivi Yazılı Kanunlarda İlginç Bir Cezalandırma Yöntemi Olarak - Suya Atılma Cezası için lütfen tıklayınız

Cezalandırmanın Amacı ve Vergi Cezaları

Cezalandırmanın Amacı ve Vergi Cezaları Adlı Makale İçin Lütfen Tıklayınız

Ceza veya Kriminal Yaptırımların Suç Oranlarına Etkisi

Zahir Kızmaz'ın Cezalandırmanın Suç Oranlarına Etkesi İle İlgili Makalesi İçin Lütfen Tıklayınız

Cezalandırmanın Amacına Dair

Doç. Dr. Sururi Aktaş'ın "Cezalandırmanın Amacına Dair" makalesi için tıklayın

3 Kasım 2014 Pazartesi

ADALET ÜZERİNE

“Adalet mülkün temelidir.” Hz. Ömer,
“Adalet evrenin ruhudur.” Ömer Hayyam,
“Adaletin olmadığı yerde ahlaktan bahsedilemez.” Monteigne,
“Bırakın adalet yerini bulsun, isterse kıyamet kopsun.” William Watson.
“Devletin hazinesi adalettir.” Konfüçyüs
Adalet, her dönemde, her toplumda, üzerinde çokça konuşulan, önemi konusunda herkesin fikir birliğine vardığı temel değerlerdendir. Adalet, öylesine hassas bir konudur ki hiç fark edilmeden iki kişi arasında tecelli edebileceği gibi, bir fert ile koca bir dünyayı karşı karşıya da getirebilecek bir kavramdır. 
Adaleti kısaca hakkın gözetilmesi ve yerine getirilmesi olarak tanımlayabiliriz. Haklı ile haksızın ayırt edilmesi, hakkın haklıya teslim edilmesi adaletle sağlanır.
Adaletin sınırlarını belirlemek için  “hak” teriminin de anlamını ortaya koymak gerekmektedir. Hak kişilerin sahip olduğu veya olmaları gerektiğini düşündükleri her türlü menfaattir. Bir eşya veya bir miktar paranın teslim veya iadesi olabileceği gibi kalbi kırılmış birinin kendisinden özür dilenmesini istemesi de bir hak talebidir. 
Adalet kavramının ortaya çıkaran ve varlığını sürdüren temel unsur adalet talep eden kişidir. Bir kimsenin hakkının ihlali gündeme gelmeden adaletin tartışılması veya adil olanın ne olduğunun ortaya çıkarılması mümkün değildir. Hayatın her aşamasında haksızlığa uğradığını düşünen aile efradından başlanarak, trafikteki, banka kuyruğundaki, spor müsabakasındaki kişilerden tutun da işçi, işveren, memur veya devlet yöneticisine kadar herkesin mağdur olduğu iddiası ile  hak talebinde bulunması mümkündür.
Adaletin tecellisini sağlamak kimin görevi olduğu da öne çıkan hususlardandır. Unutulmaması gerekir ki her insan hayatında mutlaka ve birçok kez adaletli davranmak, kendisinden talep edenlerin hakkını teslim etmek zorunda kalmaktadır. Aileden başlandığında anne ve babalar çocukları arasında adaleti gözetmelidir. Çalışanlarına karşı işveren, adaletle davranmalı, iş yükü dağılımını ve ücret dengesini sağlamalıdır. Devlet imkanlarını elinde bulunduran, yakınlarına iltimas geçmemeli, tanımadığı bir kişi ile yakınını hak ve menfaat dağılımında eşit tutmayı başarmalıdır. Hiç şüphesiz ki mesleği hak dağıtmak olan hakimler de muhataplarına iddialarını ileri sürerken, onların taleplerini dinlerken ve kararını verirken adaletli davranmalıdır. 
Hak talebinde ve adalet tesisinde karşımıza çıkan iki temel konu eşitliğin sağlanması ve  güçlüye karşı zayıfın korunmasıdır.  
Eşitlik ve adelet; eşitlik insanların insan olmaları nedeniyle hak ve menfaat talebinde aynı statüde değerlendirilmesidir. Burada karşımıza çıkan sorun eşitliğin neye göre belirlenmesi gerektiğidir. Yani herkes her durumda her hakkı isterken eşit olacak mı? 40 yaşındaki iki erkek veya kadın herhangi bir hakkı talep ederken eşit olarak değerlendirilebilecek midir? Bu soruların cevabı hak talep edilen konu ve kişilerin taşıması gerektiği şartlara göre şekillenmektedir.  Yani geneli ilgilendiren hak kullanımlarında veya yükümlülüklere katlanma mevzularında herkes eşit olarak değerlendirilmektedir.  Buna göre seçimlerde oy kullanırken, askerlik yükümlülüğünü yerine getirirken, vergi verirken kişiler arasında tam bir eşitlik söz konusudur. Şartlara ve kişilere göre değişen eşitlikte ise talep edilecek hak ve katlanılacak yükümlülükte belli özel şartları taşıyan kişilerin aynı katagoride değerlendirilmesi gündeme gelmektedir. Bu kapsamda bir kuruma ziraat mühendisi atanacaksa, ancak ziraat mühendisliği diplomasını taşıyanların başvurusu gündeme gelecektir. Yine eşitlikten yola çıkarak engelli bir vatandaştan askerlik hizmetini yerine getirmesini beklemek adil olmayacaktır.  Bu konuya vergi uygulamalarından da bir örnek verecek olursak katma değer vergisini (KDV) tüm vatandaşlar eşit bir şekilde ödemekte iken, gelir vergisi gelirle orantılı olarak alınmaktadır. İlkinde adil olmayan katı bir eşitlik anlayışı kendini gösterirken ikincisinde eşit olmayan ancak adaletli bir netice ortaya çıkmaktadır.  
Adaletin tecellisinde ençok gündeme gelen konulardan biri de güçsüzün güçlüye karşı korunmasıdır. İnsanlar dünyada var oldukları ilk günden beri gerek bedenen, gerekse mali ve diğer imkanlar açısından hiçbir zaman eşit olmadılar. Kimisi güçlü bir bedene, diğeri güçlü bedeni olan kişilere ve yandaşlara sahip iken bir başkası kolu veya bacağı olmadan dünyaya geldi.  Peki bu noktada adaletin tesisinde güçsüzün korunması ne anlam ifade etmektedir?  Zayıf olanın sırf zayıf olduğu için iltimas görmesi adaletten sapmak değilmi dir? Bu soruların cevabı, kişilerin adalet talep ederken ve hak dağıtılırken eşit olarak değerlendirilmesinde yatmaktadır. Haklıyı haksızdan ayırt etmekle görevli kişi,  diğerine göre daha güçlü, itibarlı veya zengin olanın iddiasını bu hallerine bakmadan dinlemeli ve onun diğerine göre taşıdığı bu üstünlükleri kararında dikkate almamalıdır.  Yine muhatabın güçsüz ve zayıf olmasına bakarak “zayıf olan haksız ama diğer taraf zaten zengin ve güçlü onun bu kişiye üç beş kuruş fazla vermesi ile zenginliği azalmaz” diyerek bir karar tesis etmesi de adaletten sapmadır. Bu açıdan adaletin tecellisinde güçlü ve zayıf ancak hakkın talebinde ve kararın tesisinde eşittir. Karar verilirken güçlüye iltimas gösterilemeyeceği gibi zayıfta kayrılmamalıdır. Tüm bunlar gerçekleşirken zayıf olan kişi güçlü olanla eşit değerlendirildiğinde zaten kayrılmış ve korunmuş olacaktır.
Adaletle hükmetmenin neticesinde bir taraf hakkını elde etmenin sevincini yaşarken diğer taraf verilen karardan memnun olmayabilecektir. İnsanlara karşı iyi davranmak, onların gönüllerini yapmak adalet dağıtmakla yükümlü olan kişiler için en büyük tuzaklardan biridir. Bu kaygı kişileri adaletten uzaklaştırma ihtimalini içinde barındırmaktadır. İki hasım karşı karşıya geldiğinde iddiasını ispat eden ve haklılığı yönünde kanaat oluşan tarafa hak verilmesi adaletle hükmetmek iken, verilen karar nedeniyle gönlü kırılmasın düşüncesi ile  yaşlı ve sahipsiz birine veya bir tanıdığa, veyahut makam sahibi birinin lehine davranmak adaletsizliktir. Hazreti Ömer hakkında söylenen “O doğru olanı savunurken başkaları tarafından hayıflanmaktan çekinmezdi” sözü adaleti dağıtmakla görevli olanlar bakımından rehber niteliğindedir.

