"Suçları önlemek istiyor musunuz? Bırakın bilimin ışıkları özgürlükle birlikte olsun" Cesare Beccaria
22 Şubat 2015 Pazar
20 Şubat 2015 Cuma
18 Şubat 2015 Çarşamba
17 Şubat 2015 Salı
16 Şubat 2015 Pazartesi
KANADA CEZAEVLERİNDE DEĞERLER EĞİTİMİ ÜZERİNE BİR İNCELEME - I
CEZAEVLERİNDE DEĞERLER EĞİTİMİ ÜZERİNE İNCELEME
Lucion Morin
Giriş:
Belagatli
ihtiyatlar sadece formalite icabı kullanılmadıkları durumlarda sağgörü ve
kibarlık belirtileridir. Konuşmacının kalitesinin altını çizer ve
dinleyicilerin endişelerini yatıştırırlar. İhtiyadi olarak cezaevlerinde
değerler eğitiminin konusu çok yönlü kompleks ve zor bir konu olduğuna dair
sizi uyarmak isterim. Ortak fikir bu konuda en kuşkucu olanları bile ikna
etmeye tek başına yeterlidir. İhtiyatlı olmakta direttiğim bir diğer konu da bu
soruyla ilgili öngörülerimi seçerken beni yönlendiren iki noktayı derhal
belirtmem yerinde olacaktır. Teorik
temelleri ve varsayımları göz önüne alırken en önemli çabalarımdan biri
cezaevlerinde değerler eğitiminin ahlaki boyutunu hiç bir zaman gözardı etmemek
oldu. Bunun öncelikli sebebi ahlaki eğitimin her tür değer eğitimin sorgusuz
sualsiz temel yönü olmasaydı. Fakat onun dışında bence daha önemli bir sebep
var. Buradaki etik çağırışım kalıcılığını ve kesin hükmünü bizzat suç
kavramının kökünden almaktadır. Ceza sistemiyle alakalı bir konu olmasından,
belirli bir bilim dalının öznesi olmasından evvel, cezai davranış, ahlaka
aykırı davranıştır. Bugün suçu cezai davranışı ve cezai düşünce tarzını değerlendirmek
ve açıklamak için çok fazla şey yazılmış durumda, çoğunda önermeler (ima edilen
fakat nadiren ifade edilen) suçu kanunlar tarafından yasaklanmış ve buna itaat
edilmemesi durumunda müeyyide uygulanabilir hareketler olarak tanımlanmaktadır.
Fakat aslen yunanca bir kelime olan crimen kabahat anlamına gelir. Kabahat
şeytani görünümlü ve ahlak kavramına yapılmış bir saldırı anlamına gelir, bu nedenle suç kaçınılmaz olarak bir ahlaki
mesele olarak kabul edilmelidir. Eğer başarı potansiyeli olan bir değerler
eğitimi sistemini suçlular için geliştirmek istiyorsak bu temel varsayımları
açıklamamız çok önemlidir.
Pratik
olanaklar nedeniyle dikkatimi etraflı bir şekilde cezaevlerinde değerler
eğitimi programına hizmet etmek üzere yoğunlaştırdım. Bu önemli çünkü bir
sorunun idraki sadece başlangıçtır. Eylem durumunda kullanılacak stratejilerin
kesin tanımı her zaman önemlidir. Hayatın, eylem ve tepkiler zinciri olduğu, bu
eylem ve tepkilerin az çok kontrol altında ve tahmin edilebilir olduğu, her
insani davranışın mikroskop altındaymışçasına ayrıntılı olarak gözlenebildiği
bir ortam olan cezaevi ortamıyla ilgilendiğimiz için, önereceğim stratejilerin
nasıl uygulanacağını kesin olarak tarif etmem çok önemli.
İnsani
bir davranışa en ufak bir detayı bile, cezaevi ortamında çok belirleyici olarak
addedilir ve her hareketin sonuçları vardır. Görülebileceği gibi, uygulanacak
her sistemin stratejinin sonuçları konusunda risk yüksektir. Bu nedenle cezaevlerinde
değerler eğitimi programının çok dikkatli bir şekilde planlanması ve ihtiyatla
uygulanması gerekir. Yeni ve deneysel projelere-eleştirisel gözlerle bakılmalı,
ince elenip sık dokunulmalı ve başarının kısmi olması halinde projenin tamamen
başarısız olmuş olacağı unutulmamalıdır.
Şu ana
kadar, sizinle tartışmak istediğim iki ana meselenin ne olduğu konusunda tahmin
yürütmüş olmalısınız. Birincisi cezaevlerinde değerler eğitiminin teorik
temeli; ikincisi hayata geçirilebilir, gerçekçi bir eğitim planının inceden inceye işlenmesi
ve uygulanması.
I- CEZAEVLERİNDE DEĞERLER EĞİTİMİNİN NEDENLERİ
Cezaevlerinde
değerler eğitiminin gerekliliği konusunda, bu konuda fikir sahibi olan veya
fikir belirten kişilerin hepsinin şüphelerini giderecek, onları her açıdan
fikir birliğine sevkedecek tek bir teorik doğrulama formüle edilemez. Zaten tek
bir teori böyle komplike bir meseleyi her açıdan incelemeye yetmez. Yine de
mantıksal hükümler elzemdir, çünkü herkes önermelerini kendisi için gerçek ve
mantıksal olarak geçerli olan değerler üzerine kurar. Peki o zaman yolumuza
nasıl devam etmeliyiz? Bence, yapmamız gereken nihai amacımızı gözönünde
tutmaktır, işe yarar ve pratik bir sistemin inşaası. Cezaevlerinde değerler
sistemi eğitiminden yararlanacak öğrenciler için planladığımız hedefler
konusundaki fikirlerimiz, değerler eğitiminin, suçun, insanın ve evrenin doğası
konumundaki fikirlerimizden çok daha fazla uyuşur. Eğer açık ve pratik bir
amaca ulaşmaya yoğunlaşırsak çabalarımızın karşılığını daha çok alabiliriz. Hayata
geçirilebilir bir program tasarlamak istiyorsak bizi eyleme geçmekten
alıkoyacak düşünce farklılıklarımızı bir kenara bırakmalı ve teorilerimizi
ortak noktaların pusula görevi görmelerine imkân vermeliyiz.
Yukarıda
belittiğim davranış ve düşünce tarzını gerçeğe uygulayıp sonuçlar almamız
halinde, ahlâki ve metafiziksel olarak kesin olan, herkesin fikir birliğinde
olduğu teorik doğrulama arayışlarımıza yoğunlaşabiliriz.
Bu bakış
açısı doğrultusunda aşağıdaki belirttiğim üç önermeyi inceleyeceğim;
1- Ahlaki açıdan değerler eğitiminin bir insanın tüm
kişiliğini etkilemesi.
2- Mantıksal açıdan değerler eğitiminin kutupluluk ve
kutuplaşma göstermesi.
3- Eğitimsel açıdan değerler eğitiminin içselleştirilemediği
durumlarda başka hiçbir eğitimin anlam ifade etmeyeceği.
1. Değerler
Eğitiminin Bir İnsanın Tüm Kişiliğini Etkilemesi;
Her tür
değerler eğitimi konseptinin altında iki kutupluluk ilkesi yatar. Basitçe ifade
etmek gerekirse, değerler yaratılmaz farkedilir. Değerler mevcudiyetin vekil
olmasıyla belirginleşir. Bir taraftan, bir değer keyfi bir seçim olmadığı gibi
zihinsel bir kapris veya heves de değildir. Değer, insan eliyle yapılan bir şey
değildir. Daha açık belirtilirse, insan tarafından farkedilen insanın
melekelerinde yatan ve insanın sadece karşılık verebileceği bir şeydir. Diğer
bir taraftan, değerin insan formunda vucüt bulmadan yani varoluşun,davranışın
günlük rutininde hayata aktarılmadan hiçbir anlam ifade etmeyeceği söylenebilir.
