Yazar: Mustafa Doğan
İnsanın
kendini tanıma yolculuğu muhtemelen ilkin kendi bedenini tanımasıyla başlamıştır. Gerçekten öyle değil midir?. İnsan
minicik bir bebek iken ellerini gördüğünde, ayağını ağzına götürdüğünde ve
kendi sesini duyduğunda nasıl heyecanlanır, merakla inceler, dinler, dokunur ve
tadar.
İnsan
vücudunun iyilik ve kötülükle ilişkisi, diğer alanlara nazaran belki de en çok araştırılan konudur. İnsanın
boyu, kemik yapısı, saç ve göz rengi, ırkı, o kişinin iyi veya kötü olması ile ilişkilendirilebilir mi? Bu soruyu "İnsan
bedeni, suçlu bir kişiliğin tespitine imkan verir mi?" şeklinde sormamız halinde cevap ne olabilir?
Kriminoloji suç ve suçluyu inceleyen bilim dalıdır. Bu biliminin kurucularından kabul edilen ve ceza hukukuna pozitivizmin
yöntemlerini kazandıran isimlerin en önemlisi hiç kuşkusuz Cesare Lombroso'dur.
Lombrosso 1835 - 1909 yılları arasında yaşamıştır. Kendisi adli tıp profesörü
olup, seneler boyunca, suçluların
bedenleri üzerinde çalışma şansı elde etmiştir. Çalışmaları sırasında "insan
bedeni ile suç arasında ilişki kurulabilir mi?" sorusuna cevap aramıştır. Elde
ettiği veriler ve ortaya çıkan istatistiki sonuçlar, suçlular arasında ortak
noktaların bulunduğu göstermiştir. Belli kafatası ve kemik yapısına sahip
olanların, belli bir iklim ve coğrafi bölgeden gelenlerin, ortak suç
eğilimlerine sahip olduklarını tespit etmiştir. Yapmış olduğu çalışmaları bir kitapta toplayarak yayımlamıştır.
Kitabının adı "Suçlu İnsan" dır. Lombrosso kitabında insanların,
doğuştan gelen bedeni özelliklerinin o kişinin suçlu olarak doğduğunu gösterdiği
iddiasındadır. Kitabı ve görüşleri büyük yankı uyandırmıştır. Lombroso'ya pek çok soru yöneltilmiş, kitapta ileri
sürdüğü kimi görüşlerine kaynaklık eden verilerin elde edilme yöntemi, bu
verilerle insanın suçlu doğmuş olmasının kabulünün mümkün olmadığı yönündeki
eleştirilerin sonu gelmemiştir. Bu
alandaki pek çok eleştiriye rağmen Lombroso'nun görüşleri uygulamaya bile
geçirilmiştir. Kimi polis şefleri Lombroso'nun işaret ettiği özelikleri
taşıyanlara suçlu muamelesi yapılmış ve insanlar soruşturulmuştur. Lombroso'nun
görüşleri düşünürler ve ceza hukukçuları tarafından tartışıladursun,
uygulayıcılar suçluları daha iyi tanıma ve onlarla ilgili veri bankaları
oluşturma gayretine girmişlerdir. Önceleri
kızgın demirlerle suçlunun sırtına, kol pazusuna veya baldırına yapılan
mühürler, yerlerini suçluların resimlerini çizip, ayak boylarını, kemik
uzunluklarını ölçüp ve elde edilen verileri arşivlemeye dönüşmüştür. Tüm bu
süreç parmak izi ve DNA'nın keşfi ile müthiş ilerlemeler kat etmiş, hatta insan
beyninde bulunan "amigdala" adlı organ ile suç arasındaki ilişkiyi
tartışmakta ve cevaplar bulmaktadır. Ancak soru değişmemiştir: "insan
bedeni ile suç arasında ilişki kurulabilir mi". Bugün kriminoloji bilmi hala
aynı soruya cevap aramakta, diğer bütün bilimleri de bu cevabı bulabilmek için
seferber etmektedir.
