Gerçek hayatta olduğu gibi, ceza evlerinde de hasta ve
yaşlı mahpuslar dezavantajlı durumda olup ciddi mağduriyetler yaşamaktadırlar. Cezaevlerinin
gerek fiziksel gerekse psikolojik olarak yarattığı yıkıcı ve yıpratıcı etki,
hasta ve yaşlı mahpuslarda kendini daha çok hissettirmektedir.
Son zamanlarda bu konuda öne çıkan isimlerden biri Ayşe
Özdoğan diğeri Yusuf Bekmezci oldu.
Ayşe Özdoğan ağır kanser hastası olması ve cezaevi
dışındaki yaşantısında dahi yardıma muhtaç olmasına rağmen cezasının
kesinleşmesi gerekçe gösterilerek cezaevine konuldu. Hakkında Adli Tıp Kurumu
ilkin cezaevi şartlarında kalabileceğine dair rapor düzenledi. Savcılık da bu
rapora istinaden infazın ertelenmesi talebini reddetti. Ardından oluşan toplumsal
tepkinin etkisiyle cezaevinde kalamayacağına dair rapor düzenlenerek tahliye
edildi. Tahliye edilene kadar, tabuttan farksız cezaevi nakil araçları ile hastane
dolaştırıldı, cezaevinde çok zor şartlarda kalmak zorunda bırakıldı.
Yusuf Bekmezci’nin durumu da cezaevinde tutulması için uygun
değildir. Hastadır, 87 yaşındadır, uyku apnesi, prostat, ileri derece işitme
kaybı, algı ve muhakeme sorunu, Alzheimer gibi hastalıkları bulunmaktadır. Kendisine,
4 Ocak’ta normal bir insanın rahatlıkla atlatabileceği basit bir ameliyat için genel
anestezi yapılmış ancak yaşlı, hastalıklı ve zayıf bünyesi bunu kaldıramamış ve
bir daha uyandırılamamıştır. Yazının yazıldığı tarih itibariyle 23 gündür uykudadır.
Yusuf Bekmezci’nin yakınlarının kendisine yaklaşmasına,
temas kurmasına, başında beklemesine dahi izin verilmemektedir.
Bu yaşta ve bu durumda bulunan birinin cezaevinde
tutulması, infaz ertelenmesi yönündeki taleplerin ısrarla reddedilmesi, etik
olarak insanlık ayıbı, hukuki açıdan ise insanlığa karşı suçtur.
Bu vesile ile Yusuf Bekmezci örneğinden hareketle yaşlı
ve hasta mahpusların durumunu bütüncül bir bakışla bir kez daha ele almakta
fayda olacaktır.
Ağır hasta ve ileri derecede yaşlı olanların cezaevinde
tutulması infazın amacına aykırıdır.
Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı
Hakkında Kanun’un 3. Maddesinde cezaların infazının amacı “Ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazı ile
ulaşılmak istenilen temel amaç, öncelikle genel ve özel önlemeyi sağlamak, bu
maksatla hükümlünün yeniden suç işlemesini engelleyici etkenleri güçlendirmek,
toplumu suça karşı korumak, hükümlünün; yeniden sosyalleşmesini teşvik etmek,
üretken ve kanunlara, nizamlara ve toplumsal kurallara saygılı, sorumluluk
taşıyan bir yaşam biçimine uyumunu kolaylaştırmaktır.“ şeklinde tanımlanmıştır.
İleri derecede yaşlı ve ağır hastaların cezaevinde tutulmaları bu düzenlemeye
aykırıdır. Kendisine bakmaktan aciz olan bu insanların başkaları için „suç“ tehdidi
olması bütün mantık kurallarına aykırıdır. Yine bu insanlar hakkındaki cezanın
ertelenmesi yerine derhal uygulanması ile ıslahlarının/rehabilite edilmelerinin
hedeflendiği „varsayımının“ kabulü de söz konusu olamaz.