Bunda değerin mistik veya soyut birşey olduğu anlaşılmasın vücut bulmuş bir değer yaşayan bir varlık ta kendini gösterir; değerlerinin
ne olduğunu söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim.
İki
kutupluluk ilkesinin ikinci öğesi (birincisini mantıksal argumanımda daha sonra
kullanacağım) eğitimin büyük önemidir. Çünkü açıkça görülebilir ki değerler
kişiye telkin edilemez. Örneğin, bir kişiye değer edindirme matematik öğretme
sürecine benzemez, insan formunda vücut bulması durumunda gerçekleşebilecek bir
şey olduğu için değer eğitimi her türlü bilimsel yetenek, alışkanlık, güç ve
bilişsel tepkiden farklıdır. Öncelikle değerler eğitiminin öğrenebilmesi için
kişinin tüm enerjisiyle kendini öğrenime vakfetmesi gerekirken söz konusu
belirli bir bilim dalı olduğunda öğrenim kişinin yetkinliğine bağlıdır. İkinci
olarak; öğrenen kişi öğrenci sıfatıyla kendini mükemmelleştirmesi gibi daha
hızlı tezahür eden bir sonucu amaçlayan bilimin aksine insan formunda vücut
bulmuş değer kavramı kişinin bir insan sıfatıyla gelişmesini amaçlar.
i- Değerler eğitimi kişinin kendini tümüyle adamasını
gerektirir.
Değerin
varış noktası somut vücut bulma olduğuna göre; bunun olması için sadece
(bilişsel güçleriyle ) zihnin değil aynı zaman da (tüm enerjisiyle) yürek ve
ruhun yolculuğa katılması ve işbirliğinde bulunması gerekir. Değer kavramı
sayesinde, bu tezahürler kişinin bir varlık olarak değerleriyle birlik
oluşturmasını, varlığının durumuna adapte olarak varlığının anlamını
kabuletmesini sağlar. Böylece değer, bütünlüğü ve tamlığı sağlayan çimento
halini alır. Şimdi bunu daha yakından inceleyelim.
İnsanlar
genellikle, bilimsel gerçekliklerden bağımsızdırlar ve birbirleriyle ilgisi
olmayan birçok bilgiye sahiptirler. Ortak bazı ilkeler tüm bilimsel
araştırmaların temeli olsa da, bir bilim dalının içeriği diğer bir bilim
dalının içeriğinden zahmetsizce ayrılabilir, her bir bilim dalına özgü
tanımlamalar vardır ve önermeleri birbirleriyle ortak veya bağlantılı değildir.
Değerler söz konusu olduğunda ise durum farklıdır. Değerler birbirlerinden
tecrit edilmiş halde tutulamazlar. Değerler, bir bütünün birbirinden ayrılamaz ögeleri
olarak tutunurlar.
Vücut
bulmuş değerler hem elde edilmeleri hem de korunmaları bakımından birbirleriyle
tamamıyla bağlıdır. Sıkı ve aşılmaz bir doğaya sahip aile bağları
"iyilik" kavramı tarafından desteklenir. Bir değerin tamamen vücut
bulması için gereken samimiyet o kadar yoğundur ki her bir değer kişinin en
yüksek standartlara uygun olarak her zaman her durumda ne kadar çekici olursa
olsun bu değerin zıddına hiçbir hevese kapılmadan davranması demektir. Örneğin
cömert bir insan hem hırs ve bencilliğin huysuz ihtiraslarıyla yüzleşmeli ve
onlara galip gelmeli hem de diğer insanlara gösterdiği saygıdan, mükemmeliyete
duyduğu açlıktan ve güzelliğe açıklığından doğabilecek her türlü soruna baskın
çıkmaya hazır olmalıdır. Bütün bu ilkeler her bir değer için geçerlidir. Vücut
bulmuş değerler söz konusu olduğunda, bir kişinin belirli bir alandaki
bağlılığının ön kabulü olmalıdır. Vücut bulması gereken değerlerin seçiminde
kullanılan hüsnüniyet kısmi anlamda dikkate alınmaz. Bütün melekeleriyle her
bir vücut bulmuş değerin kökünde yatar. Değerler konusunda uzmanlaşma
imkansızdır.
Yukarıdaki
çıkarsamanın doğal sonucunun cezaevlerinde vuku bulacak değerler eğitiminden
bahsedildiğinde özellikle önemli olduğuna inanıyorum. Eğer tamamıyla yanlış
gözlemlemediysem cezaevi personeli arasında yeni bir ekol rağbet görmekte.
Temel iddaaları mantıklı düşünmenin iyi davranışı beraberinde getireceği
yönünde. Bu varsayım incelediğim konuyla doğrudan alakalı olduğu için lütfen
itiraz sebebimi detaylandırmama izin verin. Çünkü değerin bir bilimi olduğu
düşünülürse ve bu bilimin otomatik olarak vücut bulmuş değeri doğuracağına
inanılırsa benim en başından bu yana kadar savunmasını yaptığım tipte bir değer
eğitiminin zaten gereği olmaz.
Abraham
Moslow kendinden çok söz ettirmiş kitabı "Varoluşun Psikolojisi" adlı
eserinin ikinci basımının önsözünde daha iyi bir dünyanın yaratılmasının bilgi
aracılığıyla mümkün olacağını ve iyi davranış tarzının bilim tarafından ortaya
konulacağını belirtmiştir. Moslow "Bilimsel Etik" sayesinde
insanoğlunun doğal eğilimlerini daha iyi anlayacağına duyduğu inanca
itiraz eder. Bu bilgi insana nasıl iyi olacağını, nasıl mutlu olacağını,
kendine nasıl saygı duyacağını vb. söyleyecektir. Bilimsel etiğin kişilik
sorunlarına otomatik bir çözüm getireceğini söyler. Beşinci bölümde fikirlerini
kısaca açıklar: "Bilgi ve davranış birbirleriyle yakından ilişkilidir.
Kabul ediyorum. Daha da ileri gidip bilgi ve davranışın sıklıkla eş anlam hatta
sacratic tarzda aynı olduğuna inanıyorum. Bilgiyi tamamen içselleştirdiğimiz
durumlarda uygun davranış otomatik olarak ortaya çıkar.
Yukarıda
bahsettiğim cezaevi personeli arasında büyük çapta kabul gören yeni ekolün
Moslow'un düşünce tarzını yansıttığı kuşkusuz. Peki bu inanışından amacı tamamı
tam olarak ne olabilir. Olan ile olması gereken arasındaki rahatsız edici
zıtlığı yok etmeye yönelik antik, kolay değişmez ve neredeyse kutsal idea. Bu
nedenle ulaşmak için döngüsel olarak bilginin eyleme neden olup olmayacağı, ya
da başka türlü ifade etmek gerekirse bilimin otomatik olarak doğru eylemi
doğurup doğurmayacağı üzerine tartışılmıştır. Değer bilimi ile değerin vücut
buluşu arasında benzerlik ve tersine çevirilebilirlik olduğuna inanılır.
