Çocuk adalet sistemi içinde yer alanlar "kanunla ihtilafa düşen çocuk" ifadesini çok iyi bilirler.
Bu ifadeyi tahlil edecek olursak, ifadenin eylemi "çocuk"tur. İfade edilgen ve pasif bir ifadedir. Eğer aktif olsaydı "kanuna muhalefet eden çocuk" olması gerekirdi. Aktiflik ve pasiflik burada bize kast ve taksiri hatırlattı. Yani "kanuna muhalefet eden çocuk" aktif davranışta bulunmuş, bilerek ve isteyerek kanuna aykırı fiili irtikap etmiş ve suçların "kast" unsurunu gerçekleştirmiştir. "kanunla ihtilafa düşmüş" olan çocuk ise pasif ve edilgen durumdadır, bilme ve isteme unsuru burada yerini sadece "bilgisizlik, öngörüsüzlük ve tecrübesizliğe" bırakmıştır. Yani "taksir"le hareket etmiştir.
Nesneye gelindiğinde ise, ifadenin nesnesi "kanun"dur. Kanunu açıklamaya gerek yok. Şunu da belirtmek gerekir ki suç ve ceza ancak kanunla konulabilir. Kadimden bu yana varlığını sürdüren günümüzde de gerek uluslararası gerekse ulusal mevzuatlarda yer bulan "kanunu bilmemek mazeret sayılmaz" kuralı gereğince kanunlarda suç olarak kabul edilen eylemleri irtikap eden cezalandırılacaktır. Bunun çocuk veya yetişkin olması bir şeyi değiştirmeyecektir. Tabii ki yaş, akıl hastalığı gibi hususlar saklıdır.
Son olarak ifadenin yüklemi ise, "ihtilafa düşmek"tir. İhtilafa düşmeyi, muhalefet etmek, itaat etmemek, konulmuş kurallara aykırı davranmak olarak tanımlayabiliriz. Görüldüğü üzre ihtilafa düşmek kendi içinde kuralları bilmeyi buna rağmen muhalefette ısrarcı olmayı gerektirmektedir.
İfadenin bir bütün olarak tahlilini ele alacak olursak, özel hukuk ilişkilerinde 18 yaş altındaki çocukalrın, fiil ehliyeti sınırlı olarak kabul edilir ve hukuki işlem yapmasına musade edilmez, ancak kanuni temsilcileri onun adına işlem yapabilir. Bu çocukalrın yapmış olduğu işlemlerden kendine yükümlülük getirenlerin hukuken sakat kabul edilir. Ancak konu ceza hukukuna kaydığında aynı çocuklar "kanunla ihtilafa düşmüş" çocuk olarak kabul edilmektedir. Bu tam anlamıyla büyük bir çelişkidir.
Ülkemizde uzun yıllar "kanunla ihtlifa düşmüş" çocuk ifadesi kullanılmış ancak konuyu müstakil bir kanunda ele almayı gerektirdiğinde ve Çocuk Koruma Kanunu yazıldığından bu kez aynı çocuklar için "Suça Sürüklenmiş Çocuk" ifadesi kullanılmıştır Bu ifade de yukarıdaki yapmış olduğumuz tahlille birebir örtüşmektedir. Edilgen ve pasif bir özne: "çocuk", Kanunlarda yer alan düzenlemelerle suç olarak tanımlanmış eylemi oluşturan nesne : "suç" ve pasif bir fiil "sürüklenme". Bu ifade kendisi dışında etkenlerle suçlu olmaması rağmen suç ortamına ve suç işlemeye yönlendirilmiş bir çocuğun suçlu olarak kabul edilmesidir. Her iki ifade de çocuğu aktif olarak kabul etmediğinden çocuğun suçla ilişkisini taksiri andıran bir yaklaşımla ele almaktadır. Peki taksir nedir. Basit bir ifade ile bir suçun oluşlamasına sebebiyet veren eylemi gerçekleştirirken neticesinin öngörmeme veya öngörmekle birlikte istememe olarak tanımlayabiliriz. Buradan yola çıkarsak her suç taksirle işlenebilir mi hayır. Örneğin taksirle insan öldürme olur, yaralama da olur, trafik kazaları bu şekilde ele alınır. Ancak taksirle hırsızlık olmaz, taksirle mala zarar verme olmaz. Trafik kazasında araçlarda meydana gelen hasar bu nedenle mala zarar verme suçunu oluşturmaz. Taksirli suçlar, ceza kanunlarında sınırlı olarak sayılmıştır.
Bu ifade de ilki gibi çocuğu suçlu kabul etmeyen, çocuğun suçlu olarak cümle içinde dahi anılmasından rahatsız olan ancak uygulamaya gelince cezalandıran, cezalandırırken de timsah gözyaşları döken bir bakış açısını anımsatmaktadır. Bu şekilde bir yaklaşımla, devlet çocuğu suçluolarak kabul etmemekte, içine sindirememekte, bu gerçeği görmezden gelmeyi tercih etmektedir. Hal böyle iken çocuk niye kendisini suçlu olarak görsün, neden kendisinin ıslah edilmesi gerektiğini, rehabilitasyona muhtaç olduğunu kabul etsin. Tıpkı Robin Hood gibi, kendisi bir hırsızdır ve gaspçıdır, zenginden "çalar", fakire dağıtır. Bu karakterin çizgi filmleri izletilir, hikayeleri okutulur. Ancak parası olmayan fakir bir çocuk aynı eylemi gerçekleştirince cezaevine konulur. Bilinçaltı Robin Hood'la yapılandırılmış bir çocuğun aynı eylem nedeniyle cezalandırılması bu da ayrı bir çelişkidir.
Psikoloji ve eğitim bilimlerinde değişimin ilk ayağı "kabul"den geçmektedir. Devlet çocuğu olduğu gibi kabul ederse, o da kendisini kabul edecektir. Bundan sonra da ikinci aşamaya geçilebilir...