Batıda bunlar yaşanırken, doğuda yani bizim topraklarımızda neler oluyordu.
Hukuk mekteplerinin öğretim görevlileri, ilmiye sınıfı, tıp ve sosyal
bilimlerle meşgul olanların aklına bu tür soruları sormak hiç mi gelmedi. Bu
sorunun cevabını verilecek cevap tabii ki "evet" dir. Erzurumlu
İbrahim Hakkı'nın "Marifetname"si bunun en önemli örneğidir. Erzurumlu
İbrahim Hakkı 1703-1780 yılları arasında yaşamıştır. Astronomi, fizik,
psikoloji, sosyoloji ve din alanlarında pek çok çalışması vardır. En ünlü eseri
bizim de belirttiğimiz gibi "Marifetname"dir. Marifetname
astronomiden, tıbba ve sosyolojiye kadar pek çok alanda bilgi ihtiva
etmektedir. Bizim bu yazımızla ve Lombrosso ile ilişkisi ise anatomi bilminden
yararlanarak kaleme aldığı ve insan bedeni ile iyilik ve kötülük arasındaki ilişkiyi ortaya koyan bölümlerdir.
Bu bölümlerde insanının, boy uzunluğu, kemik
yapısı, yüz hatları, göz ve saç renkleri gibi onlarca hususiyet ile iyilik ve
kötülük arasında irtibat kurulmuştur. İyilik ve kötülük kavramlarının, ceza hukukundaki karşılıklarının suçlu ve
masum olduğunu ifade edebiliriz. İbrahim
Hakkı bu irtibatı kurarken, anatomi bilginlerinin vermiş olduğu bilgilere göre diyerek
,bu bilgilerin kaynağının tıb biliminin verileri olduğunu ortaya koymuştur. Bu
şekildeki bir atıf aslında bu bilgilerin halihazırda ve bir süredir doğu
bilginlerinin elinde olduğunun en önemli göstergesidir. Lombroso'nun fikirleri Batı'da büyük yankı
uyandırırken, İbrahim Hakkı'nın fikirleri hakkında çok ciddi eleştiriler
yapıldığına yönelik, daha doğrusu eleştirildiğine, bu tespitlerin akla ve bilme
uygun olup olmadığının tartışıldığına veya bu verilerin o dönem hukuk düşünürleri
tarafından ciddiye alınıp, kullanıldığına dair herhangi bir tespite
rastlayamadık. Bunun sebebi, bahsedilen konuların doğulu bilginler arasında etraflıca
tartışılmış ve eserlere yansıtılmış olması ve zaten bilinen şeyler olması, Lombroso'nun fikirlerinin çok dikkat
çekmesinin sebebinin ise aydınlanmanın ışığı ile yeni muhatap olan Avrupalı
fikir ve bilim adamlarının ilk defa bu tür bilgilerin bu şekilde arzı ile
muhatap olmalarıdır diye düşünüyoruz.
İki
büyük bilim adamı birisi Doğu'nun diğeri Batı'nın ışığı. Lombroso'nun
söyledikleri o güne kadar bilimsel bir yöntemle ve somut verilerle dile
getirilmemişti. Farklıydı ve tartışmaya değerdi. Tartışıldı, bu tartışma
Kriminoloj'yi doğurdu, ceza hukukuna pozitivizmi kazandırdı. Aynı düşünceleri O'ndan
yüzyıl kadar önce Doğu'nun ışığı olan
Erzurumlu İbrahim Hakkı'da dile getirmişti. Ancak O'nun ışığı bizim hukukumuzu bu
şekilde aydınlatamadı, bizde kriminolojinin doğumuna vesile olmadı, bırakın
pozitivizmi, tıb ve anatomi biliminin verilerinin hukuk biliminde, özellikle
ceza hukukunda kullanılmasının mümkün olup olmadığı dahi tartışılmadı. Açıkçası
tartışılıp tartışılmadığı dahi bilinmemektedir. Bugün bile bu mesafeli duruş değişmemiştir.
Peki bunları bilmeye ihtiyaç var mıdır? Sizce?