Bildiğimiz
gibi bu ideal yeni değildir. Kısaca hatırlamak gerekirse 17. yüzyılda kartezyen
matematiğin etkileri kuvvetli bir şekilde hissedilebiliyordu. "Regulae ad
Direc tianen ingenii" adlı eserinde Descartes matematiksel ya da bilimsel
düşünme tarzının insanın tüm bilgi dağarcığına yayılması gerektiği konusundaki
fikrini belirtmiştir. Malebranch, "Recherce de la Verite" adlı
eserinde "bütün ilişkileri sayılar yoluyla ifade edebilir ve çizgiler
yoluyla betimleyebiliriz" demiştir. Evrensel matematiğin yayılması benzer şekilde
Leibnis’in " De Arte Kombina Toria" adlı eserinde ve Hobbes'in
"Mantık" adlı eserinde de savunuluyordu. Bu hareketin büyük ihtimalle
en bilinen temsilcisi Sipinoza'dır. Sipinoza'nın etik üzerine incelemesi olan
olağanüstü eserinde (Ethica Ordine Geometrica Demonstrcta) parlak zihninin
insani davranışta bulunan kusurları kökünden söküp atmak için can hıraş bir
şekilde bilimsel açıklamalar yapmak yoluyla katı çözümler aradığı görülür. Der
ki "Mutluluk erdemin karşılığında edinilen bir şey değildir. Tam tersine
mutluluk başlı başına bir erdemdir. Mutluluk duygusal zevklerimizi kısıtlayarak
elde edilmez. Duygusal zevklerimizi kısıtlamayı mutluluk erdemi mümkün
kılar."
Mutluluğu
bilimsel yöntemleri kullanarak belirleyen Sipinoza entellektüel gelişimin şehevani
meyilleri düzeltebileceğini ifade eder.
Geçmişe yaptığımız
bu yolculuk (umarım siz okuyucularımın nazarında çok uzun olmamıştır.)
Günümüzde etik konusundaki yaklaşımları anlamamız ve eğer istiyorsak onlara
itiraz etmemiz açısından bana elzem görünüyordu. Benim itirazlarımın olduğu
kesin. Gerçek otomatik hareketi tetikleyen bir şey değildir, dürtüsel tepkiyi
etkilemez. "Patest grammatica perfectissima blasphamare Deum" “inananların
en mükemmeli bile küfür içerisine girebilir”. Bunun da ötesinde değer bilimi
gerçekliklerle ölçülür. Ahlaki bilincin bir değer olmasının insani bir tercih
olmadığı anlamının çıkmasına yol açar. Temel olarak bir değerin doğruluğunun ve
gerçekliğin bunu kabul eden, buna inanan kişi dışında var olduğunu belirtir.
Eyleme
geçmek için özne, değerin kendi iyiliğine olduğunu iddia etmeli, tüm benliğiyle
onu arzulamalı ve sabit bir şekilde ona bağlı kalmalıdır. Böylece vücut bulmuş
değerin alanı bilimsel bilginin kişinin tüm arzu ve bağlılığı olmalıdır. Değer,
entellektüel hokkabazlık ve lezzet kaynağı olan evrensel ve soyut bir obje
olarak görülmemelidir. Vücut bulmuş değer " kendim için sevdiğim benim
için anlamı olan tüm kişiliğimi vakfettiğim" dedirtebilecek bir anlam
taşır. Değerler eğitimin bu anlamda yorumunun uygulamaya geçirilişi açıkça
görülür ki çok zor talepkardır. Fakat son derece yararlıdır. Öznenin mahkumlar
olduğu düşünüldüğünde de zordur. Mahkumları vücut bulmuş değerlere sistemine
yöneltmek ve onlara entellektüel anlamda "gerçeği" öğretmekten çok
daha zorlu bir süreçtir. Zaten özetle değerler eğitimi kişinin tüm
melekeleriyle kendini sürece vakfetmesine dayanır. Entellektüel anlamda öğretim
davranışları değiştirmekten çok mantığı tatmin etmeye yarar. Sadece ilki bütün
benliği yeniden şekillendirir. Tüm benliğe odaklamaya sağlayabilir.
ii- Değerler eğitimi kişinin her anlamda iyiye gitmesine yol
açar;
Şimdi, vücut bulmuş değerin sadece kişinin zihnini değil,
kişiyi bütünüyle nasıl daha iyiye sevkedeceğini anlatmak istiyorum
Özellikle entellektüel ya da bilişsel öğrenime odaklı
eğitimin kişinin bir bütün halinde gelişmesini sağlayacağı kesin değildir. Tam
tersine kişinin belirli bir parçasının bu durumda kişinin öğrenen ya da bilen
kişi halinin hemen düzelmesini ya da gelişmesini ifade eder. Örneğin bir adam
ayakkabı tamir ederek geçimini sağlıyorsa ona kunduracı diyebiliriz. Ya da bir
adam hasta karaciğerimi ya da midemi tedavi ediyorsa onu doktor olarak
adlandırırız kişi olarak değil. Yani Doktor John "iyi insan John"
demek değildir. Farklı bir şekilde ifade edecekt olursak "insan John'un
bir kişi olarak tümünün mükemmelleşmesi kısmi olamaz. Verici bir ele cömert bir
el demeyiz. Elin sahibine cömert bir adam deriz. Bunun aksine tıp söz konusu
olduğunda öğrenen John, Doktor John'un tıbbi niteliklerinin ve yeteneklerinin
gelişmesi anlamına gelir. Profesyonel olarak ne kadar iyi olsa da Doktor John,
iyi Doktor John olarak adlandırılırken aynı zamanda kötü insan John olarak da kalabilir.
Entellektüel eğitime odaklanmak mahkumun nihai ve daha
iyiye ulaşması önünde engel teşkil edebilir. Zeka bazı bünyelerde sadece
kötülük tasarlamaya yarar. Kimse bir mahkumun mantıksal gelişim adı altında
mükemmel bir suç hayal etmesinin ya da planlamasının teşvik edilmesini istemez.
Bu örnek zekanın kişi için her zaman iyi olmadığını açıkça gösterir. Değerler
doğal bir bağlılık halindedir. Bir kişi dürüst olmadığı sürece adil de olamaz.
Tabi ki dürüstlüğün vücut bulmuş haline sahip olmayan bir kişi de zaman zaman
dürüst davranabilir. Örneğin kardeşine karşı dürüst davranabilir. Ama eğer kişi
dürüstlüğü içselleştirememişse dürüst olma konusunda karşısına çıkabilecek
zorluklara hayatı boyunca açık olacaktır. Tersi de doğrudur. Değerlerin
birbirine bağlılığından dolayı bir değerin içselleştirilmesi diğer değerlerin
içselleştirilmesine de ön ayak olacaktır ve dolayısıyla kişiyi tüm benliğiyle
iyiye sevk edecektir.
2- Değerler eğitimi
kutuplaşmaya yol açar ve tersi muhakemeyle bağdaştırılamaz.
Eğer
gözlemlerim doğruysa birçok yeni araştırma, mahkûmlardaki mantıksal ve bilişsel
kusurlara çok fazla vurgu yapıyor. Bu önermelerin sağlamlığından yeterince emin
olmadığım için ne kabulleneceğim ne de reddedeceğim. Onları, sadece muhakeme
kabiliyetinin gelişimine değerler eğitiminin sağlayabileceği katkıları
açıklarken, kullanabileceğim bazı varsayımlar olarak bir kenarda tutacağım. İki
önermeyi inceleyeceğim;
1- Mahkumları yetişkin gibi düşünmekten çok çocuk gibi
düşünür.
2- Değerler eğitimi, mantıksal düşünmenin gelişiminde
faydalı bir tezat (belirteç) işlevi görür.
1- Yetişkin gibi
düşünmek yerine çocuk gibi düşünmek
a) İlk varsayım, mahkûmun çocuk gibi düşünmesiydi.