Bu yasal düzenleme ve tespitler ışığında Yusuf Bekmezci’nin şahsi durumu ele
alınacak olursa, 87 yaşında ve birçok hastalıktan muzdariptir. Kendisi hala
yoğun bakımdadır. Bu şartlarda, cezanın ısrarla infazına devam edilmesi infazın
amacına uygun değildir.
Ağır hasta ve ileri derecede yaşlı olanları
cezalarının infazı ertelenmelidir.
Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 16. Maddesinde hastalık,
yaşlılık ve doğum nedeniyle cezaların ertelenmesi yasal zorunluluk olarak düzenlenmiştir.
Maddenin 2. Fıkrasına göre „diğer hastalıklarda cezanın infazına, resmî
sağlık kuruluşlarının mahkûmlara ayrılan bölümlerinde devam olunur. Ancak bu
durumda bile hapis cezasının infazı, mahkûmun hayatı için kesin bir tehlike
teşkil ediyorsa mahkûmun cezasının infazı iyileşinceye kadar geri bırakılır.“
3. fıkrasına göre „Yukarıdaki fıkralarda belirtilen geri bırakma kararı,
Adlî Tıp Kurumunca düzenlenen ya da Adalet Bakanlığınca belirlenen tam
teşekküllü hastanelerin sağlık kurullarınca düzenlenip Adlî Tıp Kurumunca
onaylanan rapor üzerine, infazın yapıldığı yer Cumhuriyet Başsavcılığınca
verilir. Geri bırakma kararı, mahkûmun tâbi olacağı yükümlülükler belirtilmek
suretiyle kendisine ve yasal temsilcisine tebliğ edilir. Mahkûmun geri bırakma
süresi içinde bulunacağı yer, kendisi veya yasal temsilcisi tarafından ilgili
Cumhuriyet Başsavcılığına bildirilir. Mahkûmun sağlık durumu, geri bırakma
kararını veren Cumhuriyet Başsavcılığınca veya onun istemi üzerine, bulunduğu
veya tedavisinin yapıldığı yer Cumhuriyet Başsavcılığınca, sağlık raporunda
belirtilen sürelere, bir süre bulunmadığı takdirde birer yıllık dönemlere göre
bu fıkrada yazılı usule uygun olarak incelettirilir. İnceleme sonuçlarına göre
geri bırakma kararını veren Cumhuriyet Başsavcılığınca, geri bırakmanın devam
edip etmeyeceğine karar verilir. Geri bırakma kararını veren Cumhuriyet
Başsavcılığının istemi üzerine, mahkûmun izlenmesine yönelik tedbirler,
bildirimin yapıldığı yerde bulunan kolluk makam ve memurlarınca yerine getirilir.
Bu fıkrada yazılı yükümlülüklere aykırı hareket edilmesi hâlinde geri bırakma
kararı, kararı veren Cumhuriyet Başsavcılığınca kaldırılır. Bu karara karşı
infaz hâkimliğine başvurulabilir.
6. fıkrasına göre „Maruz kaldığı ağır bir hastalık veya engellilik
nedeniyle ceza infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız idame ettiremeyen ve
toplum güvenliği bakımından ağır ve somut tehlike oluşturmayacağı
değerlendirilen mahkûmun cezasının infazı üçüncü fıkrada belirlenen usule göre
iyileşinceye kadar geri bırakılabilir.“
denilmektedir.
Bu düzenlemeleri Türkiye’nin cezaevi gerçeğini gözler önüne sererek ele
almak gerekir.
