PENOLOJİ[i]
Penology
Mustafa
DOĞAN[ii]
ÖZ
İnsan
ve toplum sosyal bilimlerin çalışma alanını oluşturmaktadır. Günümüzde, insanın
bizzat kendisi ve sosyal ilişkileri, sosyal bilimlerin uzmanlaşmış dalları
tarafından çalışılmaktadır. Sosyal bilimler içinde kriminoloji, viktimoloji ve
penoloji ceza bilimleri olarak yer almaktadır. Penoloji'nin çalışma alanı
cezalandırma ve ıslahdır. Bu çalışmada penolojinin tarihi ve bilimsel çalışma
metodları üzerinde durulmuştur.
Suçluların
tutuklanması veya ağır şekilde cezalandırılmasının onları bundan sonra suç işlemekten
alıkoyacağı düşünülse de suçların çoğunun sabıkalı ve cezaevinde kalmış
kişilerce işlenmesi gerçeği karşısında realitenin böyle olmadığı aşikârdır. Bu
nedenle cezaların ne şekilde infaz edileceği ve infaz sürecinin nasıl
yönetilmesi gerektiği konusu önem taşımaktadır. Penoloji, modern cezalandırma
yöntemlerinin ve cezaevlerinin meşruiyetinin sağlanmasını konu alan bir bilim
dalıdır. Unutulmamalıdır ki insanlık bir gün cezaevlerinden ve modern infaz
usullerinden vazgeçerse, kendini bedeni cezaların kollarında bulması
kaçınılmazdır.
Anahtar
Kelimeler: Penoloji,
Kriminoloji, Ceza Hukuku, Cezaevi, Denetimli Serbestlik, Hükümlü, Cezalandırma,
Islah.
ABSTRACT
People
and communities are main subjects of social sciences. Nowadays, human and their
social relations are studied by the expertise branches of social sciences.
Criminology, victimology and penology constitute the scope of criminal sciences
that are specific areas of social sciences. Penology deals with both punishment
and treatment of criminals . This study concentrates on the history of penology in its scientific
methods.
İn
regards the conventional believes that arrest or heavy penalties can prevent
the criminals commit other crimes and offenses, however many crimes are committed
by ex-convicts who stayed behind bars. Therefore, the methods of penalty executions
are rather important. Ponology deals with modern punishment methods, and seeks
ways to legitimate prisons. It should not be forgotten that if humankind once
abandons prisons and modern execution methods
may encounter with corporal punishments instead.
Keywords: Penology,
Kriminology, Penal Law, Prison, Criminal, Inmate, Probation, Punishment,
Rehabilitation.
GİRİŞ
Günümüz
sosyal yaşamının en önemli problemlerinden biri hiç şüphesiz suç ve suçlulukla
mücadeledir. Suç çeşitliliği ve mükerrer suçluluk her gün daha da artmakta,
ceza infaz sisteminin maliyetleri de yükselmektedir. İnfaz sisteminin
sorunlarına bilimsellikten uzak yaklaşılması nedeniyle, mükerrer suçluluk
engellenememekte, cezaevi mevcudunu düşürmeye yönelik günübirlik mevzuat
değişiklikleri nedeniyle cezaevlerine geri dönüş oranları dahi net bir şekilde
ortaya konulamamaktadır. İnfaz sisteminin maliyetini düşürmeye yönelik
tasarrufçu politikalar ise cezaevi yozlaşması olarak kendini derhal
hissettirmektedir. Bunun yanında cezasızlaştırma hareketleri, açık ve örtülü af
uygulamaları, cezanın caydırıcı etkisini ortadan kaldırdığı gibi toplumun ceza
adalet sistemine olan güvenini de sarsmaktadır. Bu sorunlara sürdürülebilir ve
kalıcı çözümler üretilmesi ancak çok yönlü ve bilimsel bakış açıları mümkündür.
Suçun
tespiti, cezanın tayini ve infaz alanları ceza hukukuna dahil iken,
Kriminoloji, Viktimoloji ve Penoloji gibi suç bilimlerinin doğuşu ile ceza
hukukunun pek çok alanında uzmanlaşma ve derinlemesine çalışmalar yapılmıştır.
Kriminoloji suçu ve suçluyu, viktimoloji mağduru tahlil ederken, infaz ve
infazın başlıca aktörü olan hükümlü üzerinde çalışma görevini Penoloji
üstlenmiştir.
Penoloji’nin
temel çalışma alanı cezalandırma ve ıslahtır. Bir kişi bir suçun karşılığı
olarak cezalandırılırken, aynı zamanda ıslahının mümkün olup olamayacağı hep
tartışılmıştır. Cezalandırılanın doğrudan bedenine yönelen veya özgürlüğünden
mahrum bırakma şeklinde uygulanan cezaların toplumun geri kalanı üzerindeki
korkutucu ve caydırıcı etkisi her zaman öncelikli kabul görmüş bir husustur. Avrupa’da
yaşanan aydınlanma dönemine paralel olarak cezalardaki insanileşme, suç ve
suçlunun doğumuna etki eden sebeplerin çok yönlü ele alınması ve cezalandırmada
kusur sorumluluğunun kabulü ile suçluların cezalandırılırken aynı zamanda ıslahlarının
da sağlanması fikri kabul görmüştür. Cezaevlerinin mimarilerinde ıslahın
verimliliğini artırma amacıyla farklı modeller denenerek ideale ulaşmaya
yönelik çalışmalar halen sürmektedir. Tüm bu çabalara rağmen, hükümlülerin
psikolojilerine olan olumsuz etkileri, mükerrerliğin
pek çok ülkede düşürülememesi ve cezalandırma maliyetlerine ilişkin olumsuz veriler
nedeniyle cezaevleri üzerindeki tartışmalar sürmektedir.
Çalışmamızda
Penoloji bilimine ilişkin tarihsel süreç, bu bilim dalının doğuşu, penolojinin
suç bilimleri arasındaki yeri, diğer bilim dalları ile ilişkileri ve yöntemleri
üzerinde durulacaktır.
I. TANIM
Penoloji
kelime olarak Yunanca “ponie” ve “logos” kelimelerinden türetilmiştir. “Poine”
cezalandırmak anlamına gelmekte iken, “logos” bilim olarak tanımlanmaktadır.
Penoloji, kelime anlamı itibariyle, cezalandırma bilimi olarak tanımlanmaktadır[iii]. Penoloji’nin,
bir bilim dalının adı olarak ilk kez 19. yüzyılın ilkyarısında Francis Lieber tarafından
kullanıldığı belirtilmiştir[iv].
Cezalandırma düşüncesindeki bedeni cezaların terki ve yerini
hürriyetin sınırlandırılmasına bırakması, cezaevlerinin tutukevi fonksiyonunun
yanında infaz müessesesi olarak kabulü, hükümlülerin infaz sürecinin sonunda topluma
yeniden döneceği gerçeği, hükümlünün tahliye sonrasında toplum ile bütünleşmesi
gerektiği hususundaki kabulün yanında, mükerrerliğin önüne geçilebilmesi, infazın maliyetinin azaltılması
gibi hedefler, cezalandırma ve ıslah sürecine bilimsel yöntemlerle yaklaşılması zorunluluğunu doğurmuş, cezaların
infazı ile ilgili ayrı bir uzmanlık
alanında çalışılması gerektiği anlaşılmıştır.
Penoloji’nin infaz ile ilişkisi, Kriminoloji’nin suç ile olan
ilişkisine benzetilmektedir. Gerçekten Kriminoloji’nin suçu ve suçluyu tanıma
gayreti, Penoloji’de cezayı ve hükümlüyü tanıma şeklinde tezahür etmiştir.
Penoloji, ceza hukukundan, sosyoloji, psikoloji gibi bilim dallarının da etkisi
ile ayrılmış ve müstakilleşmiştir. Böylece insan topluluklarının suça karşı
tarih içinde gösterdikleri ve ceza olarak tanımlanan tepkileri, bu tepkilerin
birey ve toplumu da kapsayan amaçları, cezaların sosyolojik ve psikolojik
tesirleri, suçluların ıslahı konusundaki bütün araştırma ve bilgileri kapsayan
dal Penoloji adını almıştır[v].
Dönmezer,
Penoloji’yi, infaz hukuku ile birlikte, soyut olarak ceza kavramını bilimsel
yönden inceleyen açıklayan bütün bilgileri kapsayan bilim dalı olarak tanımlamaktadır[vi].
Demirbaş’a göre Penoloji, cezaların infazı öğretisi ve cezaevi bilgisidir[vii]. Erem, Penoloji
yerine “Ceza İnfaz İlmi” ni kullanmayı tercih etmektedir[viii]. Boies,
Penoloji’yi hastaların tedavi edilmesine benzeterek, hükümlülerin suçluluk halinden
çıkarılarak ıslah edilmesi bilimi olarak tanımlamaktadır[ix].
II. CEZALANDIRMA DÜŞÜNCESİNİN TARİHİ SEYRİ VE PENOLOJİNİN DOĞUŞU
A. Aydınlanma Öncesi Dönem
İnsanların,
devlet mekanizmasını oluşturmadığı, klan, aşiret veya kabile şeklinde yaşadığı dönemlerde
dahi, kendi sosyal düzenlerince konulan kurallara uymayanlar dini inanışları,
örf, adet, gelenek ve göreneklerine göre kabilelerin toteminin kararı ile
cezalandırılıyorlardı[x].
Cezalandırma yöntemleri son derece acımasızdı, ölüm, bedeni zarar ve sürgün
bunlardandır. İlerleyen dönemlerde öcalma hakkının sınırsızlığı iradi
sürgün, kısas ve uyuşma müsesselerini
ortaya çıkarmıştır[xi]. Bu
dönemlerde cezalandırmanın amacı daha çok mağdurun intikamının alınması, klanın
güvenliğinin, dini ve örfi değerlerinin
korunmasıydı.
Kadim
Yunan düşünürlerinden Paratagoras, suçun karşılığı olarak cezalandırmanın
amacının keffaret olamayacağını[xii], onun
korkutucu etkisinden faydalanılarak suçluların, toplum için yararsız kişilerin
ve toplumun geri kalanının ıslah ve terbiye edilebileceğini, terbiyesi mümkün
olmayanların ise öldürülmesi gerektiğini savunmuştur.[xiii] Eflatun
ise, suçun ruhi bir hastalığın, eğitimsizliğin ve kötü yetişme tarzının
neticesi olduğunu, devletin suçluyu iyileştirme, suçtan tiksindirme,
iyiliğe özendirme yöntemleri ile suçluyu
ıslah etmesi gerektiğini, ıslahı mümkün olmadığı ortaya çıkan kişiler için ise
ölüm cezasının kabul edilebileceğini, ölümün böyle bir kişi için, hayatının
geri kalanının daha da kötüleşmesi ihtimalinin yüksekliği karşısında, ehveni
şer kabilinden ocağını, diğer insanların da bu olaydan ders alarak aynı hataya
düşmeyeceği düşüncesindedir[xiv]. Aristo
ise kuru söz ve hitabın asil ve eğitimli insanlar nazarında anlam ifade
edeceğini, kitle psikolojisinde halkın telkinden ziyade korkunun daha etkili olduğunu
ve suç işleyenlerin, zevk ve sefa düşkünlerinin eylemlerine uygun cezalarla
cezalandırılması, cezaya rağmen ıslah olmayanlar
ise yurttan sürülmeleri gerektiği düşüncesindedir[xv]. Kadim
Yunan Medeniyetinde[xvi] diğer
kadim medeniyetlerden olan, Roma[xvii], Sümer[xviii], Babil[xix], Mısır[xx], Hitit[xxi] ve İbrani’lerde[xxii] olduğu
gibi cezaların önleyici etkisi öne çıkmış ve cezalandırma yöntemi olarak da
daha çok öldürme, bedene zarar verme, suya atılma ve sürgün gibi bedeni cezalar
uygulanmıştır. Kadim Yunan düşünürlerinin cezalandırmanın meşruiyeti ve amacına
ilişkin bu görüşlerinin aydınlanma çağı ve sonrası düşünürleri için ilham
olduğu kabul edilmektedir[xxiii].
B. Aydınlanma
Dönemi
18.
yüzyılın yarısına gelindiğinde Avrupa’da ceza hukuku alanında, o zamana kadar
görülen kanunlaşma hareketlerinin karakteristik özellikleri, keyfilik, eşitlik
esasına uyulmaması ve cezalarda olağanüstü bir şiddeti içermesi idi[xxiv]. Bu
dönem düşünürlerinden Cesare Beccaria ve Jeremy Bentham fikirleri ve eserleri
ile eski dönem cezalandırma düşünce sistemlerini ve yöntemlerini ağır bir
şekilde eleştirerek bir devrim gerçekleştirmişlerdir[xxv].
Cesare Beccaria,
cezalandırma düşüncesinde en büyük ve saygı değer reformist olarak kabul
edilmektedir[xxvi].
Beccaria, “Suçlar ve Cezalar Hakkında” adlı eserinde Roma-Germen müşterek
hukukunun eseri olarak Avrupa’da mer’i olan ceza hukuku sistemini ve bu
sistemin acımasız cezalandırma yöntemlerini oldukça cesur ve ağır bir dille
eleştirmiş, adeta harp ilan etmiştir[xxvii]. Beccaria’nın bu eseri bir delil elde etme
aracı olarak işkencenin kaldırılması[xxviii], din ve
vicdan hürriyetinin sağlanması, acımasız bedeni cezaların kaldırılarak
cezalandırma yöntemlerinde insanileşmenin hayata geçmesi, ceza hukukunda kanunilik
ilkesinin güçlenmesinde[xxix] büyük
katkısı olmuştur[xxx].
Beccaria’ya göre suçlar ve cezalar arasında bir oran gözetilmeli, vahşi işkence
usulleri ortadan kaldırılmalı[xxxi],
cezalar uygulanmalı fakat cezalandırma yetkisi şiddet eğilimindeki teolojinin
elinden kurtarılmalı[xxxii], iyi
ceza ağır ve acımasız olan değil az da olsa uygulanandır, bu nedenle keyfi af
ve vahşi ceza uygulamalarına son verilmeli, cezanın yararı insanları ürküterek
daha ileride suç işlemelerinin önüne geçmektir, cezalar ve onların uygulanma yöntemleri
öyle seçilmelidir ki, bunlar insanların ruhları, zihinleri üzerinde kalıcı, ama
suçlunun bedeni üzerinde en az üzücü iz bırakacak biçimde olsunlar[xxxiii], yargılamalar çabuk yapılmalı, cezalar derhal
ve aleni tatbik edilmeli[xxxiv], mümkün
olduğu kadar az şiddet uygulanmalı, suçları önlemek için özgürlüğün ve ilmin
aydınlığından faydalanılmalıdır[xxxv]. Ceza
vermek hakkı, toplumu, barış ve
güvenliğine yönelik saldırılara karşı korumak için vardır. Toplumun iyiliği
için herkes hürriyetinin bir kısmından fedakarlık edebilir, hürriyetten
fedakarlık gösterilen kısım, toplumun kazandığı güvenliğin bedelidir. Cezalar
sadece kanunla tayin edilmeli bu hak sosyal sözleşme ile birleşmiş olan bütün
toplumun temsilcisi olarak kanun koyucuda toplanmalıdır[xxxvi]. Ceza
kanunlarını yorumlamada çok dar bir yetki tanınmalıdır[xxxvii].
Jeremy
Bentham, cezalandırmayı, toplumun mutluluğunu engelleyen unsurların
kaldırılmasında araç olarak görür[xxxviii].
Bentham faydacı olup, onun açısından eylemin yasal metinlerde suç olarak
tanımlanmasından öte neticenin kötülük olup olmadığı, kötülük seviyesi
önemlidir. Bentham’a göre eylemden dolayı bir kişi cezalandırılabilmesi için
netice somut olarak kötülük oluşturmalı, bir mağdurun zararından söz
edilebilmelidir. Eylem suç olsa bile zarar görenin rızası cezalandırmayı
engeller. Zorunluluk halinde olduğu gibi daha üstün bir menfaati
gerçekleştirmek amacıyla bir mecburiyet nedeniyle suç işlenmişse bu durumda da
bir kar elde edilemeyeceğinden cezalandırma yoluna gidilmemelidir[xxxix]. Bentham’a göre cezalandırmanın, toplumun
korunması açısından genel önleme; kişinin suç işleme yeteneğini ortadan
kaldırması, onu ıslah etmesi ve yeniden suç işleme düşüncesine karşı gözdağı
vermesi nedeniyle özel önleme etkisi vardır[xl].