Peki bir çocuk nasıl düşünür? Öncelikli olarak, çocuklar sadece mantığını
kullanarak düşünmezler. Entellektüel gelişiminin yaratılışı itibariyle çocuğun
özerk muhakeme kabileyetinin yeni dünya üzerindeki tüm olayları ve durumları
tepeden izleyebilme ve değerlendirebilme kabiliyeti çok sınırlıdır. Yargıladığı
şeylerin bir parçasıdır dolayısıyla yargıladıkları kendisinden ayrılmaz
tezahürlerdir. Bilginin kusurludan kusursuza, azdan çoğa doğru ilerleyeceği
ilkesi ışığında Pioget durumu maharetle tarif eder.
"Özümseme
ve uyum kaotik farkında olmama halinden, karşılıklı koordinasyon içinde bir
farkındalığa erişir" (La construction du ieal ehez l'enfont p.309)
Teknik
olmayan terimlerle şunu ekler;
"Zeka
bilgi birikimi ile değil, çocuğun kendisi dışındaki tüm varlıklarla yaşadığı
etkileşimle ortaya çıkar ve zeka bu etkileşimin iki kutbuna kendini yerli
yerine oturtmak yoluyla dünyayı yerli yerine oturtarak aynı anda uyum
sağlar" (p.311)
Bu
yekpare farkındalıksızlığın biyolojik unsurlara indirgenmesi mümkün değildir.
Farkındalıksızlık, çocuğun bilişsel sürecinin en belirgin özelliklerinden biri
olan, bilgi kuramına ait bir olgu olan ben merkezciliğinin sonucudur.
Bu
özelliğin çocuklarda her zaman görülmesinden sadece çocuklara özgü bir özellik
olduğu sonucu çıkarılmamalıdır. Zihinsel yapıları tamamlanmamış insanlarda her
yaşta benmerkezcilik görülebilir.
Mahkumun
çocuk gibi düşündüğü önermesinin kaynağının, benmerkezci uslanmanın hem bazı
mahkumlarda hem de çocuklarda görülebilmesi olduğunu farzediyorum.
b) İkinci
önerme mahkumların yetişkin insanlar gibi düşünmediğiydi. Yetişkin düşüncesiyle
neyi kastediyordu? Socrat öncesi düşünürlerden bu yana, mantıklı olanın zıtlık
içindeki nesnelerin ortaklıkları olduğuna inanıldı. Mantıklı ilke bir sürü
zıtlık içinden birlikte çıkarılmasına izin veren ilkedir.
Bu basit
tanım batı düşünce tarzının tarihinde hüküm sürer. Konumuzla üç sebepten ötürü
ilgilidir.
a) Teklik
teorilerinin doğası ve yöntembiliminin ötesinde idrak birbirinden farklı
birimlerin arasındaki bağlantıdır. İdrak, benzer ilkeleri beyan etmeden önce
zıtlıkları tespit etmelidir. Pratik olarak, idrak kendisinin neden olmadığı,
kendisinden bağımsız ve kendi varlığından önce varlığa sahip olan
farklılıkların varlığını ön kabul olarak almalıdır. Şeylerin kendi içlerindeki
halleriyle, mantığın onlar hakkındaki izahlarını ayırabilmelidir. Sonuç olarak
her insan, mantıklılığı sebebiyle, çoklu tezatların olduğu bir dünyada
belirsizliğin önüne geçebilmek için teklik ilkelerinin keşfi ve izahı gibi bir
işle uğraşmalıdır.
b)
Mantıklı olan, benzerliklerin keşfi ile alakalı olduğu için, ölçü kavramından
ayrı düşünülemez.
Cassirer'in,
cunasius hakkında söylediklerine bakacak olursak, "Bilgi birikimi
karşılaştırma yapmayı gerektirir. Basitçe ifade etmek gerekirse karşılaştırma
ölçümlemedir. Eğer herhangi bir içerik ölçülüyorsa, kaçınılmaz varsayım
homojenlik şartıdır. Herşey tek ve aynı ölçü birimine indirgenmeli, aynı
niceliksel düzenin unsurları olarak görülmelidir" (Ernst Cassirer,
Rönesans Felsefesinde Birey ve Kozmoz, 1964 sayı 10)
Başka şekilde söyleyecek olursak, tüm benzer nesneler ve
sadece benzer nesneler ölçülebir. Eğer uslamlama, özünde karşılaştırma ve ölçme
süreciyse her yargılama iki şeyi ifade eder; yargılanan ve yargılananın
yargılanmasında, kıstas olarak kullanılan kavram her yargılama türünde ilke
olarak kabul edilen bir şey ve onunla yargılanan ikinci bir kavram vardır. Daha
da önemlisi, kıstas olarak kullanılacak ilke kıstas işleminden önce
derinlemesine bilinmelidir. Mukayese standardı olmayan mukayese edemez.
Uslamlamanın en önemli sorunlarından biri ilke olarak kabul edilecek şeyi
bulup, uygulamaktır. Uzunluğu bir uzunluk ölçüsü kullanarak tesbit ederiz.
Sanatı, sanat ilkeleriyle değerlendiririz. Bu ölçü birimlerinin , ölçülen şeyle
homojenliğidir.
c) Sonuncu argüman pratik bir
niteliktedir, insan hayatta kalma ve kendini koruma içgüdülerinden biraz daha
ileri bir yükümlülük olan uslanmaya dair ahlaki yükümlülük hisseder. Akılcı
davranamamanın sonucu kaçınılmaz olarak dünya üzerine yabancılaşmak olacaktır.
Bu nedenle, doğa kanunlarını keşfede bilmiş ve bu kanunlara itaat eden adam
anlamına gelir. Bu sınırları aşmak mantıksız davranıştır. Benzerlikleri temel
olan düzenin keşfedilmesi mantıklılığın özünün, mantığın ahlakı anlamı olduğunu
gösterir.
Özetlersek, eğer cezni düşünüş
çocuktu uslamlamayla itham edilecekse bunun muhtemel nedeni ben merkeziyle ve
dünya farkındalığına sahip olamamaktır.
Peki değerler eğitimi bütün bunlara
nasıl katkı sağlaya bilir?
Bu işlenecek olan bir sonraki
konudur.
d) Değerler eğitiminin mantıklı
düşünmeyi sağlaması çift kutupluluk ilkesinin ilk unsurunu hatırlatmama izin
verin . Daha öncede söylediğimiz gibi bir değeri soyut bir seçimin yada akli
bir buluşun ürünü değildir. Değer kendini insanın tüm melekelerinde gösteren ve
insanın sadece tepki verebileceği bir şeydir.
Çocukların ve yetişkinlerin
uslamlamasıyla ilgili söylediklerimizden sonra bu ilke sorunumuzun çözülmesi
yolunda bir ölçüde sağlar. Değer kişinin kendisi dışındaki gerçekliğe işaret
eder. Karşıtlık, kutupluk ve antitez niteliği taşır. Öznesel ben merkeziyete,
bilgi kurumu yapısı nezdindeki akıl kavramı dahilinde, nesnel farkındalık
olanağı sağlayacak alternatif sunar. Bu bağlamda, mantıksal açıdan idrak iki
şekilde kullanılır.
Kullanım şekillerinden
birincisi, kişinin kendisi tarafından belirlenmeyen bir çok dünyanın
gerçekliğini kabule zorlaması, diğeri de devam eden özel tastiğin ilerlemeye
vesile olmayacağını göstermesidir. Akli güçlerin gelişinin tek yolu tezat
fikirlerin eleştirel olarak incelenmesini içeren diyalektiktir. Ancak, bu
şekilde değerler eğitimi mahkumun düşünce sürecine yardımcı olabilir. Mahkum
için değerler eğitimi kendisininken zamanıyla farklı bir dünyayı temsil eder.
Bunu fark ettikten sonra var oluşsal çatışmayla baş etmekten kaçınamayacağını
bilir ve hayırlısıyla bu süreçten faydalanır.
Aşağıdakiler bu argümanı açıkça
ifade etmemde yardımcı olacaktır.
