3 Aralık 2014 Çarşamba

PENOLOJİ NEDEN ÖĞRENİLMELİDİR

Daha önceki yazılarımızda penolojinin tanımına, öne çıkan özelliklerine değinmiştik. Bu kez Penoloji bilimini öğrenmenin, ceza, infaz ve ıslah konularına bir bütünlük içinde bilimsel gözle bakmanın neden gerekli olduğuna dair fikirlerimizi beyan etmek arzusundayız.

Penoloji neden öğrenilmelidir? sorusunun cevabını aramaya bu bilimden beklenen nedir? sorusunu sorarak başlamak yerinde olacaktır. Dünyanın dün olduğu gibi bu gün de mücadele ettiği en önemli sorunlardan biri de suç ve suçlulukla mücadeledir. Suçluluğu kesinleşmiş, suç işlediği sabit olan ve artık toplum içinde ıslahı da mümkün olmayan kişiler, kapalı ve en güvenli mekanlardan biri olan cezaevlerine kapatılacaktır. Bu aşamada cezaevinden ve penologlardan beklenen iki temel husus vardır. Birincisi suçluyu cezaevinde tutarak toplumu korumak, ikincisi onu ıslah ederek tahliye sonrasında toplumla uyumlu ve artık suç işlemeyen bir kişiliğe bürünmesini sağlamaktır. Bu bağlamda penoloji öğrenmenin neden gerektiği sorucunun cevaplarını bu bakış açısı ile tespit etmeye çalışacağız.


SUÇ POLİTİKALARI AÇISINDAN

Suçlunun cezalandırılması ve ıslahı onu tanımadan mümkün değildir. Hangi eylemin suç olarak tanımlanacağı ilk çözülmesi gereken sorun, ikincisi ise bu suçun karşılığı ceza ne olmalıdır. Bütün bunlardan sonra bu suçluda nedamet duygusu nasıl oluşturulmalı ve yeniden suç işlememesi için nasıl ıslah edilmedir sorusu gelmektedir. Türkiye'de 2005 yılında ceza kanunuda yapılan değişiklikle devlet uyuşturucu kullanma eylemine bakış açısını , doğrudan hapis cezası ile karşılanması gerektiren bir eylem olarak değil, ilkin tedavi veya denetimle çözülmesini başka çare kalmazsa cezalandırma yöntemine başvurulması gereken bir eylem olarak görmüştür. İşte bu ve benzeri yaklaşımların geliştirilmesinde penoloji biliminin verileri büyük önem taşımaktadır. Bir eylemi suç olarak tanımlayıp cezalandırmak sorunu çözmemekte, gerçekten suç mu? cezalandırılması gerekiyor mu? neticede ne elde edildi? sorularına cevap aranmalıdır.


CEZALANDIRMA POLİTİKALARI AÇISINDAN

Ondokuzuncu yüzyıldan itibaren hapis cezaları yaygın olarak uygulanmış olup bugün gelinen noktada idam cezası -ki çok az ülkede uygulanmaktadır - dışında yegane cezalandırma yöntemi hapis cezasıdır. Hapis cezalarana ilişkin infaz rejimlerinin şekillendirilmesi büyük önem taşımaktadır. Cinsiyete, yaşa veya beden engeline göre infaz yöntemlerinin belirlenmesinin yanında suçlunun tehlikelilik hali ve uslanmaz tutumları ile ıslahdaki gayreti de dikkate alınmalıdır. Hangi suç için ne kadar uzun süre hapis cezasının çektirileceği tek kriter kabul edilmemeli, suçun niteliği, cezalandırma yöntemi, münferit odada tutulması gerekip gerekmediği, kurum imkanlarından infazın hangi devresinde ve ne ölçüde faydalanacağı, suçlar farklı olmakla birlikte sonuç ceza süreleri aynı olan kişilerin aynı yöntemle mi cezalandırılacağı, cezaların ve ıslah yöntemlerinin kişiselleştirilmesi ölçütlerinin tespiti penoloji bilimi tarafından uzmanlıkla ve mukayeseli olarak değerlendirilmelidir. Bütün bunların yanında yasa koyucuların konjonktürel olarak suç ihdası, ceza artırım veya azaltım, af ve örtülü af uygulamaların cezalandırma ve ıslah uygulamalarına etkisi bilimsel bir gözle bakılmadan anlaşılamayacaktır.
Ülkemizde geçmiş dönemlerde uygulanan genel af uygulamaları, son zamanlarda çıkarılan örtülü af olarak değerlendirilen uygulamalara ilişkin ön çalışmalar ve dönüşler bilimsel olarak ortaya konmuş mudur? Ortaya konulmuş ise öngörüler tutmuş mudur? Af yöntemleri ile tahliye edilenlerden ne kadarı -cezası az veya çok- tekrar suç işlemiştir? Penoloji biliminin verilerinden ne ölçüde faydalanılmıştır? Soruları cevap beklemektedir. Bütün bu sorulara Penoloji biliminin penceresinden bakılmalıdır.