Bentham suç ve ceza arasında oranın tespitine ilişkin ilkeler oluşturmuştur. bu
ilkeler 1) Cezalandırmanın doğurduğu kötülük, suçun suçtan sağladığı menfaati
geçmelidir, buna göre insan, zevk ve acı arasında fayda dengesi kuracak, yapmış
olduğu hesap neticesinde tüm ceza değerinin tüm zevk değerinden fazla olduğuna
kanaat getirmesi cezanın caydırıcı olmasına netice verecektir[xli] 2) Ceza
az olsa da kesinlikle uygulanacağına dair düşünce onun etkisini artıracaktır,
3) Geçitli suçlarda ilk suç hafif ikinci suç ağır ise ikinci suçun cezasının da
çok daha ağır olması ikinci suçun işlenmesinin önüne geçebilecektir, 4) Suç ne
kadar büyükse cezalandırmanın şiddetine ilişkin gerekçe de o kadar büyük olur,
5) Bütün suçlar için, bütün suçlulara eşit ceza uygulanmamalıdır, suçlunun
zengin fakir olması gibi özel durumlar gözetilmelidir.[xlii] Bentham’ım
Penoloji’ye en önemli katkılarından biri de kendi tasarladığı “Penoptikon”
cezaevi modelidir[xliii]. Bu
modeli hükümlülerin hücrelerinde, cezaevi idaresince birebir takibine olanak
tanıyacak şekilde tasarlamıştır. Proje hiçbir zaman hayata geçirilememiş, hatta
daha proje aşamasında iken hükümlülerin göz hapsinde tutulmasının
oluşturabileceği psikolojik baskı nedeniyle eleştirilere maruz kalmış, ancak
İngiltere ve Amerika’da cezaevi mimarisine ilham kaynağı olmuştur[xliv].
Yukarıda
fikirlerine yer verilen düşünürler Klasik Okul olarak adlandırılan düşünce
sisteminin temsilcileri olup suç ve
suçluluğa ilişkin yaklaşımları irade serbestliğine ve cezanın amacını ise genel
önleme olarak kabul etmekte iken, Auguste
Comte’un pozivist felsefesi bu alana bakış açısını da etkilemiştir. Pozitivist
bakış açısı suçun sadece iradi bir istemin neticesi ortaya çıkamayacağını bunun
başkaca etkenlerinin olabileceği düşüncesinden hareket etmişlerdir. Bu dönemde İtalyan Adli Tıp Profesörü olan
Cesare Lombroso 1876’da yayınladığı “Suç İşleyen İnsan” adlı eseri ile başlayan
süreç ardından İtalyan Hakim Rafaalle Garofalo’nun makaleleri ve 1885’te yayınladığı
“Kiriminoloji” adlı eseri Lombroso’nun görüşlerini az çok doğrulamış,
Pozitivist Okul asıl ilerlemesini ve kişiliğini kazanmasını İtalyan Ceza Hukuku
Profesörü olan Enrico Ferri’nin “Cürmi sosyoloji” adlı eserinde bulmuştur[xlv].
Lombroso,
adli tıp profesörü olması, cezaevleri ile yakın temas halinde olması nedeniyle
birçok suçlunun dosyalarını inceleyerek geçmişleri hakkında bilgilere ulaşmış,
ölenlerinin otopsisini yapma ve böylelikle onların beden yapılarını ayrıntılı
olarak inceleme şansı elde etmiş, suçlulardaki tin ve ten benzerliklerini
ortaya koymuştur[xlvi].
Lombroso’ya göre suç yaşam ve ölüm gibi tabii bir olaydır, nasıl ki kimi
hayvanlar vahşi, kimi bitkiler parazit olarak doğup varlığını sürdürmekte ise
kimi insanlar da suçlu doğmaktadır. Lombroso, doğuştan suçlu olarak doğan
birinin ceza ile iyileşebileceğine, düzelebileceğine inanmamaktadır. O’na göre
ceza, psiklojik saik iken, fizik ve tabiat kuvvetleri neticesi
oluşan suçluluğu bertaraf etmesi mümkün değildir[xlvii].
Lomboroso, cezaevlerinin suç üreten yerler olduğunu ileri sürmüş, bu
düşüncesini desteklemek üzere, hükümlülerle yapmış olduğu mülakatlarda,
kimilerinin cezaevinde suç işlemeyi öğrenmesini, kimilerinin altmış defadan
fazla suç işlemiş olmalarını, hele bir kısım suçluların ise sokakta yaşamını sürdüremediği için
cezaevinde yaşamayı tercih etmelerini gerekçe olarak göstermiştir[xlviii].
Suçluların cezalandırılmasından ziyade, suçun önlenmesi üzerinde durmuş, her
suç türüne uygun tedbir önerileri sıralamıştır. Suçların önlenmesinin mümkün
olmadığı toplumlarda, son çare olarak cezaevlerine müracaat edilmesi gerektiği
ve burada da hükümlünün münferid hapse tabi tutulması gerektiğini, böylelikle
hiç olmazsa başka suçlularla birleşip bir suçlu topluluğu oluşturulmasının
önüne geçilebileceğini ifade etmiştir. Cezaevlerinde münferid hapsin intihar ve
tembelliğe meydan vermemesi için gerekli tedbirlerin alınmasını tavsiye
etmiştir[xlix]. Lombroso
suçluların ceza amacıyla cezaevine konulmasından ziyade sürgüne gönderilmesini,
suçları önlemede daha yerinde bulmaktadır[l].
Garofalo,
bir ceza hakimidir. Lombroso’nun düşüncelerini desteklemiştir. Doğuştan
suçluluk, sosyal ortam, ekonomik sebepler gibi suça etki eden sebepleri kabul
etmektedir. Klasik Okul’un manevi sorumluluğunu reddederken yerine
tehlikeliliğe göre sorumluluğu ihdas etmiştir. O’na göre katiller öldürülmeli,
ağır suçlular ya ömür boyu hapsedilmeli ya da ömür boyu sürgüne gönderilmelidir[li].
Ferri,
Pozitivist Okul’u kemale erdiren kişi olarak kabul edilmektedir. Bunun sebebi,
Lombroso’nun eserlerinde yer alan müspet bilimlerin üstün yer tutmasına ve
Garofalo’nun ise Antropolojinin ikincil nitelikte olmasına
karşın, Ferri’nin eserlerinde bilimlerin
hukuki kısmı ile baraber bir bütün teşkil etmesi, başka bir ifadeyle bilimsel
verilerin hukuki esaslar haline getirilmesinde görülmektedir[lii]. Ferri,
diğerlerinde olduğu gibi suçların
öncelikle önlenmesine ve tekerrürüne ilişkin tedbirlerin alınmasını
vurgulamaktadır. Ferri’ye göre suç ve suçlular antopolojik özelliklerin yanında
sosyolojik açıdan toplumsal döngünün ürünüdür[liii]. Ferri,
cezayı ise sadece suç işleme iradesini teşkil eden manevi unsurla bağlı kalınmadan,
suça sebep olan tüm unsurları ve eylemin niteliğini esas alan, aynı zamanda insani
bir cevap özelliği taşıyan, tenkili ve önleyici sosyal bir tedbir ve toplumu
suçlardan koruyucu bir kurum olarak görmektedir[liv].
Görüldüğü
üzere Pozitivist Okulun temsilcileri suç ve suçluluğu, deney ve gözlem
metodlarını kullanarak bilimsel olarak incelemişler ve Klasik Okulun
temsilcilerinin ileri sürdüğü irade özgürlüğü yerine, kişinin şartların eseri
olduğunu ve bu şartların etkisi ile suç işlediğini ortaya koymuşlardır.
Pozitivist Okul suça etki eden unsurları ortaya koymakla suçla mücadelede
önleyici önlemleri de gündeme getirmiş, cezaların da bireyselleştirilmesinde
çok büyük etkileri olmuştur[lv].
C. Cezaevinin
Doğuşu, Soruna Dönüşmesi ve Çözüm Arayışları ve Penoloji Biliminin Doğuşu
16.
yüzyıla sonlarına kadar cezalandırma yöntemi olarak bedeni cezalar tercih
edilmekteydi ve pek çok suçun karşılığı idamdı. Cezaevleri ise kadim
medeniyetlerden beri hep vardı ancak tutukluluk veya devlet yöneticileri
tarafından korkutma amaçlı kullanılmıştı[lvi].
Günümüz anlamında cezaevlerinin infaz sisteminde yerini alması Amsterdam
Cezaevi ile başlamıştır. Amsterdam cezaevinin doğuşu, 1588’de Amsterdam Ceza
Mahkemesi Jürisi’nin 16 yaşını aşmamış bir genç hırsızı rutin uygulamanın
dışına çıkarak, ölüm cezasına hükümlüetmek yerine, devlet tarafından eğitilip ıslah
edilmesi yönünde karar vermesi ile gerçekleşmiştir. Büyük tartışmalardan sonra 1595’te
Klarissen Manastırının bir kısmı erkekler için Amsterdam Cezaevi olarak
oluşturulmuş ve bu cezaevinin amacının suç işlemiş kabiliyetsiz gençleri,
çalışma yeteneği olan dilencileri, serseri ve avareleri, dürüst, Tanrı’dan
korkan insanlar olarak yetiştirmek ve böylece hükümlünün topluma yeniden
kazandırılmasını mümkün kılmak olarak belirlenmişti[lvii]. İlk
cezaevinin ortaya çıkışının ardından Avrupa’ya cezaevleri hızla yayıldı.
1786’ya gelindiğinde Almanya’da en az 60 cezaevi bulunuyordu[lviii]. Toplumlar
ve devletler nezdinde kabul görmekle birlikte , Avrupa’da uzun süren savaşlar
ve ekonomik dalgalanmalar nedeniyle cezaevlerinde yaşam şartları oldukça zorlaştı.
Bu sorunların doğuşunda cezaevlerine suçluların yanında deliler ve serserilerin
de doldurulması ile meydana gelen kalabalıklaşma da etkili olmuştu. Cezaevlerinin
kuruluş amacı suçluların ıslah iken şartların ağırlığı hükümlüler için
inanılmaz acı verici bir hal almıştı[lix]. Hatta
kimi yazarlar cezaevlerinin suçlunun ıslahından öte suç doğuran yerler olduğunu
ve cezaevlerine güvenilemeyeceğini ifade etmişlerdir[lx]. Cezaevlerindeki
geriye gidiş başarısızlıkla sonuçlanan bölgesel reform gayretlerine rağmen 19.
yüzyıla kadar devam etti. Bu gerilemenin sebepleri arasında 17 ve 18. yüzyılda ortaya çıkan
Merkantilizmin etkisi hissedilmektedir. O dönemde cezaevlerindeki hükümlüler ve
serseriler ucuz işgücü olarak görülmüş, kimi Prenslikler yönetemedikleri
cezaevlerini, hükümlüleri çalıştırmaları karşılığında özel işletmelere
kiralamışlardı[lxi].
Avrupa’da
cezaevlerinin büyük çoğunluğunda görülen olumsuzluklara rağmen, Amsterdam
cezaevi temizlik, düzen ve disiplinini muhafaza etmiş, Floransa’da kurulan bir
çocuk cezaevi, Roma’da kurulan bir genç cezaevi ile Gent’de kurulan cezaevleri
ıslah düşüncesine hizmet edecek şekilde işleyebilmişti[lxii].
Cezaevlerinin
sorunlarını tespit etme, iyi uygulama örneklerini ortaya çıkarma ve günümüz Penoloji
ilminin muhtaç olduğu bilgiyi oluşturma konusunda en önemli isim Bedford
yargıcı olan John Howard gösterilmektedir. Howard, kendisi de bir dönem savaş
esiri olarak bulunduğu, cezaevlerinin düzelmesi konusundaki gönüllü idi ve bunu
kendisine görev olarak kabul etmişti. Howard cezaevlerinin durumunu ve bu
konuda yapılması gereken düzenlemeleri belirlemek amacıyla 12 yıl boyunca
Avrupa kıtasında 42.000 km.’lik bir yolculuk yapmış, Rusya’da dahil olmak üzere
perçok ülkedeki ceza ve infaz sistemlerini incelemiştir[lxiii].
Gezilerinin sonucunda elde ettiği bilgilere göre Roma’da bulunan gençlik
cezaevini ve Gent cezaevini iyi cezaevi olarak bulmuştu. 1777’de “Hapishanelerin
Hali” adlı eserinde izlenimlerini ve ulaştığı bilgileri kamuoyu ile
paylaşmıştır.Howard’ın sözleri ve fikirleri hala yaşamakta ve penoloji
eserlerinde tekrar edilmektedir. “Mahpusu ıslah etmeden evvel olduğundan daha
fazla bozulmasına mani olmak lazımdır” sözü ona ait olup penolojinin temelini
oluşturmaktadır. Beccaria’nın ceza hukukundaki çığır açan etkisi ne ise
Howard’ın penoloji üzerindeki etkisi o ölçüdedir[lxiv]. Howard’ın
fikirleri İngiltere’den evvel Amerika’da uygulanmıştır. Filedelfiya’da 1787’de
kurulan ve bugün hala faaliyetlerini sürdüren, ilk cezaevi vakfı olma
hüviyetini koruyan “Filedelfiya Cezaevi Vakfı” Howard ile görüş alışverişinde
bulunmuş O’nun ve Avrupa’da cezaevi reform çalışmalarını yürütenlerin fikirlerinin
Amerika’da yayılmasını sağlamıştır[lxv]. Bu
fikirlerin etkisi ile Pensilvanya ve
Ouburn cezaevi sistemleri doğmuş, bu sistemlerin ilk model yapıları Amerika’da
inşa edilmiştir. Howard’dan sonra Penoloji’deki en önemli etkiye sahip ikinci
kişi olarak Dupectiqux gösterilmektedir. Dupectiqux cezaevlerinin ıslaha
yönelik oluşturulması, hücre sisteminin geliştirilmesi, hükümlülerin birbirlerinin
kötü etkilerinden uzak tutulması hususlarında büyük katkıları olmuştur.
Pensilvanya Cezaevi sisteminin geliştirilmesinde Dupectiqux’un fikirleri etkili
olmuştur[lxvi]. Howard
ve kendisini takip edenlerin gayretleri sonunda 1848’e kadar 11.000 hücreli, 54
yeni cezaevi yapılmasını sağlamıştır.
Penoloji,
cezaevi ve infaz biliminin adı olarak ilk kez Amerika’lı düşünür Francis Lieber
tarafından kullanılmıştır. Liber, 1834’de Tocqueville ile yaptığı yazışmalarda,
cezalandırma ve suç biliminin, ceza
sorumluluğunun tespiti, suçun ispatı konularından ayrı bir bilim dalı olarak
çalışılmasının gerektiğini ifade etmiştir. Bu bilim dalının adının ise “Penoloji” olması gerektiğini yazdığı, bir
kısım yazarlar tarafından ifade edilmektedir[lxvii].
19.
Yüzyılın sonlarında Almanya’da Walhberg ve Freundenthal’in hükümlü hakları ve
hükümlünün hukuki statüsü ile ilgili fikirleri öne çıkmıştır. Wahlberg,
hükümlülerin pek çok haklarının bulunduğu, Freundenthal ise hükümlünün devletin
keyfiliğine karşı korunması gerektiği ve hükümlünün beden ve ruh sağlığının
korunması, cezaevi şartlarının insanileştirilmesi konusunda devletin
yükümlülükleri bulunduğu, hükümlünün tahliye sonrası bakmakta yükümlü olduğu
yakınları bulunduğu ve tahliye sonrası için de hazırlanması gerektiği yönündeki
fikirleri ileri sürmüşlerdir[lxviii].
20.
yüzyıla gelindiğinde İngiltere’de Thomas Mathliesen köleliğe dönüşen hükümlüişçiliği,
cezaevlerinin şartlarının kötülüğü, reform ihtiyaçları hususlarında özellikle
1990’larda İngiltere’de yaşanan büyük cezaevi isyanında yayınladığı bildiriler
ve The Politics of Abollition ve Prison on Trial adlı eserlerinin Penoloji
ilminde büyük yankı uyandırdığı ifade edilmiştir[lxix]. Yine
aynı dönem Fransız sosyolog ve felsefecilerinden Michel Faucault “Cezaevinin
Doğuşu” adlı eserinde insanların acımasızca uygulanan bedensel cezalardan
kurtulması sürecini ortaya koyarken, bu kez de cezaevlerinin ruha olan yıkıcı
etkisine dikkat çekmiştir[lxx].
