3 Kasım 2014 Pazartesi

ADALET ÜZERİNE

“Adalet mülkün temelidir.” Hz. Ömer,
“Adalet evrenin ruhudur.” Ömer Hayyam,
“Adaletin olmadığı yerde ahlaktan bahsedilemez.” Monteigne,
“Bırakın adalet yerini bulsun, isterse kıyamet kopsun.” William Watson.
“Devletin hazinesi adalettir.” Konfüçyüs
Adalet, her dönemde, her toplumda, üzerinde çokça konuşulan, önemi konusunda herkesin fikir birliğine vardığı temel değerlerdendir. Adalet, öylesine hassas bir konudur ki hiç fark edilmeden iki kişi arasında tecelli edebileceği gibi, bir fert ile koca bir dünyayı karşı karşıya da getirebilecek bir kavramdır. 
Adaleti kısaca hakkın gözetilmesi ve yerine getirilmesi olarak tanımlayabiliriz. Haklı ile haksızın ayırt edilmesi, hakkın haklıya teslim edilmesi adaletle sağlanır.
Adaletin sınırlarını belirlemek için  “hak” teriminin de anlamını ortaya koymak gerekmektedir. Hak kişilerin sahip olduğu veya olmaları gerektiğini düşündükleri her türlü menfaattir. Bir eşya veya bir miktar paranın teslim veya iadesi olabileceği gibi kalbi kırılmış birinin kendisinden özür dilenmesini istemesi de bir hak talebidir. 
Adalet kavramının ortaya çıkaran ve varlığını sürdüren temel unsur adalet talep eden kişidir. Bir kimsenin hakkının ihlali gündeme gelmeden adaletin tartışılması veya adil olanın ne olduğunun ortaya çıkarılması mümkün değildir. Hayatın her aşamasında haksızlığa uğradığını düşünen aile efradından başlanarak, trafikteki, banka kuyruğundaki, spor müsabakasındaki kişilerden tutun da işçi, işveren, memur veya devlet yöneticisine kadar herkesin mağdur olduğu iddiası ile  hak talebinde bulunması mümkündür.
Adaletin tecellisini sağlamak kimin görevi olduğu da öne çıkan hususlardandır. Unutulmaması gerekir ki her insan hayatında mutlaka ve birçok kez adaletli davranmak, kendisinden talep edenlerin hakkını teslim etmek zorunda kalmaktadır. Aileden başlandığında anne ve babalar çocukları arasında adaleti gözetmelidir. Çalışanlarına karşı işveren, adaletle davranmalı, iş yükü dağılımını ve ücret dengesini sağlamalıdır. Devlet imkanlarını elinde bulunduran, yakınlarına iltimas geçmemeli, tanımadığı bir kişi ile yakınını hak ve menfaat dağılımında eşit tutmayı başarmalıdır. Hiç şüphesiz ki mesleği hak dağıtmak olan hakimler de muhataplarına iddialarını ileri sürerken, onların taleplerini dinlerken ve kararını verirken adaletli davranmalıdır. 
Hak talebinde ve adalet tesisinde karşımıza çıkan iki temel konu eşitliğin sağlanması ve  güçlüye karşı zayıfın korunmasıdır.  