SOSYAL POLİTİKALAR AÇISINDAN

Dostoyevski cezaevlerini içinde canlılar olmasına rağmen "ölüler evi" olarak niteler. Bu tanımlama farklı bakış açılarıyla tenkid edilebilir ancak bir gerçek var ki cezaevleri toplum içinde halledilemeyen sorunların son çözüm yeridir. Cezaevleri kimi zaman gerçekten çözüm kapısı ancak çoğu zaman sorunun üzerine sünger çekme yeri olarak kullanılmaktadır. Lombroso'nun doğuştan suçluluk teorisi artık terk edilmiş, kişinin bireysel ruhsal sağlığı ile ilgili sorunları, anne baba tutumu ve yetişme ve yaşama ortamı bir bütün olarak ele alınmakta, kişinin suçu işleme nedenleri, suça sürüklenme süreci esaslı bir şekilde değerlendirilmektedir.

Suç ve suçlulukla mücadelede toplumsal unsurlar ciddiyetle dikkate alınmakta, suçları önleyici sosyal politikalara büyük ağırlık verilmektedir. Sosyal politikaların belirlenmesinde suçlardaki artış, suçluların eğilimleri, suç ve suçlu üreten bölgelerin tespiti, suçlu profillerindeki değişiklikler dikkatle izlenmektedir. Penoloji bilimi burada kendini göstermekte, toplum içinde ıslah edilemeyen bu bireylerle ilgili, neden dış dünyaya tutunamadı, suç işledi, suçe sürükleyen sürecin aktörleri kimlerdi ve bu aşamadan sonra artık nasıl cezalandırmalı ve ıslah edilmeli? sorularına cevap arar. Penoloji bu gayreti gösterirken ve çözüme ulaşırken ve elde ettiği bulguları ortaya koyarken, sormuş olduğu nedenler ve nasıllara ilişkin bir çok soru, suç ve suçluluk temel çalışma alanları olan sosyoloji, kriminoloji, psikoloji ve hukuk bilimlerine kaynak sağlayacaktır. Penoloji aynı zamanda tüm suçlular hakkında ulaştığı bilgilerin verilere dönüştürülmesi ile sosyal politikaların belirlenmesinde kamu otoritelerinin ihtiyaç duydukları bir çok veriyi de sağlamış olacaktır.

CEZAEVİ YÖNETİCİLİĞİ AÇISINDAN

Cezaevi yöneticisine ilişkin Alman Ceza Hukuku Profesörü Frans Von Listzt "Mahkeme hükmüne muhteva ve önemi verdirecek yargıç olmayıp, cezaevi müdürüdür. Kanunda tanımlanan platonik ceza tehditlerine kuvvet ve hayatiyet verecek kanun yapıcı değil cezaevi müdürüdür." sözü meseleye ışık tutmaktadır.
Dünya genelinde 10 milyondan fazla insan insan cezaevlerinde barındırılmaktadır. Mahkumların aileleri ve cezaevi çalışanları da hesaba katıldığında ceza infaz sürecinden etkilenen rakam 100 milyonu bulmaktadır. Suçlunun cezalandırılması yoluyla adalet bekleyen mağdurlar hesaba katıldığında bu rakam çok daha büyümektedir. Nüfusu 100 milyon olan ülke sayısı iki elin parmaklarını geçmez iken bu sayıdaki insanın cezaevi ile ilintili olması sorunun büyüklüğünü ve cezaevi idareciliğinin ne denli önemli olduğunu ortaya koymaktadır.
Cezaevi yöneticiliği insan kaynakları yönetimi, güvenlik, sağlık, eğitim ve ticaret gibi bir çok alanla temas halindedir. 1000 kişilik bir cezaevinde kadın, erkek, yaşlı, çocuk, akıl hastası, görme, duyma, bedensel engelli gibi ihtiyaçları ve sorunları çok farklı bir çok mahkum bulunmakta, okuma yazma kursuna gidenle doktora yapan mahkumlar aynı cezaevinde buluşabilmektedir. Eğer bir cezaevinde işyurdu faaliyetleri de yürütülüyor ise, mal kabulünden, pazarlamaya, mahkumlara meslek eğitiminden onların iş sağlığı ve güvenliği altında çalıştırılmalarına kadar bir çok konu gündeme gelmektedir.
Cezaevi yöneticilerinin taşımaları gereken vasıflar, ihtiyaç duydukları meslek öncesi ve içi eğitim içeriğinin tespiti, çalışma esas ve usullerinin belirlenmesi, iyi uygulama örneklerinin yaygınlaştırılması ve hayata geçirilmesi, insan kaynaklarının niteliğinin tespiti ile bu kaynakların etkin ve verimli bir şekilde yönetimleri hususlarında penoloji bilminin verilerine ve yol göstericiliğine ihtiyaç duyulmaktadır.