20.
yüzyılda cezanın özel önleme amacı yönündeki düşünce artık kabul görmüş,
hükümlünün ıslahı ve topluma yeniden kazandırılması yönündeki çabalar öne
çıkmıştır[lxxi]. 1955
yılına gelindiğinde Cenevre’de toplanan Suçların Önlenmesi ve Suçluların Islahı
üzerine Birinci Birleşmiş Milletler Konferansı tarafından kabul edilen daha
sonra Ekonomik ve Sosyal Konsey tarafından 31 Temmuz 1957 tarihli ve 663 C
(XXIV) sayılı ile 13 Mayıs 1977 tarihli ve 2076 (LXII) sayılı Kararlarıyla
onaylanan Mahpusların Islahı İçin Asgari
Standart Kuralları ile Avrupa
Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından 12 Şubat 1987 tarihinde kabul edilen Avrupa Cezaevi Kuralları başlıklı 87/3 nolu tavsiye kararının
kabulü neticesinde infazın amacı,
cezaevi yönetim ilkeleri, hükümlü ve tutukluların hakları artık uluslararası
sözleşmelerle korunur hale gelmiştir.
1970’li
yıllara kadar yasa koyucular ve
hükümetler cezaevlerini yöneticilere terk etmiş ve onların inisiyatifi
ile idare edilmesi gereken yerler olarak görmüşler ancak cezaevi
yönetimlerindeki bozulma, insan hakları ihlalleri, kalabalıklaşma ve geri dönüş
oranlarındaki artış cezaevlerine bakış açısını değiştirmiş ve Penolojik bakış
açısı ile yönetim tarzının geliştirilmesi ve
cezaevlerinde şeffaflaşması sağlanmış, denetim mekanizmaları
güçlendirilmiştir[lxxii]. Dünya
genelinde 1970’li ve 1980’li yıllarda yaşanan bu değişimin Türkiye’de
etkilerinin görülmesi ancak acı bir tecrübenin yaşanması sonucunda olmuştur.
2000’li yıllara gelindiğinde Türkiye’de cezaevlerinin artık yönetilemez hale
geldiğinin fark edilmesi ve kabul edilmesi üzerine 19 Aralık 2000 tarihinde eş
zamanlı olarak 20 cezaevine yapılan ve “Hayata Dönüş Operasyonu” olarak
adlandırılan silahlı operasyonun ardından
bu yaşananların tekrarının önüne geçilmesi amacıyla cezaevlerinde ıslah
faaliyetlerine büyük önem verilmiş, ardından 2005 yılında yürürlüğe giren 5275
sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’da Penoloji
biliminin kazanımlarından büyük ölçüde faydalanılmış ve kanun gerekçesinde de
bu husus vurgulanmıştır.
Beccaria’dan
bu yana geçen süreci özetlemek gerekirse, Penolog’lar ilkin cezaevlerini
bedensel cezanın yerine ıslah sağlayabilecek yerler olarak gördüler, 19. yüzyılın
ilk yarısında cezaevlerindeki
kalabalıklaşma, koğuş sisteminin olumsuz etkileri ve cezaevlerinde bulunan hükümlülerin
ücretsiz ve hazır işçiler olarak görülmesi nedeniyle reform çalışmalarına
yanaşılmaması, sonucunda cezaevleri
suçlunun ıslahından ziyade kendi kültürü içinde suçlu üreten yerler olmuş ve
cezaevlerine olan inanç kaybolmuştu, 19.
Yüzyılın sonuna gelindiğinde ise reformcuların gayretleri ile hükümlülerin daha
güvenli, sağlıklı ve diğer hükümlülerden
etkilenmeyecek şekilde barındırılacakları tek kişilik hücrelerden oluşan cezaevi
tasarımları her yerde kendini göstermişti. 20. Yüzyılda ise hücre sisteminin hükümlünün
ruhunda meydana getirdiği müthiş tahribat fark edildi ve 1960’lardan bu yana
yasa çalışmalarında suç olmaktan çıkarma, cezasızlaştırma, toplum içinde infaz
ve denetimli serbestliğin güçlendirilmesine yönelme oldu[lxxiii]. Sonuç
olarak cezaevlerini her yönüyle iyileştirmek modern dünyanın bir yükümlülüğü
olmakla birlikte, bedeni cezalardan hürriyeti bağlayıcı cezalara geçiş insanlık
tarihinin en önemli adımlarından[lxxiv] olup
cezaevlerinin sürdürülebilirliğinin sağlanamamasının neticesi bedensel
cezaların tekrar gündeme gelebileceği kaygısı taşınmalıdır.
III. BİR BİLİM OLARAK PENOLOJİ
A. Penoloji Biliminin Çalışma Alanı
Bilim,
belli bir evreni kendine çalışma alanı seçen,
deneysel yöntemlere ve gerçekliğe dayanarak yasalar çıkarmaya çalışan düzenli
bilgi olarak tanımlanmaktadır[lxxv]. İnsan eylemlerini açıklama gayreti içinde olan bilimler,
sosyal bilimler çatısı altında toplanmaktadır. Hedefine insanı koyan bu
bilimler zamana, yere ve diğer değişkenlere göre farklılıklar gösteren öznesi
nedeniyle kesin doğrulara ulaşmakta zorlanan, özellikle zamanla toplumların
yapısında ve değerlerinde meydana gelen değişiklikler nedeniyle kesin ve kabul edilebilir bilgiler
ortaya koyamamaktadır[lxxvi]. Penoloji de sosyal bilimler içinde yer almaktadır[lxxvii]. Kriminoloji, viktimoloji gibi suç bilimleri içinde kendine
yer bulmuştur. Penoloji,
tüm suç bilimlerinde olduğu gibi toplumun güvenliğini sağlamayı temel amaç
edinmiştir[lxxviii].
Penoloji,
multidisipliner bir bilim dalı[lxxix] olup, suçu
ve suçluları tanıma ihtiyacı nedeniyle kriminoloji; bir insan olarak suçluyu
ruh dünyası ile birlikte tanıyabilmesi ve onu iyiye doğru ıslah edebilmesi için
psikoloji; suçlunun içinden geldiği,
suçluyu doğuran, ceza ve ıslah süreci tamamlandıktan sonra iade edileceği ve
ıslahın belli ölçüde içinde devam edeceği toplumun istek ve önceliklerini
bilebilmesi için sosyoloji; çocuk hükümlülerin eğitim ve ıslahının ne şekilde
yapılacağı yönünde bilgi edinmek için pedogoji; yetişkin hükümlülerin
eğitimlerini sağlamak ve bu konuda yöntemler geliştirmek için androgoji;
cezaevi yönetiminin etkinliğini, insan kaynaklarının verimliliği sağlayabilmesi
için yönetim bilimleri ile ilişkilidir ve onlarla etkileşim halindedir[lxxx].
Penolojinin diğer suç bilimlerinde
olduğu gibi öncelikli amacı toplumu suça ve suçluluğa karşı korumaktır. Bunu
suçluları ceza infaz sistemi içinde ıslah ederek yapacaktır. Dünya genelinde 10.2
milyondan[lxxxi] fazla insan cezaevlerinde bulunmaktadır. Cezaevi mevcudunun topluma
oranı x/100.000 şeklinde hesaplanmakta olup, bu oran Danimarka’da yüzbinde 73,
Norveç’de yüzbinde 72, İngiltere’de yüzbinde 148, Almanya’da yüzbinde 79,
Fransa’da yüzbinde 78 iken ülkemizde
yüzbinde 179 olup Avrupa ortalamasının
oldukça üstündedir[lxxxii].Ülkemizde
suç oranlarındaki artışın en belirgin yansımaları cezaevi mevcudundaki artışta
kendini göstermektedir. Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü
verilerine göre Türkiye'de 2005 yılında 55.870 olan tutuklu ve hükümlü sayısı
2015 yılı Şubat ayına gelindiğinde bu 10 yıllık zaman diliminde yaklaşık yüzde 300
oranında artışla 164.461’e yükselmiştir. Türkiye'de tutuklu ve hükümlü sayısı
2005 yılında 55.870, 2006'da 70.277, 2007'de 90.837, 2008'de 103.235, 2009'da
116.340, 2010'da 120.814, 2011'de 128.604, 2012'de 136.020, 2013'de 144.178,
2014 yılında 158.837, 2015 yılı şubat ayında 164.461’e yükselmiştir[lxxxiii].
Hal böyle iken cezaevlerinde tutulmakla birlikte ıslahı hedeflenen/hedeflenmesi
gereken büyük bir kitle ile karşı karşıya kalınmıştır. Cezaevine alınanların
sadece hürriyetinden mahrum bırakılarak cezalandırılmaları ile suç ve suçluluk
sorununun çözülebilmesinin mümkün görünmediği gibi salt cezalandırıcı bir yaklaşımın doğurabileceği daha büyük problemlerin önüne
geçilmesi de ancak penolojik bir bakış açısı ile mümkün olacaktır[lxxxiv].
Penolojinin, en önemli hedefi mükerrerliğin azaltılmasıdır. Suç oluşturan eylemin
gerçekleştirilmesi, yargılama sonucunda ceza tayini ve cezanın infazı üçlüsü doğrusal
bir çizgi üzerinde başlayıp bitmesi en önemli beklenti iken bu her zaman mümkün olmamakta kimi suçlular
tekrar suç işleyip bu süreci kısır döngüye dönüştürmektedir. Heinrich Mann’
“Cezanın amacı kötülüğün önlenmesidir; o, hiçbir zaman iyiliği özendirmeye
hizmet edemez” sözündeki derin anlama, Faucault’nun suç ile cezalandırma yöntemi arasında
karanlık bir ilişki olduğu yönündeki yaklaşımına rağmen, ceza ve ıslah
birbirinden oldukça uzak kavramlar iken
cezaevinde birleşebileceği ve hükümlünün ıslahı ile neticeleneceği
düşüncesi üçyüz yıldır hukukçu, filozof, sosyolog, psikolog ve tabii ki
penologları meşgul etmektedir. Penoloji, suçlu cezaevinde, kontrol altında ve
kötülük yapmaktan uzak tutulmakta iken ona aynı zamanda iyiliğin kazandırılması
yollarını aramaktadır. Hükümlü bu süreçte çok yönlü tanınmalı, onu mükerrerliğe
itebilecek unsurlar iyi tespit edilmelidir.
Penolojinin
suçlulukla mücadeledeki bir diğer görünümü suç maliyetlerinin düşürülmesidir. Suçla
mücadele, devletlerin varlık unsurlarından biri olup kamu kaynaklarının dikkat
çeken bir bölümü bu amaçla sarf edilmektedir. Suç ve ceza ilişkisinin en önemli
aktörlerinden biri suçlu ise diğeri mağdurdur. Suçun dar anlamda mağduru birey
iken geniş anlamda mağduru ise tüm kamudur. Böylesine geniş kapsamlı bir tehdidin
ve zararın karşısında suçun maliyetinin de hesap edilmesi gerekmektedir. Suçun
maliyetine ilişkin geniş kapsamlı ilk çalışmalardan biri olarak Dr. Eugen
Smith’in 1900’de Newyork National Prison Association’a sunduğu “The Cost of
Crime” adlı raporu gösterilmektedir[lxxxv]. Bu
raporda cezaevleri ve tutukevlerinin kurumsal maliyeti, çalınan, gaspedilen, yakılan veya başka türlü
zarar verilen malın değeri, suçluları yakalamak için yapılan soruşturma süreci
ve yargılama masrafları, mahrum kalınan karlar hesaba katıldığında dolaylı
maliyetlerle birlikte suçun yıllık toplam maliyetinin o dönem ülke bütçesindeki
yükünün tüm devlet bütçesinin üçte
birinden fazlasına tekabül ettiğini ortaya koymuştur[lxxxvi]. Türkiye’de
bu konuda geniş ölçekli ve rakamlarla ortaya konulan bir çalışmaya
rastlanılmamakla birlikte suç ve suçlulukla mücadale ile doğrudan ilişkili
kurumların bütçeden aldığı paylar suçun maliyeti konusunda fikir
verebilecektir. Buna göre 6583 sayılı 2015 yılı Bütçe Kanunu’na göre, Adalet Bakanlığı 8.628.648.000 TL, İçişleri
Bakanlığı 3.898.467.000 TL, Yargıtay 162.967.000 TL, Jandarma Genel Komutanlığı
6.489.530.000 TL, Emniyet Genel Müdürlüğü 17.623.719.000 TL, Sahil Güvenlik
Komutanlığı 506.226.000 TL, Ceza İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları
Kurumu 905.250.000 TL olmak üzere toplam 38.214.807.000 TL tutarında pay almıştır[lxxxvii]. Suçun maliyetinin
hesabında, suçlu, mağdur, mağdurun ailesi, sigorta giderleri, ailevi giderler,
karşılaşılan zararlar, mahrum kalınan karlar, sağlık giderleri, eğitimden
mahrum kalma giderleri, kamunun vergi kaygı, insan kaynakları kaybı gibi
oldukça geniş bir perspektifte ele alınmakta[lxxxviii] olup, tüm bu unsurlar da hesaba katıldığında
suçun Türkiye bütçesindeki yükü ortaya çıkarılabilecektir. Penoloji, suç ve
suçlulukla mücadele ederken kendisine belirlediği mükerrerliği önleme, suçlunun
ıslahı ile yeni suç ve suçlular türemesinin önüne geçme çalışmaları ile suç
maliyetinin düşürülmesine çok önemli bir fonksiyon eda etmektedir.
B.
Penolojinin Diğer Bilimlerle İlişkisi
1. Kriminoloji
Kriminoloji, suçun
açıklamasını yapan, suçlu davranışın nedenlerini inceleyen, suçun önlenmesi ve
suçlulukla mücadele ile ilgilenen bilim dalıdır. Kimi yazarlar, penolojiyi
kriminolojinin içinde veya ona yardımcı bir bilim olarak görmekte iken,
diğerleri müstakil olarak değerlendirilmektedir[lxxxix].
Penoloji bilim
suçluların cezalandırılması ve ıslahı üzerinde çalışmakta iken, kriminolojinin
suçlu ve suç hakkında elde ettiği bilgilerden yararlanmaktadır. Bir penologun
ençok ihtiyaç duyduğu şey olan suçluyu tanıma konusundaki verileri kriminoloji
biliminden elde etmektedir.
2. Psikoloji
Psikoloji, insanı
davranışları ve zihinsel süreçleri ile birlikte bunların altında yatan
nedenleri inceleyen bilim dalıdır.
Penolojinin bir insan olarak
hükümlüyü tanıma ve iyileştirme konusundaki ihtiyacını psikoloji
karşılamaktadır. Islah süreci büyük ölçüde psikoloji biliminin verilerine göre
şekillenmektedir.
3. Sosyoloji
Sosyoloji, toplum
bilimi olup, toplum ve insanın etkileşimi üzerinde çalışan bir bilim dalıdır. Suç
ve suçlulukla mücadele toplumun en önemli problemlerinden bu sebeple Penoloji
bilimine katkı sağlayan bir kısım düşünür sosyologdur. Penoloji, toplumun
beklentileri, değerleri ve suça karşı korunması gibi pek çok konuda Sosyoloji ile
etkileşim halindedir.
4.Eğitim Bilimleri
Eğitim bilimleri
arasında özellikle Androgoji ve Pedogoji, Penoloji ile ilişki içindedir. Androgoji,
yetişkin eğitim bilimidir. Yetişkinlerin eğitimine ilişkin ilkeler ve
yöntemlere bu bilim çerçevesinde çalışılmaktadır[xc]. Ceza infaz sistemine dahil olan hükümlülerin büyük
çoğunluğu yetişkindir. Eğitim suçluların ıslahı için en önemli aktör olarak
görülmektedir. Penoloji yetişkin hükümlülerin ıslahı için uygulanması gereken
eğitim programlarının tespiti, yeni programların geliştirilmesi hususlarında
androgoji ilminin verilerine muhtaç olup birlikte çalışmaktadırlar. Pedogoji ise, çocuklarda "eğitim bilim ve
teorisi" anlamına gelmektedir. Çocuklarda öğrenme, öğrenme problemleri,
öğrenme yöntemleri, uygulanan öğrenme tekniklerine ilişkin ölçme değerlendirme
hususları Pedagoji kapsamındadır[xci]. Çocuk suçluluğu üzerine hassasiyetle eğilinmesi gereken
hususlardan olup Penoloji suça sürüklenmiş çocukların ıslahı, eğitim
eksiklerinin tamamlanması, cezaevinde bulunan çocuklara yönelik yeni eğitim
teknikleri geliştirilmesi ve uygulanması hususlarında Pedogojiden faydalanmaktadır.