Gerçeği araştırırken – ki
değerler eğitimi kendisini böyle bir araştırmaya adamıştır – ilk karşımıza
çıkan şüphedir. İdrakin gerçek başlangıcı kabul değil reddir. Gerçeği
araştırmak fikirlerin reddedilebilmesi için dikkatlice gözden geçirilebilmesi
ya da farklı ifade edilebileceği gibi şüphelere uygun çözümler bulmaktır.
Mahkumun aklına şüphe
tohumları atan bir fail olan değerler eğitimi tezat düşüncelerin işitilebilmesine
ve bu düşüncelerin önermelerinin içten bir şekilde değerlendirilebilmesine ön
ayak olur. Değerler yan yana konup, Bir bir sıralanmadığı zaman olgunlaşma
açısından zaruri olan güçlüğe neden olurlar. Zıtlığın algılanıp analiz
edilmesinde zekaya ihtiyaç duyulmasının iki önemli nedeni vardır. Öncelikle,
değerlerin özü ve yapısı o kadar girifttir ki hiç kimse, birçok yorumun
varabileceğini aklında tutmadan sağlam bir ilerleme kaydedemez. İkinci olarak
zekanın zayıflıklarının böyle bir araştırmayı gerekli kılmasıdır. Diğer türlü,
zorluklar zekadan değil de nesnelerin kendilerinden kaynaklanıyor olsaydı,
soyut tanımlamalar yapmak yerine o nesneleri tanımak yeterli olmaz mıydı? Tabi
ki deneyimler bumun tersini kanıtlıyor.
Özetlersek gerçek bilgisi, şüphe veya
zıt fikirlerin köklerine inebildiğimiz oranda gerçekleşir. Bu anlamda değerler
eğitimi mantıksal gelişmeye çok önemli katkılar sağlayabilir.
Peki mantığa yarar sağlayanlar
nelerdir? Birkaç tane düşünebiliriz. Bu incelemenin amaçları kapsamında, sadece
mantığın eğitimi yoluyla kazanılabilecek sağgörünün faydalı etkilerinde
bahsedeceğim.
Tarih söylemek istediğimizi
betimleyebileceğimiz bir çok örnekle doludur. Ben ilhamımı Plutrach'dan almayı
tercih ettim. Akılda kalan birçok eserinden biri olan “Düşmanların Faydaları”
adlı denemesinde insanın Entelektüel evrimi sürecine dahil olan çok ilginç bir
unsura dikkat çeker. Plutrach ilkel insanın vahşi hayvanlarla girdiği ilk
temaslarda öldürülmemek veya yaralanmamakla tatmin olduğunu bu nedenle bu
çabalarını vahşi hayvanlardan kaçmak veya saklanmakla sınırlandırdığını söyler.
Amaç her türlü imkanı kullanarak yırtıcı hayvanlardan kaçmaktı. Fakat zaman
ilerledikçe insan akıllandı. Ondan sonra sadece vahşi hayvanlardan kaçınmakla
kalmadı, doğal düşmanlarından faydalanmanın yollarını da buldu. Etlerini
yemeyi, kürklerinden giyim eşyası yapmayı, onlara karşı kullanabileceği
kalkanlar imal etmeyi öğrendiler. İnsanlar, hayvanlara o kadar bağımlı olmuştu
ki, hayvanların yok olması durumunda kendileri de kaçınılmaz olarak yok
olacaklardı. Plutrach insan – yırtıcı hayvan ilişkisinin benzerinin insanlar
için de geçerli olduğunu söyler. Plutrach'a göre akıllı düşmanlar kusurlarımıza
ve zayıflıklarımıza saldırır. Dolayısıyla düşmanlar bizi sürekli tetikte
olmaya, ani eylemlerden ve dikkatlice düşünülüp alınmamış kararlardan kaçınmaya
sevk ederler. Düşmanlar bizi sağ görülü kılar. Düşman bizi sağ duyuya davet
edebileceği gibi ahlaki olarak yeniden doğmamıza da ön ayak olabilir. Mantıksal
aykırılıklar gerçeğin araştırılmasında Entelektüel sağ duyu teşekkül edebilir.
Zeka, mükemmelliğe ulaşmak için tezatları kullanarak kendini takviye eder. Bu
eğitim ve bilgelik işaretidir. Montaigne şöyle der;
“Tezat düşen yargılar, beni ne
kızdırır ne de rahatsız eder. Tam tersine uyarır ve heyecanlandırır. Biri benim
düşüncelerimle zıtlaştığında dikkatimi celp eder, kızgınlığımı uyandırmaz.
Düşüncelerimin aksini iddia eden kişiyi ararım. Çünkü o beni eğitir.
Sağduyudan sağlanacak başka
bir yarar da tezatlıkların zaman etkeni açısındandır. İçinde bulundurduğu
zayıflıklardan ötürü zeka
Çok yavaş
bir şekilde ilkelerden sonuçlara atlayamaz, neticelerden istatistiki
ortalamalara zıplayamaz çok uzun bir süre boyunca cehaletin ve yarı doğruların
gölgeli sınırları içinde kalmak durumundadır.
"mahkum mantığı ve çocuk mantığı arasındaki benzerlik ortada işte"
dediğinizi duyar gibi oluyorum ikiside tartıştıkları konular hakkında bilgi
eksikliği içinde oldukları ölçüde sağ görüşüz kesin ve acele fikirler üretmeye
meyillidir. Sadece zaman ve deneyimleme diğer kişilerin durumlarını inceleme
yoluyla sağgörü geliştirilebilir. Değer zıtlıkların incelenmesine zemin
oluşturur. Tezat fikir ve durumların tartışılması kavramının beslenmesi sonunda
kişiye incelenen sorunun bütün boyutlarının ele alınmaması halinde sadece zayıf
argümanlara değil çoğunlukla yanlış argümanlara ulaşılmasına neden olacağını
öğretir.
Mantıksal
red, mantıksal doğrulamalara giden yolun başlangıçıdır. "kötü"
birdeğer söz konusu olsa da akıl onun kabul edilmezliğine dair nedenler
üretecektir. Kısacası değerin yakından huzursuzluk ve belirli bir şüphecilikle
incelenmesi sağlam entektüel sağ görüye yol açacaktır.
3-Değerler
eğitimi her türden eğitime anlam katar.
Eğitimde
değer teorisi girift bir mesele olsa da kendi değer teorimi ortaya koymamın ne
yeri nede zamanı bu incelememin amaçları için çift kutupluluk ilkesinin
argümanıma tekrar hizmet edebileceğine inanıyorum. Argümanım değerler eğitimini
tüm eğitimlerin nihai amacı olduğudur.
Kanada
ıslah servisi hapis cezasının amaçlarını açıkca belirtse de cezaevinde eğitim
konusundaki görüşlerin durumu çok belirsiz duruyor. Güvenlik sorunlarına idari
planlamaya pedegojik testlere veya yöntem bilimine ve amaçların
sınıflandırılmasına büyük bir dikkatle eğiliniliyor, fakat sistem içinde önemli
pozisyonlarda bulunan bazı eğitimciler eğitimin amaçları meselesini gereksiz ve
sıkıcı buluyor. Tabi ki bu büyük bir süpriz değil profesyonel eğitimciler arasında
bile eğitimin amaçları populer bir eğitim şekli olarak kabul görmez.