Eşitlik ve adelet; eşitlik insanların insan olmaları nedeniyle hak ve menfaat talebinde aynı statüde değerlendirilmesidir. Burada karşımıza çıkan sorun eşitliğin neye göre belirlenmesi gerektiğidir. Yani herkes her durumda her hakkı isterken eşit olacak mı? 40 yaşındaki iki erkek veya kadın herhangi bir hakkı talep ederken eşit olarak değerlendirilebilecek midir? Bu soruların cevabı hak talep edilen konu ve kişilerin taşıması gerektiği şartlara göre şekillenmektedir.  Yani geneli ilgilendiren hak kullanımlarında veya yükümlülüklere katlanma mevzularında herkes eşit olarak değerlendirilmektedir.  Buna göre seçimlerde oy kullanırken, askerlik yükümlülüğünü yerine getirirken, vergi verirken kişiler arasında tam bir eşitlik söz konusudur. Şartlara ve kişilere göre değişen eşitlikte ise talep edilecek hak ve katlanılacak yükümlülükte belli özel şartları taşıyan kişilerin aynı katagoride değerlendirilmesi gündeme gelmektedir. Bu kapsamda bir kuruma ziraat mühendisi atanacaksa, ancak ziraat mühendisliği diplomasını taşıyanların başvurusu gündeme gelecektir. Yine eşitlikten yola çıkarak engelli bir vatandaştan askerlik hizmetini yerine getirmesini beklemek adil olmayacaktır.  Bu konuya vergi uygulamalarından da bir örnek verecek olursak katma değer vergisini (KDV) tüm vatandaşlar eşit bir şekilde ödemekte iken, gelir vergisi gelirle orantılı olarak alınmaktadır. İlkinde adil olmayan katı bir eşitlik anlayışı kendini gösterirken ikincisinde eşit olmayan ancak adaletli bir netice ortaya çıkmaktadır.  
Adaletin tecellisinde ençok gündeme gelen konulardan biri de güçsüzün güçlüye karşı korunmasıdır. İnsanlar dünyada var oldukları ilk günden beri gerek bedenen, gerekse mali ve diğer imkanlar açısından hiçbir zaman eşit olmadılar. Kimisi güçlü bir bedene, diğeri güçlü bedeni olan kişilere ve yandaşlara sahip iken bir başkası kolu veya bacağı olmadan dünyaya geldi.  Peki bu noktada adaletin tesisinde güçsüzün korunması ne anlam ifade etmektedir?  Zayıf olanın sırf zayıf olduğu için iltimas görmesi adaletten sapmak değilmi dir? Bu soruların cevabı, kişilerin adalet talep ederken ve hak dağıtılırken eşit olarak değerlendirilmesinde yatmaktadır. Haklıyı haksızdan ayırt etmekle görevli kişi,  diğerine göre daha güçlü, itibarlı veya zengin olanın iddiasını bu hallerine bakmadan dinlemeli ve onun diğerine göre taşıdığı bu üstünlükleri kararında dikkate almamalıdır.  Yine muhatabın güçsüz ve zayıf olmasına bakarak “zayıf olan haksız ama diğer taraf zaten zengin ve güçlü onun bu kişiye üç beş kuruş fazla vermesi ile zenginliği azalmaz” diyerek bir karar tesis etmesi de adaletten sapmadır. Bu açıdan adaletin tecellisinde güçlü ve zayıf ancak hakkın talebinde ve kararın tesisinde eşittir. Karar verilirken güçlüye iltimas gösterilemeyeceği gibi zayıfta kayrılmamalıdır. Tüm bunlar gerçekleşirken zayıf olan kişi güçlü olanla eşit değerlendirildiğinde zaten kayrılmış ve korunmuş olacaktır.
Adaletle hükmetmenin neticesinde bir taraf hakkını elde etmenin sevincini yaşarken diğer taraf verilen karardan memnun olmayabilecektir. İnsanlara karşı iyi davranmak, onların gönüllerini yapmak adalet dağıtmakla yükümlü olan kişiler için en büyük tuzaklardan biridir. Bu kaygı kişileri adaletten uzaklaştırma ihtimalini içinde barındırmaktadır. İki hasım karşı karşıya geldiğinde iddiasını ispat eden ve haklılığı yönünde kanaat oluşan tarafa hak verilmesi adaletle hükmetmek iken, verilen karar nedeniyle gönlü kırılmasın düşüncesi ile  yaşlı ve sahipsiz birine veya bir tanıdığa, veyahut makam sahibi birinin lehine davranmak adaletsizliktir. Hazreti Ömer hakkında söylenen “O doğru olanı savunurken başkaları tarafından hayıflanmaktan çekinmezdi” sözü adaleti dağıtmakla görevli olanlar bakımından rehber niteliğindedir.