5.Yönetim Bilimleri
Cezaevleri kurumsal bir
kimlik taşımaktadır. Cezaevinde güvenlik, eğitim, sağlık, insan kaynakları
yönetimi, iş yurdu üzerinden yürütülen ticari faaliyetler bir bütün olarak
değerlendirildiğinde yönetim bilimleri ile ilişkide olduğu ortadadır.
C. Penoloji Biliminin Çalışma
Usulü
Penoloji, hükümlüyü müstakil bir
birey olarak görür, cezalandırma ve ıslahta bireyselleştirmeyi hedefler. Penoloji
cezalandırma hususundaki çalışmalarını daha
insancıl ve ıslaha elverişli sistemlerin oluşturulması üzerinde sürdürür. Penolojik
bakış açısına göre kurumsal ıslah faaliyetleri de önem taşımakla birlikte,
günümüzde toptancı bir bakış açısı reddedilmektedir. Bu açıdan hükümlülerin
cinsiyet, suç grupları, risk ve ihtiyaçlarına göre sınıflandırılmasına özel
önem verilmektedir. Tutuklular ve hükümlüler, yetişkinler ve çocuklar, kadınlar
ve erkeklerin risk ve ihtiyaçları farklı olacağı için buna göre bir eğitim ve
iyileştirme modelleri geliştirilmektedir. Penoloji bilimi bir suç nedeniyle cezalandırılan
kişiye tıpkı grip veya nezle gibi bir hastalığa düçar olmuş ve iyileştirilmesi
gereken bir vaka nazarı ile bakmaktadır[xcii]. Penoloji, suçluyu ıslah ederken,
tanıma, iyileştirme ve koruma yöntemlerini kullanmaktadır[xciii].
1.
Tanıma
Hükümlünün
kimlik kartındaki veya mahkeme kararlarında yer alan bilgilerinden öte kim
olduğu, toplumla ve yasalarla çatışmasının altında yatan, müdahalelerle
iyileştirilebilecek özelliklerinin neler olduğu penolojinin ilk konusu olan
tanımayı oluşturmaktadır. Hükümlünün ıslahı hususunda ilk aşama onu ruh
dünyası, çevresi, ilişkileri ve geçmişi
ile tanınması olup, tanımadan ıslah mümkün değildir[xciv]. Bir bedende yaşayan Mr. Hide ile Dr. Ceykıl’ın
aynı bedende iyileştirilmesi zorunluluğu karşısında Penologun en önemli aracı
muhatabını iyi tanıyabilmesidir.
Pozitivizmin
ile suçluyu tanımaya ilişkin neden-sonuç odaklı çalışmalar Kriminoloji ve Penolojinin
temelini oluşturmaktadır. Kişinin neden suç işlediği yönündeki çalışmaların
ilki ve en bilineni Lombroso’nun “Suçlu İnsan” adlı eseridir. O günden bu yana
yapılan çalışmalar suçluyu ve suçluluğu çok yönlü tanıma fırsatı vermiştir. Suçluluğun
sebeplerini iki temel başlıkta toplamak gerekirse bunlardan birincisi suçlunun
bizzat kendisi ile ilgili sebepler diğeri ise çevresi ile ilgili sebeplerdir.
Kendisi ile ilgili sebepler, suçlunun biyolojik genetik özellikleri, karakter
özellikleri, ruh sağlığı sorunları ile alkol ve uyuşturucu madde kullanım
durumudur. Suçluluğa etken olarak
çevresel faktörler olarak aile yapısı ve ailevi ilişkiler, yaşanılan çevre ve
yaşam tarzı, arkadaş grubu, kent yaşamı ve göç sayılabilmektedir. İyi bir tanıma ve teşhis uygulaması
neticesinde geliştirilen ıslah ve tedavi yöntemlerinin, tekrar suç işleme oranı
en üst düzeyde olan hükümlülere uygulandığında en iyi sonuçların alındığı
gözlemlenmiştir[xcv].
Hükümlünün
tanınması cezaevine ilk kabulü aşamasında gerçekleşmektedir. İyi
yapılandırılmış ölçekler, suç ve cezaevi geçmişine ilişkin resmi bilgiler onun
tanınmasına imkan sağlayacaktır. Tanıma, tüm hükümlülük süresinin yol
haritasının belirlenmesinde esas alınmakta, sağlık problemlerine ilişkin
alınması gereken tedbirler, hangi infaz rejimine tabi tutulacağı, kendisi için
nasıl bir ıslah programı hazırlanacağına ilişkin tüm süreç tanıma aşamasında
elde edilen bilgilere göre yapılandırılmaktadır.
Dünya
genelinde hükümlüyü tanımaya yönelik geliştirilen ölçeklerde sübjektiflikten ziyade objektif ölçeklerin oluşturulmasına gayret
edilmektedir[xcvi]. Hükümlünün
cezaevine gelişinde kendisi ile ilgili sadece mahkumiyet hükmünde yer alan suçu
işleyiş şekli, kastın yoğunluğu gibi çok da açık olmayan ifadelerin yanında,
hükümlüyü tanımaya yardımcı olabilecek tamamlayıcı bilgilere ulaşılması,
ayrıntılı bir özgeçmiş bilgisi ve geçmişte hükümlü ile ilgili alınmış
notların değerlendirilmesinin hükümlünün
risklerini daha net ortaya koyabileceği gibi bu verileri yorumlayacak kişinin
de ilmi yeterlilik seviyesi hükümlü hakkında konulan teşhisin güvenilirliği
artacaktır[xcvii].
Hükümlünün
tanınması hususunda, İngiltere’de Offender
Management System Assessment Tool (OASys)[xcviii], Çek Cumhuriyet’inde SAPRO[xcix], Kanada’da Offender Intake Assessment (OIA) ve Statistical
Information on Recidivism (SIR)[c] gibi pekçok hükümlü tanıma ölçeği
uygulanmaktadır. Türkiye’de de hükümlülerin tanınması hususunda Bireyselleştirilmiş İyileştirme Sistemi
(BİSİS) geliştirilmiştir.
Hükümlüler
için uygulanacak risk değerlendirme esaslı tanıma sistemi araçları olan
ölçeklerin şu özellikleri taşıması gerekmektedir: a) Cezaevi hükümlü profiline
ve popülasyonuna uygun olmalıdır, b) Bağımsız ve tarafsız kişiler tarafından hazırlanmış,
güvenilirliği ve geçerliliği test edilmiş olmalıdır, c) Objektif olarak test
edilmiş ve kabul edilmiş statik ve dinamik faktörleri içermelidir, d) Uygulayıcıların
akademik seviyesine uygun olmalıdır, e) Hiçbir ölçeğin mükemmel olamayacağı ve
kesin doğruyu ortaya çıkaramayacağından hareketle, kullanılacak ölçek klinik
verilere göre risk seviyesini değiştirmeye elverişli olmalıdır. f) Ölçek, bir
işe yaradığı, birşeyleri ölçtüğü yönünde ölçeği uygulayanlar, hükümlüler ve bu
ölçeklerden elde edilen verileri infaz aşamasında kararlarına esas alan
hakimler açısından bir inandırıcı olmalıdır[ci].
Hükümlüyü
etraflıca tanımaya ve risklerini tespit etmeye yönelik geliştirilen ölçeklerin kullanılması
ile a) Cezaevinin kurumsal objektif güvenlik tedbirlerine uygun bir şekilde
hükümlünün sınıflandırmasının ve kurum içi yönlendirmesinin yapılabilmesine
olanak sağlayan bilgilere ulaşılabilecektir, b) Hükümlünün kendine ve
başkalarına zarar verme ihtimalinin ortaya konulması ile gerekli tedbirlerin
alınması imkanı kurum idaresine verilmiş olacaktır, c) Sağlık veya başka bir
konuyla ilgili özel ihtiyaçların öğrenilmesi sayesinde infazın
bireyselleştirilmesinde sonradan ortaya çıkabilecek mağduriyetlerin giderilmesi
sağlanacaktır, d) Salıverilme sonrası için yapılacak olan topluma kazandırma
planının hükümlünün cezaevine kabulünden itibaren hazırlanması imkanı elde
edilmiş olacaktır[cii].
Hükümlünün
tanınması hususunda 1955’te Cenevre’de toplanan Suçların Önlenmesi ve Suçluların
Islahı üzerine Birinci Birleşmiş Milletler Mahpusların
Islahı İçin Asgari Standart Kuralları ile Avrupa Cezaevi Kurallarında hükümlünün
tanınması öncelikle ele alınmış, infaz rejiminin tespiti, hükümlülerin
sınıflandırılması, eğitim ve sağlık alanındaki ihtiyaçlarının tespiti gibi
hususlar hep hükümlünün tanınmasına bağlı tutulmuştur. Türkiye’de hükümlülerin tanınması
hususunda 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun (CGTİHK) hükümlülerin kişisel özellikleri,
bedensel, aklî ve sağlık durumları, suç işlemeden önceki yaşamları, sosyal
çevre ve ilişkileri, sanat ve meslek faaliyetleri, ahlâkî eğilimleri, suça
bakış açıları, hükümlülük süreleri ve suç türleri belirlenerek, durumlarına uygun
infaz kurumlarına ayrılmaları ve bunlara göre saptanacak infaz ve iyileştirme
rejimi; gözlem, inceleme ve değerlendirme yöntemiyle çalışan gözlem ve
sınıflandırma merkezlerinde veya kapalı ceza infaz kurumlarının bu hizmete
ayrılan bölümlerinde yapılacağını hükme bağlamıştır (md.13, 23)[ciii].
CGTİHK’na
göre hükümlünün tanınmasına ilişkin bilgiler,
Gözlem ve Sınıflandırma Merkezleri Yönetmeliği ile oluşturulan Gözlem ve
Sınıflandırma Formu vasıtasıyla elde edilmiştir. Gözlem ve sınıflandırma
formlarında yer alan bilgilerin güncellenememesi, formların fiziki doldurulması
ve dosyasında muhafaza edilmesi nedeniyle yeniden suç işleyerek cezaevine
alınan hükümlülerin eski bilgilerine
ulaşılamaması bu formlardaki soruların hükümlüyü geniş çaplı olarak
tanımaya imkan vermemesi, UYAP’ta saklanan bölümlerin metin formatında olması
ve istatistiki çalışmalara olanak tanımaması, gelişen teknik imkanlar UYAP
sisteminin sağladığı olanaklar, bilgi ve insan kaynaklarındaki gelişim Bireyselleştirilmiş
İyileştirme Sistemi (BİSİS)’ni doğurmuştur. BİSİS milli bir hükümlü iyileştirme
sistemi olup, Penoloji biliminin tanıma, iyileştirme ve koruma müesseselerinin
ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde oluşturulmuştur.
BİSİS, hükümlü
ile ilgili tanıma (md23), sınıflandırma (md. 24) , disiplin (md 37 vd.),
ödüllendirme (md51), eğitim ve
iyileştirme programlarının oluşturulması (md.73), eğitim ve öğrenim ihtiyacının
karşılaması (md.75, 76), sağlık ihtiyaçlarının tespiti ve acil önlemlerin alınması) (md.79)
, koşullu salıvermede iyi halliliğin saptanması (md. 89), salıverme
öncesi önlemlerin alınması (md.90), hükümlünün açık cezaevlerine ayrılması (md
14), infazın denetimli serbestlikte devamına karar verilmesi (md 105/A) gibi CGTİHK’nun
birçok müessesinin ihtiyaç duyduğu bilgi
ve veri ihtiyacını karşılamaktadır.
BİSİS’in
hükümlünün, md.23’te belirtilen şekilde tanınmasına olanak verecek tarzda
oluşturulan ölçeği Araştırma Değerlendirme Formu (ARDEF)[civ]’dur. Bu
formların geçerlilik ve güvenilirliği test edilmiştir[cv].ARDEF’in
oluşturulması süreci çocuk hükümlülerin tanınması ve onlara yönelik ıslah sisteminin
geliştirilmesini amaçlanması ile başlamıştır. ARDEF toplam 89 risk değişkeni ve
183 sorudan oluşmaktadır. Risk değişkenleri, Suç Öyküsü, Yaşadığı Yer, Aile
Özellikleri ve Ailevi İlişkiler, Madde Kullanımı, Eğitim ve Çalışma, Yaşam
Tarzı, Ekonomik Koşullar, Ruhsal Durum, Düşünce ve Davranışlar ve Tutum olmak
üzere 10 alt bölüm’den oluşmakta olup bu alt bölümler dışında yer alan Genel
Bilgi bölümünde sosyodemografik özellikler, genel sağlık ve intihar taraması
ile ilgili bilgiler sorgulanmaktadır. Sorular
kendi içesinde birbirlerini kontrol etmekte, çelişkiler ortaya
konulabilmektedir. Ölçekte yer alan genel bilgiler dışındaki tüm bölümlerden
elde edilen toplam puan suç işleme riskini ortaya çıkarmaktadır. Ölçeğin içinden
seçilen sorulardan hükümlünün öfke durumu, zarar verme, zarar görme, kurallara
uymama, kiriminalite eğilimi ve güvenli davranış riskleri ortaya
çıkarılabilmektedir[cvi].
ARDEF’te
çocuk hükümlülere sorulan sorular arasında, suç öyküsünü ortaya çıkarmaya
yönelik olarak, önceden işlediği suçların niteliği, suç geçmişi, karakol veya
cezaevi tecrübesi; yaşadığı ortam ile ilgili olarak, yaşadığı evin özellikleri,
yaşadığı bölgede uyuşturucu kullananların olup olmadığı, ailesi, kendisi veya
arkadaşları ile birlikte kalıp kalmadığı; aile ile ilgili olarak, anne baba
birlikteliği, anne baba sağ olup olmadığı,
kardeş sayısı, kendine özel oda, ders çalışma ortamı olup olmadığı,
ailede suç işleyen olup olmadığı, ailede alkol madde kullanımı, aileden
cezaevinde kimsenin olup olmadığı; alkol madde kullanım geçmişi ile ilgili
olarak, her bir uyuşturucu madde ile ilgili ayrı kullanım geçmişi soruları,
alkol kullanım geçmişi soruları; eğitim geçmişi ile ilgili olarak, okul başarısı, okula devam edip etmediği,
okulda disiplin cezası alıp almadığı; iş ve meslek geçmişi ile ilgili olarak,
herhangi bir işte çalışıp çalışmadığı, mesleki eğitim alıp almadığı; yaşam
tarzı ile ilgili olarak, arkadaş çevresinde alkol ve madde kullanım durumu,
arkadaşlarından kanunla ihtilafa düşenler olup olmadığı, ailesinin izin
vermemesine rağmen geceyi dışarda geçirip
geçirmediği, hobileri; ekonomik durumu ile ilgili olarak, aile gelir düzeyi,
çalışarak ailesine katkı sağlamak zorunda olup olmadığı, kendi gelirini kendisi
sağlamak zorunda olup olmadığı; davranış durumu ile ilgili olarak, öfke kontrol
sorunu, kurallara uyma sorunu, arkadaş gruplarındaki pozisyonu, değişime açık
olup olmadığı gibi pek çok soru yer almaktadır. Görüldüğü üzere bu sorular hükümlüyü
çok yönlü tanımayı sağlayacak niteliktedir.
2. Islah
Cezalandırmanın
bizzat kendisinin ıslah edici bir kudrete sahip olduğuna yönelik inanç günümüzde
de varlığını sürdürmekle birlikte, suçluların ıslah da edilebileceği artık
bilimsel olarak kabul görmüştür. Islah, kavram olarak terbiye etmek olarak
kabul edilmektedir. Bir suçlunun gerçek
anlamda ıslahı, onu otomatik, her emre itaate programlanmış bir varlık olmaktan
çıkarıp, ona düşüncesini, iradesini ve bütün psikolojik varlığını iyi bir
şekilde kullanmak yeterliliğini vererek, onu ikna ile mümkündür[cvii]. Suçluların
ıslahının gayeleri suçlulara sorumluluk duygusunu kazandırmak, toplumun
istediği insan modeline uygun psikolojik şekli vermektir. Hükümlü, ıslah
yönelik çalışmalara, ve cezaevi personelinin bu konudaki gayretlerine karşı,
yaradılışından gelen unsurlarla direnç gösterebilecektir. Hükümlünün iç direnci
ne kadar kuvvetli olursa olsun onun ıslah imkanını ortadan kaldıramayacağı
bilinmeli, bu zorluk üstesinden gelinmesi mümkün olan bir zorluk olup imkansız
olarak görülmemeli, suçluyu ıslah edecek yöntemlerin yaratılması beklenmemeli
onlar bulunmalıdır[cviii]. Cezaevindeki
ıslah faaliyetlerinin başarısı filantropist eğitimcilerin çalışmaları ve
kurumsal olarak ıslaha destek verilmesi ile mümkündür[cix]. Bu
kapsamda cezaevlerinde hükümlülerin ıslahına yönelik çalışmaları iki başlık
altında toplayacağız bunlardan birincisi ıslah edici ortam, ikincisi ise ıslaha
yönelik çalışmalar.
a.