Sevsinler
yada sevmesinler hedefler hakkında açıklığa kavuşması gerekenler görmezden
gelme yoluyla ne çözülebilir ne de kaybolabilir. Her zaman beklemedelerdir ve
önemli bir sorun olduğundan su yüzüne çıkarlar. Örneğin eğer Maslow'un ifade
ettiği gibi eğitimin amacı kendini farketmek ise bundan anlaşılması gereken
kişinin kendini dönüştürmesi gereken hal değildir. Bu gibi meselelere odaklanan
John Dewey gibi eğitimcilerin vardığı sonuç şudur: "ahlaki hedef
evrenseldir ve her türlü açıklamaya hakimdir- konu ne olursa olsun"
(Eğitimdeki Ahlaki İlkeler). Bu eğitimin ahlaki olmasını ima ettiğiniz anlamına
gelmez. Ahlaki fikirler ve ahlak üzerine fikirler arasında bir dünya farklılık
vardır eğitimin amacı ve görevleri ahlak hakkındaki fikirleri ahlaki fikirlere
dönüştürmektir.
Bundan
anlaşılması gereken eğitimin iki işlevinin olduğudur; Son derece arzu edilir
idealleri belirtecek temel bir gidişat belirlemek ve bu idealleri kişi
açısından neden arzu edilir olduğunu göstererek içsel güdülerini harekete
geçinmek. Kelimenin bilgi-kuramsal kökenleri. Bizim ifade etmeye
çalıştıklarımızın anlaşılmasına yardımcı oluyor eğitim beslemek anlamına gelen
"educo" kelimesinden
türemiştir. Educatnukris bebeği emziren kadın (süt anne) anlamına gelir. Çocuğa
sahip olmadığı fakat zamanla kendisinin tüm varlığının bir parçası olacak değer
yaratılıştan verilmiştir. Eğitim kelimesinin kökeni olan "educo"
kelimesinin bir diğer anlamıda bir yerden çekip çıkarmaktır. Educ'it opstekrix
bebeği doğurtmaya yarayan "ebe" anlamına gelir. Bu anlamda çocuktan
varoluşundan temel farkı olması beklenir olgunlaşma süreci çocuğun yaşayan,
yaratan enerjisinde başlar. Bizim bakış açısına göre eğitimin amacı nitelik
veya değeri kişinin varlığına dahil etmesini sağlayarak o kişiyi nitelikli ve
değerli bir insana dönüştürmektir. Birim, haiz olduğu değer ölçüsünde varlığa
haizdir. İnsan içinde sayısız potansiyeli barındırır. Eğitim bu potansiyellerin
gerçekleşmesine ne kadar katkıda bulunursa o kadar değerli bir insan olacaktır.
Kişinin değerinin ölçüsü, yaptıklarından, topluma katkılarından da öte
idaelleri içselleştirebilmesidir.
Şimdi
çift kutupluluk ilkesine kısaca bir dönelim bir tarafta kişinin içinde
yaratılıştan gelen değerler barındırdığını diğer tarafta bu değerlerin vücut
bulması için faal hale getirilmelerinin gerektiğini ifade eden çift kutupluluk
ilkesinin yarattığı çağrışım açıkça ortadadır. Değerler özel deneyimlerden yada
kişisel tercihlerden doğmazlar. Doğal dürtülerin ürünleri olmaktan fazlasıyla
uzaktırlar kendi içlerinde anlamlılardır. Başka bir ifadeyle sonuç olarak kovalanmaya
tek başlarına yeterlilerdir. Değerler sahiplerinin dışında bir yerde
kendilerini göstermeye meyilli amaçlara da indirgenemez, değerler onlar
hakkında bilgi sahibi olmakla değil onları içselleştirmekle öğrenilirler, bundan
dolayıdır ki eğitimin değerin kendisini öğretmeden değer hakkındaki gerçeğin
öğrenilmesini beklemesi tamamen saçmadır. İşe yarar olmalarının yanında
değerler kişisel de olmalıdır. Kısacası çift topluluk ilkesinin nesnel kutbu
ideal arayışı; öznel kutbu ise gerekli içselleştirmenin yapılmasıdır.
Temel
olanın bu şekilde kabulü kafi gelmez eğitimin yararlı nihai değerlere sahip
olması gerektiğini söylemek başkadır, bu nihai değerlerin neler olduğu kararını
vermek başkadır. Değerin ne olduğunu nasıl anlayacağız? Değerliyi değersizden
nasıl ayıracağız? Şüphesizki St. Agusqustine'in ateşli müridleri olsaydık cevap
çok basit olurdu ünlü filozof De Magrisro adlı eserinde insanoğlunun baş
öğretmeni olan Tanrı'nın insan eğiticiler suretine girerek insani değerlere
ışık tutuğunu yazar. Fakat modern eğitim sistemi Tanrı'nın bu ışığı çoğunlukla
bizzat veremeyeceği kabulü ile hareket eder sonuçta eğitimin nihai değerleri
sorusuna geri dönmüş oluruz.
Bu
incelemenin hedefi ile kendimi aşağıdaki önermelerle sınırlayacağım. i-Nihai
değerler bir bir sayılmalıdır. ii-nihai hedefler idaall anlamlarına işaret
etmelidir.
i-Nihai değerler açıkca ve bir bir sıralanmalıdır.
Eğer
temel değerlerin yaratılmadığı fakat farkedildiği doğruysa o zaman tepkinin
açıkça ifade edilebilmesi için asgari düzeyde de olsa bir çabanın gerektiği
doğrudur. Bunun nihai değerlerin adlandırılması ya da bir bir sıralanması
olarak addederiz . Bunun icrasının önündeki engeller hem sayıca hem de önemce
hatırı sayılır boyuttadır. Maalesef bu tarz bir faaliyete olan alışkanlığımızı
çoktandır kaybetmiş durumdayız. Günümüzde eğitimcilerin ilgi alanları eğitim
uygulamasının amaçlarından sonuçlarından ve hedeflerinden hali farklı; faaliyet
alanı ve muhteviyata felsefi açıdan bakmadıkları aşikar. İdari kaygılarla
hareket ettikleri de ortada .
Kültürel
çokluluk da ciddi bir engel teşkil etmekte. Şüphesiz ki günümüz toplumunun
zenginliklerinden bazıları çeşitliliğin değerinin keşfi, farklılıklara duyulan
saygıdır. Fakat bu yüksek standartlardaki cömertliğin yarattığı büyük tehlike
bir düşünce sisteminin esaslarını telkin edilmesidir. Baskıcı sabit fikirli
hükümlerin özgürlükleri kısıtlamalarından korkulur bu korkudan dolayı sonuçlar
sahası söz konusu olduğunda eğitimciler suskunluklarını korumakta hatta şüpheci
davranmaktalardır.
Fakat bu
zorlukları aşmak mecburiyetindeyiz nihai değerleri bir bir saymak bir katolog
veya alışveriş listesi oluşturur gibi değer listesi yapmak demek değildir.
Nihai değerleri adlandırmak retorik egzersizi de değildir. Eğiktsel idealın
ifadesidir. Bir idealin vücut bulmasıdır. Nihai değerleri sıralamak geçmişin
bilgeliğinden kopuk bir takım değerler yaratmak demek değildir. Eğitim hakkında
belirleyici bir felsefe meydana çıkarmakta değildir. Eski ve rahat bakış
açısıyla bunlara meydan okuyan bakış açısında sonsuz bir denge kurma çabasıdır.
Nihai
değerleri adlandırmak kişisel hayatlarımıza kollektif eğitim hedeflerine ilham
verebilecek ana akımların ve merkezi fikirlerin belirlenmesidir. Bunu yaparken
tolerans, özerklik veya Adalet gibi tek bir süper değere yapışmak gerçekçi
değildir. Gerçek hayat daha geniş bir sözlüğü; kişi ve sosyal bir varlık olarak
insanın ihtiyaçlarını karşılamaya yetecek ölçüde ayrıntılı incelemeyi
gerektirir.
