27 Kasım 2014 Perşembe

İNSANLIĞIN 150 YILLIK CEZAEVİ TECRÜBESİ

          Toplumun cezaevlerine yüklediği görev ve ondan beklentileri suçluların cezalandırılması ve ıslahı olarak özetlenebilir. 

           Yaklaşık 200 yıldan bu yana,  cezaevleri,  işkence, öldürme, sakat bırakma gibi birçok cezalandırma yönteminin anternatifi olarak kabul edilmiş ve artık ceza ve adalet sisteminin vazgeçilmez bir unsuru durumuna gelmiştir. Hatta hayatın bir parçası olmuştur diyebiliriz. 
            
           Cezaevleri ile ilgili olarak ilk günlerden bu yana "cezaevleri işe yarıyor mu?",  " insanlar üzerinde gereken korkuyu yaratabiliyor mu?", "mahkumlar ıslah oluyor mu?", "cezaevleri yeniden suç işleme ve cezaevine geri dönüş oranlarına olumlu etki sağlıyor mu?" gibi birçok soru varlığını korumaktadır.  
Cezaevicilikte ne kadar mesafe katettik sorusunun cevabını, ilk günlerde tespit edilen sorunların ne kadarı ile hala mücadele ediyoruz ve geliştirdiğimiz çözümler bizi ne kadar ileriye taşıdı bunları anlamak için öncelikle ilk günlere geri dönmenin faydalı olacağı kanaatindeyiz.  
           Lobroso'nun 1876 yılında kaleme aldığı ve Ord. Prof. Dr. Sadi Irmak tarafından Türkçe'ye

"Suç İşlemenin Sebepleri" adıyla 1935 yılında tercüme edilen eserin cezaevleri ile ilgili bölümünü buraya aktarıyorum. 
Bu yazımızda kendimiz mukayeseden kaçındık ve yorum yapmadık. Bunları size bırakıyoruz. 
CEZAEVLERİ
Suçları önleme tedbirleri bugünkü halde idealist hayallerdir. İçinde yaşadığımız avukatlar alemi, suçların tecziyesinden şöhret ve servet çıkarmaktan önleme tedbirlerine vakit bulamıyorlar. Onun için imdiki halde, biricik suç mukabelesi olan cezaevleri meselesini yakından incelememiz lazım geliyor. 
           Genel olarak cezaevleri terviç edilince münferit hapisten başka çare yoktur. Çünkü bu sayede suçluyu ıslah edemesek bile onun daha fazla batmaktan kendi gibiler ile birleşip suçlu cemiyetleri kurmaktan, menetmiş oluruz.
Fakat münferit hapsin bu faydalarına karşı, intiharlara daha kolay imkan vermesi tatbikinin maddeten imkansızlığı ve nihayet suçluyu tembel bir otomat yapması gibi mahzurları vardır. 
Gauthien der ki 'Bu günkü durumda cezaevleri ferdiyeti öldüren düşünce ve iradeyi tutuklaştıran müesseselerdir.'
            Cezaevlerinin kötü etkilerine dair benim 'zindan' adlı kitabımdan bir mahkumun itiraflarını okusun. 
"18 yaşındayım. Bedbahtlık beni suçlu yaptı ve her defasında hapse atıldım. Fakat cezaevinde neyim düzeldi? Orada fenalıkta tekemmül ettim."
"Bir tembeli, bir hırsızı zorla ve tembellikle ıslaha kalkışmak imkansızdır."
"Zavallı mahkumlar! Hayvanlar gibi muamele görüyorsunuz. Buz ayıları gibi sizi kapamışlar burada ıslah edileceksiniz!"
"Cezaevlerinde cemiyetten nefret etmeyi öğreniyoruz. Orası hırsızlığın yüksek okuludur. Ustalar, camileri yetiştirir."
"Bu otelde paraya lüzum yoktur. Emek sarfına lüzum yoktur. Burada hayat köydekinden iyidir."
"Dostlar bu cezaevinden kaçmayınız. Bedava yer, içersiniz ve çalışmanıza lüzum yoktur."
Münferit hapis usulünde bile mahkumların eğlenmesine ve havadis alıp vermelerine bir mani bulmak kabil olamamıştır.
Gauthain diyor ki:
Chalon cezaevinin en gizli odasında yatarken Liyon, Paris, Viyana'da benim yüzümden tevkif edilenlerden haberdar oluyordum. Elden ele geçen kitaplar gizli yazılarla doludur. Ucuna bir ekmek parçası bağlanan bir ip pencereden pencereye atılır. 
Su boruları ve teshin boruları sesi mükemmel nakleder. 
Ustalar için bir haberleşme usulü de duvara vurmaktır. Bir defa bu usul ile benim odamdan 40-50 metre uzakta bulunan bir odadan pek işe yarar haberler almıştır. 
Aristokrat mahkumlar bu sıkıntılı usullere de muhtaç değildirler. Bekçiler bunlara istedikleri her malumatı temin ederler. Ben bile cezaevlerinde henüz dışarıdan duyulmamış eyleri haber alan mahkumlara rastgeldim. 
Bahçe duvarlarına ve kışın karlar üstüne yazılan yazılar bir nevi gazete vazifesini görürler. Bu çeşit 1000 yazıdan 900 ünün selam 45 inin mahkeme haberleri 27 inin yeni suçlara teşvik olduğunu gördüm. cezaevleri idare büroları daima kalabalık mahkumları bir yere topladığı için havadisin en çok alınıp verildiği yerdir.
İşte bu büyük mahzurları telafi için muhtelif çarelere başvurulmuştur:

a. İrlanda kademe sistemi: Bu usulde suçlu sekiz dokuz aylık bir başlangıç münferit hapis devrinden sonra müşterek bir gündüz işi salonuna geçer. Münferit hapis devrinde yalnız nebati gıda alır. Fena elbise giyer. Bu iş hapisi dört dereceye ayrılır ve mahkum gittikçe daha fazla müsaadelere mazhar olur. bu devre de bittikten sonra serbest tarla işi başlar. Burada gündelik alır. Dilediği elbiseyi giyer. Münasip zamanlarda izin alır. Son safha yarı serbestlik safhasıdır.
Bu usulde hiç değilse devlet masraflarından tasarruf edilir. tembelliğin önüne geçilir. 

b. Sürgün: Bazı bilginler, suçluları muayyen yerlere sürmenin biricik doğru yol olduğunu iddia ederler. Bunlara göre güya eski Roma ve Amerika böyle suçlu sürgünlerden meydana gelmiş.
Fakat bu iddia tarihçe yalan olduğu gibi istatistiklerde yer değiştirmenin suçluları ıslah ettiğini göstermemiştir. Doğuştan suçlu, nereye gitse suç işlemektedir. Yalnız iyi bir işbölümü ve suçlulara ati temin eden sömürgeci kanunlar kısmen müsait bir tesir icra edebilirler. fakat bu gibi menfaatlara fazla ihtiras ve tesadüf suçlularını göndermeli, doğuştan suçluları yollamamalıdır."