Islah Edici Ortam
Islah
edici ortam iki yönlü değerlendirilmektedir. Bunlar, hükümlünün suçluluktan arınmasına imkan
sağlayacak sosyal ortam ve cezaevlerinin fiziki yapısının ıslaha elverişliliğidir.
aa. Islah Edici
Sosyal Ortamın Oluşturulması: Sınıflandırma
Islah
edici ortamın ilk unsuru hiç şüphesiz hükümlülerin birbirlerine olumsuz
etkilerini azaltacak şekilde cezaevi içinde sınıflandırılmalarıdır.
Sınıflandırma ile, mahkumlara yönelik
yürütülecek olan ıslah çalışmalarında hedef kitlenin bir bütün olarak
oluşturulması, hükümlülerin yeni suçları öğrenmelerinin önüne geçilmesi ve
cezaevinin kurumsal güvenliğinin sağlanması da hedeflenmektedir.
Sınıflandırma
cezanın çektirileceği cezaevi türünün belirlenmesinden öte, hükümlülerin
cinsiyetleri, suç türleri, hükümlülük
süreleri, yaşları, akli ve bedensel durumları ile örgütlü suçlarda olduğu gibi
suç işleme şekillerini de içine alan oldukça ayrıntılı bir tasnif faaliyetidir[cx]. “Başarının
sırrı tasniftir” önermesi, cezaevlerinin ıslah kurumlarına dönüşmesinde temel
prensiplerden biri olarak kabul edilmektedir. Sınıflandırma artık kadın ve
çocuklar ile yetişkin erkeklerin yine örgütlü suçlar ile adi suçtan hükümlüolanların
ayrı ayrı barındırıldığı müstakil cezaevleri oluşmasına netice vermiş,
böylelikle bir yandan kurumsal güvenlik sağlanırken öte yandan ıslah hedeflerine
ulaşmak da daha realize edilmiştir.
bb. Islaha
Elverişli Fiziki Ortam
Cezaevleri,
genel önleme ve özel önlemeyi sağlamaya hizmet edecek şekilde
tasarlanmalıdırlar. Genel önleme ile bir bütün olarak toplumun, özel önleme ile
hükümlünün suça karşı korunması hedeflenmiştir[cxi]. Dünya
üzerinde hükümlünün ıslahına imkan verecek ideal modelde bir cezaevinin varlığından
söz edilemez, bunun sebebi her geçen günün yeni imkanlar sunması ve bir
öncekinin eski ve demode olarak kabul edilmesidir. Bu çalışmada, günümüzde her
ne kadar varlıklarını tam olarak sürdürmeseler de kendilerinden sonraki cezaevi
mimarisine ve infaz sistemlerine büyük ölçüde örneklik teşkil eden Pensilvanya, Auburn ve İngiliz-İrlanda
Kademeli Geçiş Sistemi üzerinde durulacaktır.
Pensilvanya
sistemi cezaevleri, ölüm cezasından kurtulanların tutulduğu, tek kişilik
hücrelerden oluşan cezaevi mimarisine sahip oldukça büyük cezaevleriydi. Bu
şekilde tasarlanmasında hükümlü ıslahı hedeflenmişti. Hükümlü kendi ile başbaşa
kalacak ve bu yolla Tanrı ile barışıp arınacaktı. Amaç hükümlünün ıslahı idi
ancak hükümlü ölene veya delirene kadar hücresinde tek başına tutuluyordu,
böylesi ağır bir tecrid insan ruhuna büyük acılar çektirdiği için
eleştirilmiştir[cxii].
Auburn
sistemi, bu cezaevi sistemi yine hükümlünün tek başına hücrede tutulması
üzerine kurulu olmakla birlikte, gün içinde hükümlüler atölyelere yemeğe toplu
çıkıyorlardı. Bununla birlikte hükümlülerin birbirleri ile konuşmaları
kesinlikle yasaktı ve çok sert bir şekilde cezalandırılıyordu[cxiii]. Günümüzde
Amerika Birleşik Devletleri, Rusya gibi ülkelerde yüksek tehlikelilik gösteren hükümlülerin
tutulduğu cezaevleri sayılmazsa artık dünyada hükümlülüğünün tamamı veya büyük
bir kısmının hücrede çektirildiği cezaevi sistemi terk edilmiştir.
İngiliz-İrlanda
Kademeli Geçiş Sistemi, hükümlü cezasının ilk aşamasında 8-9 ay hücrede tek
başına, oldukça kötü kıyafetlerle tutulur ve
yalnız bitkisel gıdalarla beslenirdi. Bu sürenin sonucunda, iyi halli
olması halinde hükümlü gündüzleri
çalışma hakkı elde ederdi. Çalışma kendi içinde 4 kademeli olarak
uygulanır, son kademeye geldiğinde, istediği yiyeceği alabilme, ücret alabilme
ve izin kullanma hakkını elde eder, en sonunda ise yarı serbestlik olarak
adlandırılan bir kademeyi de başarı ile atlattıktan sonra tahliye edilirdi. Bu sistemin ilk
uygulandığı dönemi gözlemleme şansı elde eden
Lombroso bu sistemin devletin
masrafını, hükümlünün tembelliğin azalttığını, suçlu sayısını da düşürdüğünü
ifade etmiştir[cxiv].
İngiliz
kademeli sistemi, 1840 ve devamında Pensilvanya
ve Auburn sistemlerinin inşaa tarzlarının olumlu yanları alınarak, ıslah
yöntemi ile ilgili sakıncalarının kaldırılması üzerine kurulmuştur. Kademeli
sistem, hükümlünün iyi halli, kurallara itaatli olmasına göre, hak kazanım ve kaybı üzerine kurulu olduğundan
cezaevi içi disiplini sağlamakta kolaylaşmıştır. Bu sistemin uygulanmasında
hükümlü ilkin 18 ay boyunca cezaevinin korkutucu yönünü hissedebileceği bir
hücrede tutulurdu. Sonra bir İngiliz kolonisine gönderilir oradaki
çalışmalarının ardından tahliye edilirdi. 18 aylık süreçteki iyi halliliğine
göre Avustralya’da ki İngiliz konolisine gönderilirken hükümlülere 1.2.3.
derece şeklinde notlar verilir bunlar gittikleri yerlerin iyi veya kötü
olmasını, orada evlenip mülk edinme hakkına sahip olup olmama gibi imkanlar
sağlardı. Hükümlülere sürekli not verilir ve düzenli olarak takipleri yapılırdı[cxv].
Bugün
dünya genelinde hükümlüler hücre, oda veya ünite (koğuş) sistemi ile
barındırılmakla birlikte, genel olarak İngiliz-İrlanda sistemlerinde olduğu
gibi kameli geçiş sistemine tabi tutulmaktadır. İnfaz öncelikle kapalı cezaevinde
başlamakta, zamanla yarı açık ve açık cezaevine geçilmekte buradan sonra da
şartlı tahliye veya denetimli serbestlikle tahliyeler yapılmaktadır. Tüm geçiş
aşamalarında belli asgari sürelere riayet edilmekte ve onların bu hakkı elde
edebilmeleri için iyi halli olmaları gerekmektedir. İyi halli olma niteliğini
kaybeden hükümlü, daha ağır şartlar taşıyan bir önceki kademeye
gönderilmektedir. Kimi ülkelerde her kademenin içinde de ara kademeler
bulunmakta, kapalı cezaevinde iken iç hizmetlerde çalışarak para kazanmak,
televizyon, buz dolabı kullanma, aile görüş hakkı gibi hakları elde edebilmek
iyi halli olmaya ve belli ıslah programlarına riayete bağlanmıştır. Bu ara
kademelerde de hükümlüler cezaevinin her kademeye mahsus bölümünde cezalarını
çekmektedir. Kademeli sistem, hükümlünün otokontrol sistemine hitap etmekte
olup hükümlü kendini iyi olmaya zorlanmakta, iyi ve olumlu davranışlarının
ödül, aksi davranışlarının ise hak kaybına netice vereceği bilinci uygulamalı
olarak kendisinde yerleştirilmeyi hedeflemektedir.
Türkiye’de
cezaevleri inşaa tarih ve tarzlarına göre alfabedeki harflere göre A Tipi, K1
Tipi, L Tipi, T Tipi, F Tipi gibi modellenmekle birlikte bu cezaevleri
birbirlerine çok benzemektedir. Türk cezaevi mimarisinin karakteristik
özelliği, tek ve iki katlı üniteler (koğuş) ile bu ünitelerin havalandırma
boşluklarının yan yana diziminden oluşmaktadır. Türkiye’de Avrupa, Amerika ve
Rusya gibi ülkelerde karşılaşılan tamamı
tek kişilik ünitelerden oluşan herhangi bir cezevi modeli yoktur[cxvi]. Küçük
bir ilçedeki 40 kişilik K1 Tipi cezaevinin de 1600 kişilik L Tipi cezaevinin de
inşaa tarzı birbirine çok benzemektedir. Aralarındaki tek fark ünite ve
havalandırma sayısı ile yatakhane ve ortak kullanım alanlarının tek veya iki
katlı olup olmamasıdır. Yeni cezaevlerinin öne çıkan özelliği, ıslahın
sağlanmasına hizmet etmek amacıyla oluşturulan, eğitim, spor, psiko-sosyal
faaliyet alanları ile işyurdu tesislerine ayrılan alanların fazlalığıdır.
Türkiye’de de kısmi bir kademeli sistem uygulanmaktadır. Hükümlü hakkında
verilen cezaevi süresine göre öncelikle kapalı cezaevinde infaza başlamakta,
ardından açık cezaevine ve daha sonra da denetimli serbestlikle infazını
tamamlamakta olup tüm bu kademelerden geçiş iyi halli olmaya bağlanmıştır.
Cezaevinin
ıslah edici olması bakımından fiziki özellikleri büyük önem arzetmektedir.
Öncelikle hükümlünün insan olmasından kaynaklanan hakları korunmalıdır. Cezaevi
bina tasarımları her türlü eğitim ve psiko-sosyal rehabilitasyon, sağlık
hizmetlerini tüm hükümlülere ulaştırılabilcek şekilde tasarlanması gereklidir.
Islah hizmetlerinin mükerrerliği önleyici, cezaevi iç huzurunu sağlayıcı etkisi
ıslaha elverişli fiziki ortamların oluşturulması ile mümkün olacaktır.
b.
Islaha Yönelik Çalışmalar
Cezaevlerinin
infaz müesseseleri olarak ortaya çıkışında ve reform çalışmalarında hareket
noktası hep hükümlülerin ıslahı düşüncesi olmuş, daha insani, ıslah
faaliyetlerine daha müsait yapılar oluşturulması hedeflenmiştir.
Hükümlülerin
statülerini, hak ve yükümlülüklerini düzenleyen ulusal ve uluslararası
düzeydeki metinlerde ıslaha yönelik eğitim ve iyileştirme çalışmaları hem hak
hem de yükümlülük olarak belirlenmiştir. Birleşmiş Milletler Mahpusların Islahı
İçin Asgari Standart Kurallarında[cxvii]okur-yazar
olmayan mahpuslar ile genç mahpusların bu eğitimi almaları yükümlülük olarak belirlenmişken (md.77/1), daha üst seviyedeki eğitim ve öğretim
çalışmaları ile sportif, sanatsal ve kültürel faaliyetlere ilişkin hususlarda
hükümlülerin ihtiyaç duyduğu gerekli mekânsal ihtiyaçların karşılanması ve
donanım eksikliğinin giderilmesini idarelere yükümlülük olarak belirlenmiş
olup, bu açıdan bakıldığından tüm bu hususların hükümlülerin eğitime erişim
haklarını kolaylaştırmak amacıyla tasarlandığı anlaşılmaktadır. Benzer
düzenlemeler Birleşmiş Milletler Mahpuslara Muamelenin Temel İlkelerinde ve Avrupa
Cezaevi Kurallarında hükümlülerin kişiliklerinin tam gelişmesi için eğitim ve
kültürel faaliyetlerden yararlanma hakkına sahip olduklarına ilişkin hükümler
yer almaktadır.
CGTİHK’ da ise çocuk ve gençlik kapalı ceza infaz kurumları ile çocuk
eğitim evlerinin eğitim esaslı kurumlar olduğu (md. 11, 12, 15 ), yetişkin
hükümlülerin barındırıldığı açık ceza infaz kurumlarının mesleki eğitim esaslı
kurumlar olduğu (md.14) ifade edilmekle, bu kurumlarda barıdırılan hükümlülerin,
kurumların tabi olduğu eğitim ve öğretim rejimin gereklerine katlanmak zorunda
olduğu anlaşılmaktadır[cxviii]. Açık ceza infaz kurumunda ve
çocuk eğitimevinde bulunan hükümlülerin örgün ve yaygın eğitimden
faydalanabilmekte , kapalı kurumlarda bulunan hükümlüler ise yaygın eğitimden
faydalanabilmektedir (md.76). Kanun, idareye, hükümlülerin ıslahlarına katkı sağlayacak kütüphaneden faydalanma, sanatsal, kültürel ve sportif etkinliklerine
katılma yönündeki isteklerine cevap verecek ve ihtiyaçları karşılayacak gerekli
tedbirleri yükümlülüğünü yüklemiştir (md.87, 88.).
Cezaevlerinde
uygulanan ıslah yöntemleri iki başlıkta ele alınmaktadır. Birincisi eğitim
hizmetleri diğeri psiko-sosyal destek hizmetleridir.
ba. Eğitim
Faaliyetleri
i. Eğitim-
Öğretim Faaliyetleri
Cezaevlerinde
hükümlülere temel okuma yazma eğitiminden başlanarak,
hükümlünün tabi olduğu infaz rejiminin izin vermesi halinde doktora eğitimine
kadar bütün eğitim imkanları sunulmaktadır. Bu eğitim uygulamaları infaz
rejimine göre örgün veya yaygın eğitim olarak yürütülmektedir. Türkiye'de
cezaevinde bulunan 165.033, tutuklu ve hükümlünün 5.848’i okuma yazma
bilmemekte, 7.404’ü herhangi bir eğitim kurumu mezunu olmamakla birlikte okuma yazma bilmekte, 68.033’ü ise ilk okul
mezunudur[cxix].
ii. Beden Eğitimi
Faaliyetleri
Hükümlülerin ıslahında eğitim, öğretim
faaliyetleri ile ruh destek programlarının yanında, hükümlünün bedenine yönelik
iyileştirici ve geliştirici çalışmalar da yapılmalıdır. Bu konudaki Spencer’in
“İnsanın hayatta muvaffak olmasının ilk şartı, her şeyden evvel sağlam bir
hayvan olmasına bağlıdır.”[cxx] sözü
beden eğitimi konusundaki gerekliliği ortaya koymaktadır. Cezaevlerinde salon sporları olan basketbol,
voleybol, badminton gibi sportif etkinliklerin yapılmasına olanak veren spor
salonları oluşturulmakta ve hükümlülerin bir program dahilinde bu etkinliklere
uygun eğitimcilerin nezaretinde katılmaları sağlanmaktadır[cxxi].
iii. Mesleki
Eğitim Faaliyetleri
Cezaevlerinde
bulunan hükümlülerin bir meslekleri yoksa yeteneklerine ve karakterlerine uygun
bir mesleğe yönlendirilmeleri bu konuda eğitim almalarına imkan verilmesi, var
olan mesleklerini sürdürebilmeleri için uygun atölye imkanlarının sağlanması
ıslahın amacına ulaşması açısından büyük önem taşımaktadır.