PENOLOJİNİN ÖNE ÇIKAN ÖZELLİKLERİ

Penoloji, tüm suç bilimlerinde olduğu gibi, infaz sürecinin etkinliğini artırarak, toplumun güvenliğini sağlamayı amaç edinmiştir.
Penoloji "hangi suça ne tür ceza verilmelidir", "hangi suçu işleyene ne tür ıslah yöntemi geliştirilmelidir", "cezaevlerine geri dönüş oranlarını düşürmek için infaz süreci nasıl yönetilmelidir" sorularına cevap arar.
Penolojinin temel çalışma alanı suçluluğu tespit edilen kişinin cezasının infazı sürecidir. Bu sürecin gerek güvenlik gerekse ıslah hedeflerine ulaşılmasını amaç edinmiştir.
Penoloji cezalandırma bilimi olması nedeniyle, cezaevi yönetimi çalışma alanı içerisinde önemli bir alan işgal etmektedir.
Yeni Penoloji düşüncesi suçluların rehabilitasyonunu temel amaç edinmektedir. Bu nedenle suç ve suçlu türlerinin sınıflandırması ile suç ve suçlu profiline göre infaz ve ıslah yöntemlerinin tespiti ile kurumsal ve bireysel infaz ve ıslah konusunda çalışmalar yürütür.
Penolojinin çalışma alanı suç değil suçluluktur. Suçlunun analizini yaparak, onu suça sürükleyen gerek toplumsal gerekse bireysel unsurları tespit edip bu bilim dallarına bilgi aktarırken, yeniden suç işleme eğilimine netice verecek, infaz ve tahliye sonrası süreçle ilgili suçluda bilişsel gelişimin ve kamusal desteğe ilişkin tespitlerde bulunur.
İnfaz sürecinin mahkumların risklerine ve bireysel rehabilitasyon ihtiyaçlarına göre şekillenmesini sağlamayı hedeflemektedir.
Suçluluğun doğmasına etki eden sebepleri de dikkate alınarak, rehabilitasyon süreci ve cezaevi sonrası süreci şekillendirme yönünde çalışmalar yapmaktadır.
Penoloji sadece, cezaevi süreci değil, aynı zamanda denetimli serbestlik süreci ve diğer alternatif infaz yöntemlerini de bir bütünlük içinde ele almaktadır.