Nihai
hedefleri özgürlük sevgi güzellik gerçek adil gibi denenmiş ve tescil edilmiş
uzun süredir kullanımda olan kelimelere başvurmadan adlandıramayız. Fakat amacımız
onları tekrarlamak değil kelimelerin altında yatan anlamı ortaya sermek olmalı
kelimeler elden geçirilmeli yenilenmeli midir? Belki ama önemli olan önemli
insani değerlerin neler olduğunu belirtmemize imkan verecek fikirlerin tekrar
gözden geçirilmesidir. Nihai değerleri adlandırmak kesin hüküm ifade eden
entellektüel yargılamalarda bulunmanın tam tersidir.
Peki, bu
adlandırmayı yapanın kim olması gerekir? Cevap, hepimizdir. İdeal insanın
inşaası kolektif bir icraat ve sorumluluktur. Eğitimi güdüleyerek nihai
hedeflere karar verilmesi görevini belirli bir gruba bırakamayız. Bu nedenle
insanlar, yüksek sesle, değerlerini açıklama cesaretini göstermelidir.
İnsanların günlük yaşamlarının bu eğitsel projeyle çok sıkı bağlantılı olması
sebebiyle görev paylaşımı elzemdir. Nihai değerlerin adlandırılması
öğrencilerin, eğiticilerin, idarecilerin katılımını gerektirir.
ii-Nihai hedefler ideal anlamlarına işaret etmelidir.
Temel
nihai hedefler sonsuz olamazlar ve olmamalılar. Eğer belirsiz sayıda olsalardı,
ideal hallerini kaybederlerdi. Bunun sebebi basittir: ideal dünya, ütopik
dünya, metafiziksel sorgulama demektir. Maddi zenginlik de, iyi giyim de, hızlı
trenler de düzgün karayolları da birer değerdir. Fakat hiçbir değer kuramı
bunları insani gelişimin ideal anlamları olarak kabul etmeyecektir. İdeal
anlamın hakimiyet alanı ispatsız idrâkın; mutlak idrâkın yokluğu durumunda
mutlak gerçeğin hakimiyet sahasıdır. Bundandır ki, nihai değerlerin ideal
anlamlar alanında kendilerine bir yer hakedip haketmediklerine bakarak asli
olup olmadıklarını anlarız. St. Exupery'nin de yazdığı gibi "insanlar
nesnelerle değil, o nesnelerin anlamlarıyla yaşarlar." (Citadelle) Nesnelerin
anlamı kavramından hareketle nihai hedefler en azından iki şekilde
belirtilebilir.
Öncelikle,
asli görevleri insanı amaç duygusuyla doldurmak yada hiçbir zaman
tamamlanmayacak eğitim felsefesi değerleri kazandırmaktır. Bu, bir taraftan
bireylerin ciddiyetle, derinlemesine ve sürekli olarak amaçlarının, yaptıklarının
ve yapmaları gerekenlerin sonuçları üzerine düşünme kabiliyetlerini ve
isteklerini geliştirmeleri anlamına gelir. Diğer taraftan, nihai hedeflerin
hiçbir zaman mutlak veya soyut bir şekilde ifade edilip,
sonlandırılamayacakları anlamına gelir. Öğrencilerin ve aynı zamanda
eğitimcilerin her zaman akıllarında bulunmalı, gündelik tecrübelerin ışığında
sürekli olarak tekrar incelenmelilerdir. Okullarda didaktik unsurlardan,
hedeflerden, karnelerden, notlardan, yüzdelerden, idari düzenlemelerden ve
benzeri kavramlardan öncelikli olarak kabul edilmelidir. Sıkıcı ve bazen
gereksiz görünebilirler fakat onlarsız eğitim akıl karıştırıcı ve belirsiz
olur.
İkinci
olarak, nihai hedefler insan olmanın ne anlama geldiğini ifade eder. Bunlar
aslidir çünkü kişinin insan sıfatını almasına önayak olurlar. İnsanın, insan
olması kavramıyla, kimileri, insanların çeşitli ve tekrar eden faaliyetlerinin
kastedildiğini düşünür; kişi hayatını korumaya veya geliştirmeye çalışıyor olabilir;
ardılları vasıtasıyla hayatını uzatmayı ve sevgi yoluyla köklendiğini
düşünüyordur ama sonuçta varoluşunun gizemi baki kalır. Başka şekilde ifade
etmek gerekirse, nihai hedefler insan olmanın sadece formunda olup, insani
davranışlar içinde olmaktan çok daha derin anlamlar taşıdığını gösterir. Kişi
bildiklerinden, yaptıklarından çok daha fazlasıdır ve insan olmak insan
bilincini ve insani bilinçliliği aşar. Bunun kanıtı insani cehalette yatar.
İnsanın sınırlarının farkedilmesinde varoluşun bu sınırların ötesinde de mümkün
olduğu hissi yatmaktadır.
Daha da
önemlisi, bu tür araştırmalar kişinin normal fonksiyonlarını terkedip inzivaya
çekilmesini gerektirecek türden değildir. Günü gününe yaşanmalı ve
incelenmelilerdir. Program içeriği, aşama değerlendirmelerine değil nihai
hedeflere giden yola odaklanmalıdır. Akademik ve mesleki eğitimin nihai sonucu
matematik dersinde en yüksek notu almak değil, mükemmeliyeti, ahlaki bilinci,
gerçeğe duyulan istek, diğer kişilere duyulan saygı, içsel disiplin v.b. olmalıdır.
Eğer kişinin içindeki adam ahlaki iyiliğin keyfini süremiyorsa öğrenmenin ne
anlamı olabilir ki?
Cezaevlerinde değerler eğitimi sisteminin gerekli olduğunu kanıtlamak ayrı, bunun nasıl yapılacağını göstermek ise ayrı bir şeydir. Bu aşamada zorluklar entelektüel değildir. Daha ziyade kişinin tüm varlığıyla katılımını ve bağlılığını talep eder. Cezaevi ortamı konusunda deneyimsiz oluşumun beni engellemesi sebebiyle kendimi iki konu başlığıyla sınırlayacağım.
1) Değerler eğitimi ve resmi eğitim
2) Değerler eğitimi için kurumsal planlama
1) Değerler Eğitimi ve Resmi Eğitim
Burada bahsedeceğimiz aktiviteler cezaevi okullarında ve atölyelerine mahsus olup, şimdilik cezaevi bütünü konunun dışında bırakılmaktadır. Durum son derece komplike olsa da mevcut çerçeve içinde kalarak, tüm sistemi rahatsız etmeden veya değiştirmeye gerek duymadan önemli atılımlarda bulunabileceğimizi söylemek gerçek dışı olmaz. Bu açıdan cezaevlerinde etkili değerler eğitimine girişi sağlayacak hızlı girişimlerde bulunabilecek en azı iki alan mevcuttur.
i- İnsani gelişimi cezaevi eğitiminin ana hedefi olarak belirlemek
ii- Öğretmenlerin kendilerini filantropistler (hayırsever kimseler) olarak görmelrini sağlamak
i- İnsani gelişimin eğitimdeki en önemli amaç olması
Cezaevinde gerçekleştirilen eğitimden beklenenlere hızlı bir bakış, çok şaşırtıcı keşiflerde bulunmamızla sonuçlanır: bazıları için eğitim mahkumları meşgul etmek ve yakın markajda tutmak için en ucuz ve en etkili yöntemdir. Zaman öldürmek diye de adladırılırlar. Diğerlerine göre eğitim hasta bireylerin yenide uyum sağlamaları önayak olabilecek bir sağaltım yöntemidir. Bu düşünceye sahip insanlar her türlü suçun sebebinin akıl hastalığı olduğuna ve bu hastalığın nedenlerinin eğitim süreci esnasında keşfedilip, hastalığın eğitim yoluyla tedavi edilebileceğine inanırlar. Başka bir gruba göre eğitim tahliye sonrası mahkumun iş bulması için elzemdir. Bir kimsenin toplum içinde varolabilmesi her ikisine birden sahip olması gerektiğine inanırlar.