Cezaevlerinin ıslah amaçlı kullanılmaya
başladığı 1600’lü yıllardan bu yana hükümlülerin meslek edinmelerine yönelik
çalışmalar yürütülmektedir. Türkiye cezaevlerinde mesleki eğitim faaliyetleri iki
başlı yürütülmektedir. İlki, cezaevi idaresi ve eğitim servisi koordinasyonunda
yürütülen meslek edindirme kursları, diğeri Ceza İnfaz Kurumları ile
Tutukevleri İşyurtları Kurumu tarafından yürütülen uygulamalı mesleki eğitim
çalışmalarıdır.
bc.Psiko-Sosyal
Destek Çalışmaları
Hükümlülerin
ruh sağlığı bakımından desteklenmesi, cezaevlerinin sahip olduğu psikolojik
yıpratıcı etkinin azaltılması, ıslah faaliyetlerinin amaçlarına ulaşmasını
sağlayacak öncelikli konulardandır. Daha
evvel izah edildiği üzere hükümlülerin büyük bir kısmında ruh sağlığı problemleri
olduğu, geçmişlerinde uyuşturucu madde kullanımı, kontrolsüz alkol kullanımı
hikayeleri olduğu tespit edilmiştir. Dünya cezaevlerinde psiko sosyal
çalışmaları yürütmek üzere penolog[cxxii], psikolog, sosyolog ve sosyal çalışmacılar
istihdam edilmektedir. Bu meslek mensupları tanıma aşamasında hükümlülerle
ilgili elde edilen bilgilere göre, hükümlü hakkında belirlenen iyileştirme
programı çerçevesinde bireysel görüşme ve grup çalışması yöntemleri ile
çalışmalarını yürütmektedirler. Bu çalışmalarda yaygın olarak, ruh sağlığı
destek programları, öfke kontrol
programları, intiharı önleme programları, cinsel sağlık (üreme sağlığı)
eğitimleri, kişisel gelişim programları,
alkol ve madde bağımlılığı programları, aile eğitim programları, tahliye
sonrası için hazırlık programları uygulanmaktadır[cxxiii]. Hükümlünün
bu programlara katılıp katılmaması, iyiye doğru gelişim kat edip etmemesine
göre infaz sistemi içinde izleyeceği yol tayin edilmektedir.
bd.
Sivil Toplum Örgütleri ile Gönüllülerin Faaliyetleri
Dünya genelinde
cezaevlerinde ıslah
çalışmalarında sivil toplum kuruluşlarının (STK) ve gönüllülerin görev
aldıklarını görmek mümkündür. Gönüllüler ve STK’ların cezaevlerindeki
çalışmaları farklılıklar göstermekte, kimi ülkelerde kendi geliştirdikleri
ıslah programlarını uygulamakta iken, kimi yerlerde cezaevlerinin kendi
belirledikleri müfredatı gönüllü olarak sürdürmektedirler. Bu konuda dünya
çapında en büyük cezaevi STK’sı olarak Prison Fellowship İnternational (PFI)
kendini göstermektedir. PFI cezaevlerinde bulunan hükümlülere, hükümlülerin
ailelerine ve çocuklarına yönelik çalışmaları yürütürken, aynı zamanda onarıcı
adalet çalışmaları ile suç mağdurlarına ve eski hükümlülere de destek
sağlamaktadır[cxxiv]. İspanya’da bir kısım çocuk cezaevlerinin
yönetimini başarı ile yürüterek Avrupa genelinde çocuk hükümlülerin ıslahına
yönelik çalışmalarını yaygınlaştıran Diagrama Foundation’da bu konuda başarılı
örnekler arasında yer almaktadır[cxxv].
Ülkemizde de CGTİHK’un 77’inci maddesinde
“Hükümlülerin iyileştirilme çabalarında başarıya ulaşılması için dernekler,
vakıflar ve gönüllü kişi ve kuruluşlar ile işbirliği yapılabilir. Kamu kurum ve
kuruluşları bu maksatla olanakları ölçüsünde, gerekli yardımları yapmakla
yükümlüdürler.” hükmü ile sivil toplum
kuruluşlarının cezaevlerinde ıslah faaliyetleri yürütmelerine olanak
tanınmıştır. Bu kapsamda Türkiye’de Toplum Gönüllüleri Vakfı, Türkiye Çocuklara
Yeniden Özgürlük Vakfı ve Ayık Yaşamda Buluşalım Derneği gibi ülke çapında veya
bölgesel faaliyet yürüten pek çok sivil toplum kuruluşu ıslah faaliyetlerine
katkı sağlamaktadır.
3. Koruma
Koruyucu
tedbirler hükümlünün tahliyesinden sonra suçtan korunmasına ilişkin tedbirlerin
alınması, cezaevlerinde ıslah çalışmaları ile elde edilen kazanımların
sürdürülebilirliğinin sağlanmasına yönelik çalışmaları ifade etmektedir. Bu
süreç yatarak tedavisi tamamlanan hastanın, ayaktan tedavisinin devamı için
taburcu edilmesi sürecini andırmaktadır.
Cezanın
caydırıcı etkisi, hükümlünün şartla
tahliyesini iyihalli geçirmez ise cezaevine tekrar döneceğini bilmesi açısından
etkilidir. Cezaevlerinin, ıslaha odaklanması ve reform hareketleri ile birlikte
insanileşmesi, cezanın özel önleme fonksiyonunun tek başına yeterli olmadığının
fark edilmesi, hükümlülerin tahliye sonrası korunması gerektiği düşüncesini
güçlendirmiştir. Bu düşünce denetimli serbestlik müessesesini doğurmuştur. Türkiye’de hükümlünün şartla tahliye sonrası korunması
hizmetleri Denetimli Serbestlik Şube Müdürlükleri eliyle yürütülmektedir.
Türk
infaz sisteminde hükümlülerin suçtan korunması süreci izleme ile denetleme ve
destekleme olarak iki yönlü takip edilmektedir. İzleme süreci, koşullu
salıvermeye karar veren hakim, hükümlünün kişiliğini, cezaevindeki ıslah
faaliyetlerindeki gayretini ve topluma uyumdaki başarısını göz önünde
bulundurarak, denetim süresinin, denetimli serbestlik tedbiri uygulanmadan veya
herhangi bir yükümlülük belirlemeden geçirilmesine karar vermesi şeklinde
gerçekleşmektedir. Bu süreçte, kolluk birimleri hükümlünün şartla tahliye
edildiği hususunda bilgilendirilmekte, hükümlünün yeniden suç işlemesi halinde buna
ilişkin yargılama evrakları arasına adli sicil kaydı alınmakta ve ikinci suçtan
mahkumiyeti halinde önceki cezasından verilen şartla tahliyesinin kaldırılması
gündeme gelmektedir (5275. s.y. md. 107/10). Bu süreçte görüldü üzere kamu
idareleri hükümlünün tahliye sonrası yaşantısına aktif olarak müdahale
etmemektedir.
Denetleme
ve destekleme süreci hükümlünün şartla tahliye sonrası toplumla uyumuna ilişkin
riskler taşıdığının tespiti ve daha yoğun bir denetime ve desteğe ihtiyacı
olduğu yönünde kanaat oluşması halinde hakim, hükümlünün, kamu kurumunda veya
bir başkasının gözetiminde çalışmaya, eğitim kurumlarına devam etmeye,
rehberlik çalışmalarına katılmaya karar verebilecektir (Denetimlik Serbestlik
Hizmetleri Yönetmeliği md. 92). Eğer hükümlü cinsel saldırı suçundan hükümlüolmuş
ise, hakim, denetim süresince
hükümlünün, tıbbi tedaviye tabi tutulmasına, tedavi amaçlı programlara
katılmasına, suçun mağdurunun oturduğu ve çalıştığı yerleşim bölgesinde ikamet
etmekten yasaklanmasına, mağdurun bulunduğu yerlere yaklaşmaktan
yasaklanmasına, çocuklarla bir arada olmayı gerektiren bir ortamda çalışmaktan
yasaklanmasına, çocuklar hakkında bakım ve gözetim yükümlülüğünü gerektiren
faaliyet icra etmekten yasaklanmasına karar verecektir (5275 s.y. md. 108/9).
Hükümlülerin
tahliye sonrası yaşama uyum sağlama süreçlerindeki en önemli hususlardan biri
olan bir iş bulup en azından hayatını idame ettirecek kadar gelir elde etmesi
gerekliliğidir. Eski hükümlülere yönelik ön yargı bu kişilerin iş bulmalarını
zorlaştırmaktadır. ABD’de yapılan bir araştırmada hükümlülerin tahliye
sonrasında iş bulmalarındaki en büyük engellerden birinin adli sicil
kayıtlarının olduğunu ortaya koymuştur[cxxvi].
Ülkemizde 4857 sayılı İş Kanununda yapılan 26.05.2008 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanan
5763 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten sonra iş gücü piyasasındaki
dezavantajlı gruplar arasında yer alan eski hükümlülere özel sektördeki
işverenlere yüklenen eski hükümlü çalıştırma zorunluluğu kaldırılmış, yapılan
değişiklik sonrası kamu kurum ve kuruluşlarının %2 oranında eski hükümlü
çalıştırma yükümlülüğü bulunmaktadır[cxxvii].
SONUÇ
Cezalandırma
yöntemlerinin insanileştirilmesi talebiyle Avrupa’da 18. yüzyılın ilk
yarısından itibaren ortaya çıkan tepkiler
ceza hukuku alanındaki pek çok bilimin doğumuna vesile olmuştur. Bu
bilim dallarından biri de hiç şüphesiz Penoloji’dir.
Tarihi
süreç içerisinde cezalandırma düşüncesindeki ilk ve ben önemli değişiklik bedensel cezadan hapis
cezasına geçiştir. Cezaevlerinin yaygınlaşmasının ardından yaşanan yozlaşma,
cezaevlerinin inşaa tarzlarından ıslah yöntemlerinin geliştirilmesine kadar
uzanan bir süreci doğurmuştur. Bu dönemde bir kısım suçların karşılığı olan
hafif cezaların cezaevinde çektirilmesi yerine toplum içinde ıslahı gündeme
gelmiş ve denetimli serbestlik sistemi doğarak dünyaya yayılmıştır. Bu süreçte
Penoloji Bilimi, kabul görmüş, deney ve gözlemle elde ettiği bilgiler infaz
uygulamalarına yön verebilmiştir.
Penoloji,
pek çok ülkede üzerinde çalışılan, üniversitelerde okutulan ve bu alanda
çalışanların istihdamının sağlanması ile kamusal ve sosyal hayatta yerini almış
bir bilimdir. Türkiye’de ise, birkaç ceza hukuku ve kriminoloji kitabında
tanımına yer verilmesi dışında gündeme gelememiştir. Penoloji ile ilgili Türk
Dil Kurumu sözlüklerinde herhangi bir tanım yer almamaktadır. Türkiye’de
cezalandırma hususu infaz hukuku bilgisi olarak ele alınmakta, daha çok infaz
usul ve yöntemleri üzerinde çalışılmaktadır. Penoloji’nin en önemli çalışma
alanı olan “hükümlünün ıslahı” maalesef dikkatlerden kaçmaktadır.
Türkiye,
Penoloji bilimi konusunda mahrumiyet yaşamaktadır. Penolojinin alanına giren
konular İnfaz Hukuku ve Kriminoloji ile karşılanmaya çalışılmış ancak bu iki
dal tam olarak istenileni verememiştir. Bilindiği üzere İnfaz Hukuku infazın
hukukiliği üzerinde yoğunlaşmakta infazın hesabı ve doğru bir şekilde yerine
getirilmesi, hükümlünün hakları ve idare ile ilişkileri gibi hususlara; krimilonoji
ise suç ve suçlulukla ilgili alanlara eğilmiş iken Penolojinin temel çalışma
alanları olan hükümlünün tanınması, doğru bir şekilde ıslahının sağlanması ve
infaz müesseselerinin buna elverişli olarak yapılandırılması, infaz hizmeti
sunan insan kaynaklarının bu amaca hizmet edecek şekilde oluşturulması gibi
hususlar sahipsiz kalmıştır. Penolojinin kapsamına giren hükümlü ile ilgili
oluşan boşluklar, sosyoloji, psikoloji ve eğitim bilimlerinin yardımı ile
doldurulmaya çalışılmaktadır. Ülkemizde bu branşların infaz alanına yeterli özeni gösterip
göstermedikleri ise tartışmalıdır.
Türkiye’de
cezaevleri alanında, konunun işinin
uzmanları eliyle yürütülmesi konusundaki insan kaynağı eksikliği tam olarak karşılanamamaktadır.
Amerika Birleşik Devletlerinde ve kimi ülkelerde cezaevlerinde oluşturulan
Penolog kadrosunda görevliler istihdam edilerek bu bilim dalının kurumlara
nüfuz edebilmesi sağlanmıştır. Türkiye’de bu konuda kadrolar oluşturulmalıdır.
Cezaevlerine
insan kaynağı yetiştirmekle görevli olan, meslek öncesi ve meslek içi
eğitimleri veren Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri Personel Eğitim
Merkezlerinin çalışma esaslarının ve eğitim müfredatının belirlendiği
yönetmelikte eğitime tabi tutulacaklara Kriminoloji ve İnfaz Hukuku konusunda
eğitim verilmesi düzenlenmiş iken bu alanın asli bilim dalı olan Penolojiye ise
müfredatta yer verilmemesi dikkat çekicidir. Cezaevinin amacı, tarihçesi ve
geçirdiği evrelerin öğrenilmesi, hükümlü ve tutuklunun tanınması ve
cezaevlerinin hizmet gereklerinin neler olduğu gibi konular ancak Penoloji ile
öğrenilebilecektir. Bu konudaki eksiklik giderilmelidir.
Penoloji’nin
verilerinden faydalanılmadan yürütülen ceza siyaseti açısından da Türkiye bilimsellikten
uzaklaşmaktadır. Af benzeri tahliyeler nedeniyle cezaevine geri dönüş oranları,
ıslah hizmetlerinin hükümlüye ulaşmasına ilişkin istatistikler ve infazda
başarı ölçütleri ortaya konulamamaktadır. Bu da gösterilen büyük gayretin,
sarfedilen enerjinin doğru yere gidip gitmediğinin anlaşılmasını imkansız
kılmaktadır.
Cezasızlaştırma
çalışmaları, şartla tahliye ve denetimli serbestlik sistemlerinde affı andıran
düzenlemelere rağmen cezaevi mevcudu son on yıllık süreçte yaklaşık %300,
denetimli serbestlikte takip edilen kişi sayısı ise yaklaşık %2000 oranında artmıştır. Böylesine büyük
rakamların baskısı altında ıslahın ne ölçüde başarıya ulaştığı hususunda
tereddütler bulunmaktadır. Türkiye, konuya bilimsel bir bakış açısı ve
disipline edilmiş yöntemlerle yaklaşmadığı sürece cezalandırma ve ıslah
alanında başarıya ulaşılması mümkün gözükmemektedir.
Islah
hizmetlerine, dünyanın gelişmiş ülkelerinde sivil toplumun katkıda bulunması
teşvik edilmekte hatta bu konunun sivil toplumun bir sorunu olduğu vurgusu
yapılmaktadır. İspanya’da çocuk cezaevlerinin bir kısmı Diagrama Vakfı isimli
bir sivil toplum kuruluşu tarafından yürütülmekte ve oldukça da başarılı
bulunmaktadır. Hükümlünün bizzat kendisinden, cezaevi dışında bulunan
yakınlarına kadar bütün ferdlere sivil toplum kuruluşları eliyle
ulaşılmaktadır. Türkiye’de ıslah hizmetlerinin tamamı devletin omzuna yüklenmiş
durumdadır. Sivil toplum hizmetlerinin katkısı oransal olarak değerlendirildiğinde
yok denecek kadar azdır. Özellikle cezaevinde mahkuların dışarıda hayatlarını
binbir güçlükle sürdürmek zorunda olan eş ve çocuklarına ilişkin ve emeğini
münharısan bu alana tahsis etmiş sivil toplum örgütü bulunmamaktadır. Sivil
toplum örgütlerinin de ıslah hizmetlerine dahil edilmesi bu faaliyetlerin
yürütülmesi ve suçlulukla mücadelede büyük başarı sağlayacaktır.
Türkiye’de
hükümlünün ıslah sonrası süreçte yeterince takibi ve yeniden suç işlemesinin
önlenmesi konusunda çalışmalar verimli bir şekilde yürütülememektedir. Bu
kapsamda soruşturma, kovuşturma aşamasında veya tahliye sonrası süreçte takibi
gereken ve denetimli serbestlik ile takipleri yapılan suça sürüklenmiş
çocukların sayısı on bin civarında olup bu çocukların ilerde cezaevine girmeleri
kuvvetle muhtemel iken bu alanın ihtiyaç duyduğu önemin gösterilmediği
ortadadır. Bunun en önemli göstergesi de cezaevinde bulunan suça sürüklenmiş
çocuk sayısı da her geçen gün artmaktadır. Cezaevi mevcudunun düşürülmesinin en
kolay yöntemlerinden olan yeni girişlerin önüne geçebilmek için bütün bilgileri
ile tespit edilmiş olan bu çocukların ıslahı sağlanıp suçtan uzak tutulmaları
gerekmektedir.
Sonuç
olarak suçun azaltılmasına ilişkin çabaların başarıya ulaşmasına yönelik
Beccaria’nın şu öğüdü bütün çalışmamızı özetler mahiyettedir: “ Suçları önlemek
istiyor musunuz? Bırakın bilimin ışıkları özgürlükle birlikte olsun.”
KAYNAKÇA
ABAY, Bedia,
“Androgoji/Pedogoji Kavramları ve Aralarındaki Farklar” http://mail.baskent.edu.tr/~20393092/kisisel_site/odev/yetiskin_egitimi.pdf (Erişim
tarihi: 19.11.2015)
AKTAŞ, Sururi, “
Cezalandırmanın Amacı,” Erzincan Üniversitesi Hukuk Fakültesi, C 8, Basım Yılı:
2009, Sayı : 1-2.
ALP, Sedat,
“Hitit Kanunları Hakkında” Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi
Dergisi, Yayın Tarihi 1947, Cilt:5.
ARTUK, M.Emin,
GÖKÇEN Ahmet, YENİDÜNYA, Caner, Ceza Hukuk Genel Hükümler, Turhan Kitabevi,
Ankara 2007.
BAKIRTAŞ,
İbrahim, ÜNVER, Mustafa, “Suçun Ekonomik Analizi: Genel Bir Değerlendirme”,
Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı 20, Nisan 2008.
BEDÜK, Mehmet
Nusret, “Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Eski Hükümlü İşçi Çalıştırılması”,
Kamu-İş Dergisi, C:11, S:2 Y: 2010.
BOIES, Henry M.
The Science of Penology, The Knickerbocker Press, Newyork, 1901.
BECCARIA,
Cesare, “Suçlar ve Cezalar Hakkında”, (Çev. Sami Selçuk), İmge Kitabevi, Ankara
2004.
CHALFIN, Aaron, “The Economic Cost Of Crime” http://achalfin.weebly.com/uploads/8/5/4/8/8548116/chalfin_econcost.pdf (Erişim
tarihi: 19.11.2015)
DEMİRBAŞ, Timur,
Kriminoloji, Seçkin Yayınevi, 2001.
DEMİRBAŞ, Timur,
İnfaz Hukuku, Seçkin Yayınevi, Ankara 2003.
DOĞAN, Erdal,
Hitit Hukuku, Güncel Yayıncılık, İstanbul 2008.
DOĞAN, Fatma
Karakaş, Cezanın Amacı ve Hapis Cezası, Legal Yayıncılık, 2010,
DÖNMEZER Sulhi
& ERMAN Sahir, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku, Beta Basım Yayın, 10. Baskı,
İstanbul 1994, C.2.
DÖNMEZER, Sulhi,
Kriminoloji, Beta Basım Yayım, 8. Baskı, İstanbul 1994.
DÖNMEZER, Sulhi
& ERMAN, Sahir, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku Genel Kısımlar Cilt I, Beta
Basım Yayım, 11. Baskı, İstanbul 1994.
ELZEINY, Ayman,
“İntroduction The Penology”, www.academia.edu
“Employment
after Prison: A Logitudinal Study of Releasees in Three States” Urban İnstitute
Justice Policy Center, Research Brief, October, 2008, www.urban.org
EREM, Faruk,
Adalet Psikolojisi, Adil Yayınevi, Ankara 1997.
FAUCAULT,
Michel, Hapishanenin Doğuşu, İmge Kitabevi, 6. Baskı Ankara 2015.
FEELEY Malcom M.
& SİMON, Jonathan, “The New Penology: Notes on the Emerging Strategy of
Corrections and Its Implications” Berkeley Law Scholarship Repository, s. 454. http://scholarship.law.berkeley.edu/cgi/viewcontent.cgi?article=1717&context=facpubs (Erişim
tarihi: 19.11.2015)
FLORIOTI,
H.Hande Duymuş & DEMİRCİ, Gözde “ Çivi Yazılı Kanun
Metinlerinde İlginç Bir Suç Tespit ve Cezalandırma Yöntemi: Suya Atılma” Ankara
Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü Tarih Araştırmaları
Dergisi Cilt: 32 Sayı:
54. Yayın Tarihi: 2013.
HONIG, Richard,
“Ceza Gayeleri Nazariyesine Dair”, (Çev. Yavuz Abadan), İHFMD, C: II, 1936.
JIRICKA Vaclav, PODANA Zuzana,
PETRAS Michal, HURKA Jindrich, “Prediction of
Offending: SARPO—The Czech Tool for Assessment of Offenders' Criminogenic Risk
and Needs”, Journal of Criminology, Volume 2014, Article ID 592341, Hindawi
Publishing Corporation.
http://www.hindawi.com/journals/jcrim/2014/592341/
KOZAK, İbrahim Erol, Kadim
Dönemler Genel Hukuk Tarihi, Adalet Yayınevi, Ankara 2011
KÜÇÜKTAŞDEMİR,
Özgür, “Aydınlanma ve Ceza Hukuku”, Türkiye Barolar Birliği Dergisi 2014 (11).
LOMBROSO,
Cessare, Suç İşlemenin Sebepleri, Çeviren Ord. Prof. Dr. Sadi Irmak, İkinci
Baskı 1965.
MORIN, Lucien,
On Prison Education,Minister of Supply and Services Canada 1981.
OKANDAN,
Recai Galip, “Kadim Yunan’da Hususi Hukuk, Ceza Hukuku, Adli Teşkilat ve
Muhakeme Usulü” İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, Cilt: 17, Sayı: 3-4.
ÖGEL, Kültekin:
Çocuk, Suç ve Bireyselleştirilmiş İyileştirme, Çocuklar İçin Adalet Projesi
Yayını, Ankara 2014.
ÖGEL, Kültekin, Karadayı,
Gamze, ŞENYUVA, Gülçin, KANOĞLU, Habil, “Ergenler için Ruhsal Sorunlar Tarama
Ölçeği’nin (ERST) Geçerlilik Ve Güvenilirlik Çalışması” Düşünen Adam:
Psikiyatri ve Nörolojik Bilimler Dergisi, 2012; 25(1).
ÖGEL, Kültekin,
McGUİRE, James, Ceza İnfaz Kurumlarında Ruh Sağlığı Eğitim Kitabı,
Cezaevlerinde Ruh Sağlığı ve Bağımlılık Hizmetlerinin İyileştirilmesi Teknik
Destek Projesi Yayınları 2015.
“The
Proper and Improper Use of Risk Assessment in Corrections”, Federal Sentencing
Reporter, Vol. 16, No: 3, http://www.jfa-associates.com/publications/pcras/proper%20userand%20misuse%20of%20risk.pdf
RABINSON, Louis
N. Penology in The United States, The John C. Winston Company, Philadelphia
1922.
SALDIRIM,
Mustafa, Hükümlü ve Tutuklu Eğitiminin Temelleri, Ankara 2011, s. 59.
SCOTT, David,
Penology, SAGE Publication, London 2008.
SOYASLAN, Doğan,
Kriminoloji, Ankara 1998.
SHARMA, Rajendra
Kumar, Criminology and Penology, Atlantic Publisher And Distrubutors,
1998.
SOYASLAN, Doğan,
Ceza Hukuku Genel Hükümler, Yetkin Yayınevi, 3. Baskı, Ankara 2005.
TEZCAN, Durmuş,
“Ceza İnfaz Kurumlarında Hükümlü Hakkında Uygulanacak Disiplin Esasları ve
Hükümlünün Adil İşlemlere Tabi Tutulması Bakımından Hakları” Prof. Dr. A. Şeref
Gözübüyük’e Armağan, Ankara-2005, Turhan Kitabevi,
Türk Dil Kurumu
Bilim ve Sanat Terimleri Ana Sözlüğü http://tdk.gov.tr/
ÜZÜLMEZ, İlhan,
“Ceza Sorumluluğunun Esası ve Cezalandırmanın Amacına Dair Düşünce
Hareketleri”, Ankara Ünversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C:V, S 1-4, Ankara
2001.
Oxford English
Dictionary, www.oed.com.
Offender Rısk
Assessment John Howard Society of Alberta 2000, http://www.johnhoward.ab.ca/pub/pdf/C21.pdf
Birleşmiş
Milletler Mahpusların Islahı İçin Asgari Standart Kuralları : 1955 yılına
gelindiğinde Cenevre’de toplanan Suçların Önlenmesi ve Suçluların Islahı
üzerine Birinci Birleşmiş Milletler Konferansı tarafından kabul edilen daha
sonra Ekonomik ve Sosyal Konsey tarafından 31 Temmuz 1957 tarihli ve 663 C
(XXIV) sayılı ile 13 Mayıs 1977 tarihli ve 2076 (LXII) sayılı Kararlarıyla
onaylanmıştır.
Avrupa Cezaevi
Kuralları: Avrupa Konseyi Bakanlar
Komitesi tarafından 12 Şubat 1987 tarihinde kabul edilen Avrupa Cezaevi Kuralları başlıklı 87/3 nolu Tavsiye Kararıdır.
[i] Bu makale Hakemli Fasikül Dergisi’nin 2016 yılı Şubat sayısında
yayınlanmıştır
[ii] Mustafa DOĞAN, (Makale Yayın Tarihinde) Kültür Üniversitesi,
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kamu Hukuku Doktora Öğrencisi, Küçükçekmece
Cumhuriyet Savcısı, s.mustafa.dogan@gmail.com.
[iii] SHARMA, Rajendra Kumar,
Criminology and Penology , Atlantic Publisher And Distrubutors, 1998,
(Penology) s.1. RABINSON, Louis N., Penology in The United
States, The John C. Winston Company, Philadelphia 1922, s. 11. Oxford English Dictionary, www.oed.com. (Erişim
Tarihi:18.04.2015)
[iv]Bu
husus Lieber’in “Prison Reform and Criminal Law - Correction and Prevention” adlı
eserinde yer almaktadır. (Newyork:
Russel Sage Foundation, Charities Publication Committee, 1910 s. 146.), RABINSON , s. 11.
[v] DÖNMEZER Sulhi &
ERMAN Sahir, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku, Beta Basım Yayın, 10. Baskı,
İstanbul 1994, Cilt:2., s.587.
[vi] DÖNMEZER, Sulhi,
Kriminoloji, Beta Basım Yayım, 8. Baskı, İstanbul 1994, s. 20.
[vii] DEMİRBAŞ, Timur,
Kriminoloji, Seçkin Yayınevi, 2001, s. 42.
[viii] EREM, Faruk, Adalet
Psikolojisi, Adil Yayınevi, Ankara 1997, s. 322.
[ix] BOIES, Henry M. The
Science of Penology, The Knickerbocker Press, Newyork, 1901, s. 13.
[x] DÖNMEZER, Sulhi &
ERMAN, Sahir, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku Genel Kısımlar Cilt I, Beta Basım
Yayım, 11. Baskı, İstanbul 1994, s. 40.
[xi] DÖNMEZER&ERMAN,
a.g.e., Cilt I, s. 43. ÖZBEK, Veli Özer, İnfaz Hukuku, Seçkin Yayınevi, 6.
Baskı Ankara 2015, s. 29. DOĞAN, Fatma Karakaş, Cezanın Amacı ve Hapis Cezası,
Legal Yayıncılık, 2010, s. 35.
[xii] HONIG, Richard, “Ceza
Gayeleri Nazariyesine Dair”, (Çev. Yavuz Abadan), İHFMD, C: II, 1936, s. 419.
[xiii] HONIG a.g.m, s. 417.
[xiv] HONIG, a.g.m. s. 421.
[xv] HONIG, a.g.m., s. 423.
[xvi] OKANDAN, Recai Galip, “Kadim Yunan’da Hususi
Hukuk, Ceza Hukuku, Adli Teşkilat ve Muhakeme Usulü” İstanbul Üniversitesi
Hukuk Fakültesi Mecmuası, Cilt: 17,
Sayı: 3-4, s. 803.
[xvii]“Roma hukukçularından
Çiçeron, insanların cezanın caydırıcı etkisinden yararlanarak kurallara
uymalarının sağlanmasını savunarak cezanın genel önleyici işlevine önem
vermiştir.” KÜÇÜKTAŞDEMİR, Özgür, Aydınlanma ve Ceza Hukuku, TBB Dergisi 2014
(11), s. 59.
[xviii]
FLORIOTI, H.Hande Duymuş & DEMİRCİ, Gözde “ Çivi Yazılı Kanun
Metinlerinde İlginç Bir Suç Tespit ve Cezalandırma Yöntemi: Suya Atılma” Ankara
Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü Tarih Araştırmaları
Dergisi Cilt: 32 Sayı:
54 Sayfa: 025-040 Yayın Tarihi: 2013, s. 30 vd., KOZAK, İbrahim Erol, Kadim
Dönemler Genel Hukuk Tarihi, Adalet Yayınevi, Ankara 2011., s. 53.
[xix] KOZAK, a.g.e., s. 100 vd.
[xx] KOZAK, a.g.e., s. 259 vd.
[xxi] ALP, Sedat, “Hitit
Kanunları Hakkında” Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi
Dergisi, Yayın Tarihi 1947, Cilt:5,
Sayfa:5, s. 467 vd.. DOĞAN, Erdal, Hitit Hukuku, Güncel Yayıncılık, İstanbul
2008, s 180 vd., KOZAK, a.g.e., 188 vd.
[xxii] KOZAK, a.g.e., s.325.
[xxiii] HONIG, a.g.m., s. 116.
ÜZÜLMEZ, İlhan, “Ceza Sorumluluğunun Esası ve Cezalandırmanın Amacına Dair
Düşünce Hareketleri”, AÜHFD, C:V, S 1-4, Ankara 2001, s. 262.
[xxiv] DÖNMEZER&ERMAN,
a.g.e., Cilt I , s. 49.
[xxv] ÜZÜLMEZ, a.g.m., s. 265.
[xxvi] SCOTT, David, Penology,
SAGE Publication, London 2008, s.7. EREM, a.g.e., s. 322. DÖNMEZER&ERMAN,
a.g.e., s. 52. SOYASLAN, a.g.e., s. 54.
[xxvii] BECCARIA, Cesare, Suçlar
ve Cezalar Hakkında, Çev. Sami SELÇUK, İmge Kitabevi, 5. Baskı, Ankara 2015, s.
45, 51, 85 vd. DÖNMEZER&ERMAN, a.g.e.,
Cilt I ,s. 51. SOYASLAN, a.g.e., s. 54.
[xxviii] BECCARIA’nın eserinin
etkisi ile Almanya ve Avusturya’da işkence ilga edilmiştir. DÖNMEZER&ERMAN,
a.g.e. s. 53.
[xxix] BECCARIA’nın etkisi ile
Fransız 1791 tarihli Ceza Kanunun’da hakimlerin keyfi uygulamalarını yok etmek
üzere kanunilik ilkesi pekiştirilmiştir. DÖNMEZER&ERMAN, a.g.e., Cilt I ,s.
53.
[xxx] . Beccaria ile aynı
dönemde azap çektirme yöntemleri ile yapılan cezalandırmalara felsefeciler,
hukukçuları gibi pek çok alandan tepkiler yükselmekteydi . Beccaria’nın bu
eserinin büyük ölçüde kabul görmesi işte bu farklı kesimlerin ortak sesi
olmasından kaynaklanmaktadır.
FAUCAULT, Michel, Hapishanenin Doğuşu,
İmge Kitabevi, 6. Baskı Ankara 2015 s.
125.
[xxxi] BECCARIA, a.g.e., s. 85.
[xxxii] BECCARIA, a.g.e., s.43.
[xxxiii] BECCARIA, a.g.e., s. 45.
[xxxiv] BECCARIA, a.g.e., s.
102.
[xxxv] BECCARRİA, a.g.e., s.
129.
[xxxvi] BECCARIA, a.g.e., s.
28,29.
[xxxvii] BECCARIA, a.g.e., s. 35.
[xxxviii] AKTAŞ, Sururi, “
Cezalandırmanın Amacı,” Erzincan Üniversitesi Hukuk Fakültesi, C 8, Basım Yılı
2009, Sayı : 1-2, s. 9.
[xxxix] AKTAŞ, a.g.m., s.10.
DOĞAN, a.g.e., s. 39.
[xl] AKTAŞ, a.g.m, s. 10.
[xli] KÜÇÜKTAŞDEMİR, a.g.m.,
s. 86.
[xlii] AKTAŞ, a.g.m., s. 11.
[xliii] SCOTT, a.g.e., s. 17.