Benim bu konudaki düşüncem şu şekildedir. Mahkumun ABC' yi öğrenmesi yada bir güzel kaynaklama yapabilmesi eğer içindeki insanı keşfetmemişse neye yarar? Sosyal uyum uğruna olsa bile iyi bir insan olmak, iyi bir vatandaş olmaktan çok daha önemlidir.
ii- Filantropist olarak öğretmenler:
İnsani gelişim yolunda en önemli amaçlardan birisi öğretmenlerin niteliğini arttırmaktır. Bizim incelememiz açısından ahlaki nitelik en büyük önemi taşır. Öğretmen, insani görüşün ve umudun teşvikçisi, inananı olmalıdır. Filantropist öğretmen öğrencileriyle insani mükemmelleşmenin insani çabalarını paylaşan tamamlanmamış bir kişidir. Levi Straus'un ifadesiyle: "Paylaşmak eyleminde, paylaşılan şeyden daha fazlası vardır." Filantropist öğretmen, mahkum öğrencileriyle empati kurabilmeli, onların derinlerde yatan istek ve ihtiyaçlarını anlayabilmelidir.
2) Değerler eğitimi için gerekli kurumsal yapı
Değerler eğitimi tüm ceza infaz kurumlarına uygulanabilmelidir. Ayrıca her bir kurumun tamamı sisteme dahil olmalıdır. Benim Meseleler Projesi olarak adlandıracağım yapıya göre birçok farklı mesele üzerine – politika, din, eğitim, ekoloji, kültür, uluslararası, ekonomik v.b.- ilgi duyan mahkumlar fikirlerini beyan edeceklerdir. Kaynakların kullanımı sınırsız olacak şekilde - seminerler, paneller, münanzaralar, araştırmalar – süreç işleyecektir. Her bir kurumda bu projeyi yönetmekle görevlendirilmiş kişilerin zeki, kültürlü ve enerjik eğitimciler arasından seçilmeleri gerekir.
Kurumsal yapı, kurumun önceliklerinin içinde olmalı, değerler eğitimi sisteminin başarıyla uygulanması için gereken her eşey icra edilmelidir. Sonuçta risk altında olanın insan hayatı olduğu unutulmamalıdır.
NOT: Bu çalışma blogumuzda yer alan aynı yazarın editörlüğünü yaptığı "The Prison Education" adlı eserin "Value Education in Prisons" adlı makalenin çevisi ile elde edilmiştir.
KANADA CEZAEVLERİNDE DEĞERLER EĞİTİMİ ÜZERİNE BİR İNCELEME - II
II- CEZAEVLERİNDE DEĞERLER EĞİTİMİNİN UYGULANMASI
Cezaevlerinde değerler eğitimi sisteminin gerekli olduğunu kanıtlamak ayrı, bunun nasıl yapılacağını göstermek ise ayrı bir şeydir. Bu aşamada zorluklar entelektüel değildir. Daha ziyade kişinin tüm varlığıyla katılımını ve bağlılığını talep eder. Cezaevi ortamı konusunda deneyimsiz oluşumun beni engellemesi sebebiyle kendimi iki konu başlığıyla sınırlayacağım.
1) Değerler eğitimi ve resmi eğitim
2) Değerler eğitimi için kurumsal planlama
1) Değerler Eğitimi ve Resmi Eğitim
Burada bahsedeceğimiz aktiviteler cezaevi okullarında ve atölyelerine mahsus olup, şimdilik cezaevi bütünü konunun dışında bırakılmaktadır. Durum son derece komplike olsa da mevcut çerçeve içinde kalarak, tüm sistemi rahatsız etmeden veya değiştirmeye gerek duymadan önemli atılımlarda bulunabileceğimizi söylemek gerçek dışı olmaz. Bu açıdan cezaevlerinde etkili değerler eğitimine girişi sağlayacak hızlı girişimlerde bulunabilecek en azı iki alan mevcuttur.
i- İnsani gelişimi cezaevi eğitiminin ana hedefi olarak belirlemek
ii- Öğretmenlerin kendilerini filantropistler (hayırsever kimseler) olarak görmelrini sağlamak
i- İnsani gelişimin eğitimdeki en önemli amaç olması
Cezaevinde gerçekleştirilen eğitimden beklenenlere hızlı bir bakış, çok şaşırtıcı keşiflerde bulunmamızla sonuçlanır: bazıları için eğitim mahkumları meşgul etmek ve yakın markajda tutmak için en ucuz ve en etkili yöntemdir. Zaman öldürmek diye de adladırılırlar. Diğerlerine göre eğitim hasta bireylerin yenide uyum sağlamaları önayak olabilecek bir sağaltım yöntemidir. Bu düşünceye sahip insanlar her türlü suçun sebebinin akıl hastalığı olduğuna ve bu hastalığın nedenlerinin eğitim süreci esnasında keşfedilip, hastalığın eğitim yoluyla tedavi edilebileceğine inanırlar. Başka bir gruba göre eğitim tahliye sonrası mahkumun iş bulması için elzemdir. Bir kimsenin toplum içinde varolabilmesi her ikisine birden sahip olması gerektiğine inanırlar.
Benim bu konudaki düşüncem şu şekildedir. Mahkumun ABC' yi öğrenmesi yada bir güzel kaynaklama yapabilmesi eğer içindeki insanı keşfetmemişse neye yarar? Sosyal uyum uğruna olsa bile iyi bir insan olmak, iyi bir vatandaş olmaktan çok daha önemlidir.
ii- Filantropist olarak öğretmenler:
İnsani gelişim yolunda en önemli amaçlardan birisi öğretmenlerin niteliğini arttırmaktır. Bizim incelememiz açısından ahlaki nitelik en büyük önemi taşır. Öğretmen, insani görüşün ve umudun teşvikçisi, inananı olmalıdır. Filantropist öğretmen öğrencileriyle insani mükemmelleşmenin insani çabalarını paylaşan tamamlanmamış bir kişidir. Levi Straus'un ifadesiyle: "Paylaşmak eyleminde, paylaşılan şeyden daha fazlası vardır." Filantropist öğretmen, mahkum öğrencileriyle empati kurabilmeli, onların derinlerde yatan istek ve ihtiyaçlarını anlayabilmelidir.
2) Değerler eğitimi için gerekli kurumsal yapı
Değerler eğitimi tüm ceza infaz kurumlarına uygulanabilmelidir. Ayrıca her bir kurumun tamamı sisteme dahil olmalıdır. Benim Meseleler Projesi olarak adlandıracağım yapıya göre birçok farklı mesele üzerine – politika, din, eğitim, ekoloji, kültür, uluslararası, ekonomik v.b.- ilgi duyan mahkumlar fikirlerini beyan edeceklerdir. Kaynakların kullanımı sınırsız olacak şekilde - seminerler, paneller, münanzaralar, araştırmalar – süreç işleyecektir. Her bir kurumda bu projeyi yönetmekle görevlendirilmiş kişilerin zeki, kültürlü ve enerjik eğitimciler arasından seçilmeleri gerekir.
Kurumsal yapı, kurumun önceliklerinin içinde olmalı, değerler eğitimi sisteminin başarıyla uygulanması için gereken her eşey icra edilmelidir. Sonuçta risk altında olanın insan hayatı olduğu unutulmamalıdır.
NOT: Bu çalışma blogumuzda yer alan aynı yazarın editörlüğünü yaptığı "The Prison Education" adlı eserin "Value Education in Prisons" adlı makalenin çevisi ile elde edilmiştir.
13 Şubat 2015 Cuma
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)