FAUCAULT, a.g.e., s. 295.
[xliv] SCOTT , a.g.e., s. 17.
FAUCAULT, s. 289 vd.
[xlv] DÖNMEZER&ERMAN,
a.g.e, Cilt: I, s. 70. ARTUK, M.Emin, GÖKÇEN Ahmet, YENİDÜNYA, Caner, Ceza
Hukuk Genel Hükümler, Turhan Kitabevi, Ankara 2007, a.g.e, s.34.
[xlvi] LOMBROSO, Cessare, Suç
İşlemenin Sebepleri, Çeviren Ord. Prof. Dr. Sadi Irmak, İstanbul 1965, s.6.
[xlvii] LOMBROSO, a.g.e., s. 59.
DÖNMEZER&ERMAN, a.g.e., Cilt: I, s.
72. SHARMA, a.g.e., s. 5. SOYASLAN, a.g.e., s. 59.
[xlviii] LOMBROSO,a.g.e., s. 52.
[xlix] LOMBROSO, a.g.e., s. 64.
[l] SHARMA, a.g.e., s.5.
[li] DÖNMEZER & ERMAN
a.g.e. Cilt I, s.73. SHARMA, a.g.e., s. 5 (Penoloji).
[lii] DÖNMEZER&ERMAN,
a.g.e., Cilt I, s.74.
[liii]SHARMA, a.g.e., s. 6
(Penoloji).
[liv] DÖNMEZER&ERMAN,
a.g.e., Cilt I,s. 79.
[lv] SOYASLAN, Doğan,
Kriminoloji, Ankara 1998, s.15. SALDIRIM, Mustafa, Hükümlü ve Tutuklu
Eğitiminin Temelleri, Ankara 2011, s. 59.
[lvi] ÖZBEK, a.g.e., s. 31.
[lvii] DEMİRBAŞ, Timur, İnfaz
Hukuku, Seçkin Yayınevi, Ankara 2003, s.
95. ÖZBEK, a.g.e., s. 33. DOĞAN, a.g.e., s. 107
[lviii] DEMİRBAŞ, İnfaz
Hukuku, s. 97.
[lix] Cezaevlerinde sağlık
şartları kötülü facialara yol açabaliliyordu. Örneğin kimi zaman o kadar hal alıyordu ki
örneğin İngiltere Oksford’a yakın bir
cezaevinde şerifi ile birlikte 300 kişi,
Touton’da 1730 kişi, Londra’da 1750 kişi toplu olarak ölmüştü. DEMİRBAŞ, İnfaz
Hukuku, s. 98.
[lx] LOMBROSO, a.g.e., s. 64.
Ayrıca Adhead’ın da cezaevlerini “suçun
yüksek okulu” şeklinde nitelediği ifade edilmiştir DEMİRBAŞ, İnfaz Hukuku, s.
100.
[lxi] DEMİRBAŞ, İnfaz Hukuku,
s.99. ÖZBEK, a.g.e., s. 34.
[lxii] DEMİRBAŞ, İnfaz Hukuku,
s. 101.
[lxiii] DEMİRBAŞ, infaz Hukuku,
s. 103. EREM, s. 322. ÖZBEK, a.g.e., s. 35.
[lxiv] EREM, a.g.e., s 322.
[lxv] DEMİRBAŞ, İnfaz Hukuku,
s. 105. EREM, s. 322.
[lxvi] EREM, a.g.e., s. 323.
[lxvii] Bu husus Lieber’in
“Prison Reform and Criminal Law - Correction and Prevention” adlı eserinde yer
almaktadır. (Newyork: Russel Sage
Foundation, Charities Publication Committee, 1910 sayfa 146.), RABINSON, a.g.e., s. 11.
[lxviii] ÖZBEK, a.g.e., s. 36.
[lxix] SCOTT, a.g.e., s. 17.
[lxx] SCOTT, a.g.e., s. 30. FAUCAULT,
a.g.e., s. 51.
[lxxi] ÖZBEK, a.g.e., s. 36.
[lxxii] FEELEY Malcom M &
SİMON, Jonathan, “The New Penology: Notes on the Emerging Strategy of
Corrections and Its Implications” Berkeley Law Scholarship Repository, s. 454. http://scholarship.law.berkeley.edu/cgi/viewcontent.cgi?article=1717&context=facpubs (Erişim tarihi:
19.11.2015)
[lxxiii] SCOTT, a.g.e., s.7.
[lxxiv] TEZCAN, Durmuş, “Ceza
İnfaz Kurumlarında Hükümlü Hakkında Uygulanacak Disiplin Esasları ve Hükümlünün
Adil İşlemlere Tabi Tutulması Bakımından Hakları” Prof. Dr. A. Şeref
Gözübüyük’e Armağan, Ankara-2005, Turhan Kitabevi, s. 328.
[lxxv] Türk Dil Kurumu Bilim ve
Sanat Terimleri Ana Sözlüğü http://tdk.gov.tr/ (Erişim Tarihi:
19.11.2015)
[lxxvi] DÖNMEZER, Sulhi,
Kriminilonoji, s. 17.
[lxxvii] BOIES,a.g.e, s.4.,
[lxxviii] SHARMA, a.g.e., s. 2 (Penolgy).
[lxxix] SCOTT, a.g.e., s.7.
[lxxx] SCOTT, a.g.e., s. 9.
[lxxxi]Dünya genelindeki tüm
ülkelerin 2013 Ocak sonu itibariyle
cezaevi mevcutlarına ulaşmak için: http://www.prisonstudies.org/sites/prisonstudies.org/files/resources/downloads/wppl_10.pdf (Erişim Tarihi:
20.03.2015)
[lxxxii] Bu rakam 17.Ocak. 2013
tarihi itibariyle cezaevi mevcudunun 137.133, Ülke nüfusunun 76.430.000 olarak
kabulüne göre ortaya konulmuştur: http://www.prisonstudies.org/sites/prisonstudies.org/files/resources/downloads/wppl_10.pdf
[lxxxiii]http://www.cte.adalet.gov.tr/index.html, Bu istatistiklere göre
2015 yılı Ocak Şubat aylarını kapsayan zaman diliminde cezaevlerinde günlük
artış ortalama 105 kişidir. (Erişim Tarihi: 22.04.2015)
[lxxxiv] BOIES, a.g.e., s. 14.
[lxxxv] BOIES, a.g.e., s. 11.
[lxxxvi] BOIES, a.g.e., s. 11.
[lxxxvii] 6583 sayılı 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu 26/12/2014
tarihli ve 29217 Mükerrer sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır. Ayrıntılı
tablolarhttp://www.bumko.gov.tr/TR,5539/2015-yili-merkezi-yonetim-butce-kanunu-26122014-tarihli-.html (Erişim
Tarihi: 08.04.2015). Yapılan hesaplamada görüldüğü üzere, Milli Eğitim
Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Aile ve
Sosyal Bakanlığı, İşkur, belediyeler
gibi pek çok kamu kurum ve kuruluşunun suç nedeniyle ortaya çıkan
maliyetleri dikkate alınamamıştır.
[lxxxviii] BAKIRTAŞ, İbrahim,
ÜNVER, Mustafa, “Suçun Ekonomik Analizi: Genel Bir Değerlendirme”, Dumlupınar
Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı 20, Nisan 2008, Tablo 2, s. 49.
CHALFIN, Aaron, “The Economic Cost Of Crime” http://achalfin.weebly.com/uploads/8/5/4/8/8548116/chalfin_econcost.pdf (Erişim tarihi: 19.11.2015).
BRAND, Sam & PRİCE, Richard, The Economic and Social Cost of
Crime, http://pdba.georgetown.edu/Security/citizensecurity/eeuu/documents/BrandandPrice.pdf (Erişim tarihi: 19.11.2015)
[lxxxix] Dönmezer de Kriminoloji
adlı eserinin 1962 tarihli baskısında Penolojiyi Kriminolojinin içinde
görürken, aynı kitabının 1994 tarihli baskısında bunları ayrı bilimler olarak
değerlendirmiş ve sadece tıbbi krimilonoji ile tıbbi penolojinin
birleştiğini ifade etmiştir DÖNMEZER,
Kriminoloji, s. 20.
[xc]ABAY, Bedia,
“Androgoji/Pedogoji Kavramları ve Aralarındaki Farklar” http://mail.baskent.edu.tr/~20393092/kisisel_site/odev/yetiskin_egitimi.pdf (Erişim tarihi:
19.11.2015)
[xci] ABAY, Bedia,
“Androgoji/Pedogoji Kavramları ve Aralarındaki Farklar” http://mail.baskent.edu.tr/~20393092/kisisel_site/odev/yetiskin_egitimi.pdf (Erişim tarihi:
19.11.2015)
[xcii] BOIES a.g.e. s.14.
[xciii] BOIES, Penoloji’nin
yöntemlerini “Diagnostics, Thrapeutics and Hygienics ” olarak ifade etmektedir BOIES,
a.g.e, s. 13,. ELZEINY, Ayman, “İntroduction The Penology”, www.academia.edu (Erişim Tarihi:
18.04.2015).
[xciv] EREM, a.g.e., s. 326.
[xcv] ÖGEL, Kültekin: Çocuk,
Suç ve Bireyselleştirilmiş İyileştirme, Çocuklar İçin Adalet Projesi Yayını,
Ankara 2014, s. 76.
[xcvi]A.B.D. National Institute of Corrections
(NIC – Ulusal İyileştirme Enstitüsü) sekiz ayrıeyalette pilot sınıflandırma
çalışmaları yürütmüştür. Her kurumun ihtiyaçlarına göre değişiksınıflandırma
sistemleri üretmesinin üzerine, tek bir en iyi model olmadığı,
kullanılacakmodellerin sınıflandıracakları popülasyonlar için tasarlanarak yine
onların üzerindengeçerliliklerinin test edilmesi gerektiği sonucuna
varılmıştır. Bununla beraber bu çalışmalarınsonucunda bütün dahili sınıflandırma
sistemleri için geçerli olan sınıflandırmanınaçıkça belirlenmiş ölçülebilir
amaçları olması, kullanılan araçların objektif, geçerli, güvenilirve kullanışlı
olması, hükümlünün de sınıflandırma için veri sağlaması ve sürecekatılması,
sistemin geçerliliğinin her üç yılda bir resmi olarak değerlendirilmesi,
sistemiuygulayacak personelin sistemin oluşturulması ve pilot çalışmaların
yürütülmesi aşamalarında da görev alması gibi standartlar belirlenmiştir.ÖGEL,
a.g.e, s. 76.
[xcvii] ÖGEL, a.g.e., s. 77.
[xcix]JİRİCKA
Vaclav, PODANA Zuzana, PETRAS Michal, HURKA Jindrich, “Prediction of Offending: SARPO—The Czech Tool
for Assessment of Offenders' Criminogenic Risk and Needs”, Journal
of Criminology, Volume 2014, Article ID
592341, Hindawi Publishing Corporation. http://www.hindawi.com/journals/jcrim/2014/592341/ (Erişim Tarihi: 21.03.2015)
[c]Offender Rısk Assessment John Howard Socıety Of Alberta 2000, http://www.johnhoward.ab.ca/pub/pdf/C21.pdf (Erişim Tarihi: 26.04.2015)
[ci] “The Proper and Improper
Use of Risk Assessment in Corrections”, Federal Sentencing Reporter, Vol. 16,
No: 3, http://www.jfa-associates.com/publications/pcras/proper%20userand%20misuse%20of%20risk.pdf (Erişim Tarihi.:
21.03.2015)
[cii] ÖGEL, a.g.e., s. 77.
[ciii] Gözlem ve sınıflandırma
merkezlerinin çalışma esaslarına ilişkin Gözlem ve Sınıflandırma Merkezleri
Yönetmeliği 17 Haziran 2015’te yürürlüğe
girmekle birlikte halen ülkemizde oluşturulmuş herhangi bir gözlem ve sınıflandırma
merkezi bulunmamakla birlikte cezaevlerinde de kanunun öngördüğü uzman personelden müteşekkil müstakil bir
ünite de oluşturulamamıştır. Adalet Bakanlığı gözlem ve sınıflandırma
merkezlerinin oluşturulamaması üzerine 22.01.2007 tarih ve 45/1 sayılı
genelgesi ile müstakil gözlem ve sınıflandırma merkezleri kuruluncaya kadar
açık cezaevleri ve çocuk eğitim evleri dışında kalan tüm ceza infaz
kurumlarının bir bölümü gözlem ve sınıflandırma merkezi olarak tahsis edildiği
duyurulmuştur.
[civ] Aslında
resmi olarak ARDEF, BİSİS’ten önce geliştirilmiştir. ARDEF T.C. Adalet
Bakanlığı Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü ve UNICEF tarafından yürütülen
“Etkin Hükümlü Yönetimi Projesi” kapsamında oluşturulmuş ve testleri yapılmış.
BİSİS ise yine aynı partnetler tarafından yürütülen “Türkiye’de Çocuklar İçin
Adalet Projesi” kapsamında
yapılandırılmış ve ARDEF Formları’da 2014 yılı ikinci yarısında cezaevlerinde
uygulanmaya başlanmıştır. BİSİS’in geliştirilmesine yönelik çalışmalar
südürülmektedir (ÖGEL, Çocuk ve Bireysel İyileştirme s.94).
[cv] ÖGEL, Kültekin, Karadayı,
Gamze, ŞENYUVA, Gülçin, KANOĞLU, Habil, Ergenler için Ruhsal Sorunlar Tarama
Ölçeği’nin (ERST) geçerlilik ve güvenilirlik çalışması. Düşünen Adam:
Psikiyatri ve Nörolojik Bilimler Dergisi, 2012; 25(1): s. 8-16
[cvi] ÖGEL, Çocuk ve
Bireyselleştirme, s. 95.
[cvii] EREM, a.g.e., s. 325.
[cviii] EREM, a.g.e., s. 326.
[cix] MORIN, Lucien, On Prison
Education,Minister of Supply and Services Canada 1981, s.179.
[cx] SALDIRIM, a.g.e., s. 60.
[cxi] ÖZBEK, a.g.e., s. 41.
[cxii] DEMİRBAŞ, İnfaz
Hukuku, s.104.
[cxiii] DEMİRBAŞ, İnfaz Hukuku,
s.105.
[cxiv] LOMBROSO, a.g.e., s. 66
[cxv] DEMİRBAŞ, İnfaz Hukuku,
s. 109.
[cxvi] Ankara’nın Ayaş ilçesine
bir bölümü tek kişilik hücrelerden oluşan çok katlı bir cezaevi inşaatına
başlanmış ancak inşaat yarıda bırakılarak bu modelin uygulanması mümkün
olmamıştır. https://www.tbmm.gov.tr/tutanaklar/TUTANAK/TBMM/d20/c001/b018/tbmm200010180453.pdf
[cxvii]“Mahpusların Islahı İçin
Asgari Standart Kurallar “1955’te Cenevre’de toplanan Suçların Önlenmesi ve
Suçluların Islahı üzerine Birinci Birleşmiş Milletler Konferansı tarafından
kabul edilen daha sonra Ekonomik ve Sosyal Konsey tarafından 31 Temmuz 1957
tarihli ve 663 C (XXIV) sayılı ile 13 Mayıs 1977 tarihli ve 2076 (LXII) sayılı
Kararlarıyla onaylanmıştır.
[cxviii] Yaş, sağlık durumu,
bedensel veya zihinsel yetenekleri bakımından açık cezaevinin çalışma
koşullarına katlanamayacak hükümlülerin kapalı ceza infaz kurumlarına
gönderilecektir (md.14/4).
[cxix] www.cte.adalet.gov.tr Bu
rakamlar aynı zamanda hükümlülerin yaklaşık %50’sinin günümüz Türkiye’sinde
eğitimi yetersiz kişilerden oluştuğunu ortaya koymaktadır.
[cxx] EREM, a.g.e., s. 326.
[cxxii]
http://kriminolojipenoloji.blogspot.com.tr (18.04.2015)
[cxxiv] www.prisonfellowship.org (Erişim Tarihi:
22.04.2015)
[cxxv] http://kriminolojipenoloji.blogspot.com.tr (18.04.2015)
[cxxvi] “Employment after
Prison: A Logitudinal Study of Releasees in Three States” Urban İnstitute
Justice Policy Center, Research Brief, October, 2008, www.urban.org (Erişim Tarihi:
18.04.2015)
[cxxvii] BEDÜK, Mehmet Nusret,
“Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Eski Hükümlü İşçi Çalıştırılması”, Kamu-İş
Dergisi, C:11, S:2 Y: 2010, s. 55.