Türkiye’de cezaevlerinde aşırı bir doluluk söz konusudur. Bu yüzden hasta
ve yaşlı mahpusların cezaevi ortamında yaşamlarını sürdürmeleri imkansızdır. Bu
şekilde tutulmalarının hiçbir hukuki dayanağı ve gerekçesi yoktur. Somutlaştırmak
gerekirse 479 kişi için tasarlanmış olan L tipi cezaevlerinde bugün 2000 mahpus
tutulmaktadır. Yine 7 kişi için tasarlanmış toplam 208.93 m2 büyüklüğündeki L tipi
cezaevinin bir koğuşunda bugün 45-50 kişi mahpus barındırılmaktadır. Daha da
somutlaştırmak gerekirse bu 208,93 m2 lik bir alanda 50 kişinin 24 saat
yaşadığını ve bu ortamda ağır hasta ve yaşlı olduğunuzu düşünün, bunu
düşünürken 100m2’lik bir evde 2 çocuklu bir ailenin bile güçlükle
yaşayabildiğini hesaba katın. Savcılıkların ve Adli Tıp Kurumunun başka hiçbir araştırmaya
ihtiyaç duymadan, sadece cezaevlerinin durumunu ele alarak hasta ve yaşlı
mahpusların cezalarının ertelenmesine karar vermeleri gereklidir. (Türkiye cezaevlerinin
durumu Solidarity with Other tarafından yayınlanan „Türkiye Cezaevleri Raporu“nda
ayrıntısı ile ele alınmıştır : https://tr.solidaritywithothers.com/_files/ugd/b886b2_f17fdcf178da4ebe908d57d6cec6bea3.pdf
).
Yusuf Bekmezci açısından durumu ele almak gerekirse; Bekmezci 87 yaşında ve
yukarıda da izah edildiği üzere birçok hastalığı olan biridir. F tipi cezaevinde
tutulmaktadır. F Tipi cezaevleri hücre tipi olup, yaşam alanlarının daha
kısıtlıdır. Bu cezaevlerinde yoğun tecrit uygulamaları söz konusudur. Havalandırma
ve sosyal olanaklar diğer cezaevlerine göre çok daha sınırlı tutulmuştur. Bu
yüzden mahpuslar üzerindeki yıkıcı etkisi diğer cezaevlerinden çok daha
yüksektir. Bu güne kadar F Tipi Cezaevlerinin olumsuz yönlerini ortaya koyan yüzlerce
bilimsel araştırma, makale, köşe yazısı yazılmıştır. Yusuf Bekmezci’nin yaşı ve
sağlık durumu dikkate alındığında cezaevinde tutulması uygun değildir.
Yusuf Bezmezci, haftalardır yoğun bakımdadır. Basit bir ameliyat için uyutulmuş
ve bir daha uyandırılmamıştır. Durum cezanın infazından çok daha öteye geçmiş
ve yaşam hakkı ihlali boyutuna ulaşmıştır. Yaşam hakkı, hakların
derecelendirilmesinde şüphesiz en üst seviyededir. Cezaların infazı veya
herhangi bir gerekçe ile yaşam hakkının risk altına sorulması söz konusu bile
edilemez. Bu yüzden cezanın ertelenmesi gibi bir olanak varken bunun kullandırılmaması
hukuki ve cezai açıdan sorumluluk doğuracaktır.
Cezaevinde refakatçi izni verilmemesi sorunu
Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 2. Maddesinde infazın
temel ilkeleri “ (1) Ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazına
ilişkin kurallar hükümlülerin ırk, dil, din, mezhep, milliyet, renk, cinsiyet,
doğum, felsefî inanç, millî veya sosyal köken ve siyasî veya diğer fikir yahut
düşünceleri ile ekonomik güçleri ve diğer toplumsal konumları yönünden ayırım
yapılmaksızın ve hiçbir kimseye ayrıcalık tanınmaksızın uygulanır. (2) Ceza ve
güvenlik tedbirlerinin infazında zalimane, insanlık dışı, aşağılayıcı ve onur
kırıcı davranışlarda bulunulamaz.“ şeklinde sayılmıştır.
Bu yasal düzenlemeye göre Yusuf
Bekmezci’nin ailesinin refakatçi olarak hazır bulunmalarına izin verilmemesi
hem ayrımcılık hem de hasta haklarının açıkça ihlalidir.
Bir yakınının refakatçi olarak hasta mahpusun yanında refakatçi
olarak bulunması Türkiye’de geçmişten buyana süregelen bir uygulamadır. Savcılık veya başsavcılık izni ile bu
rahatlıkla yapılmaktadır. Hastane yönetimleri adli veya siyasi ayrımı
yapılmaksızın bakıma muhtaç veya yoğun bakım hastalarına bir kısım kaygılarla refakatçi
olarak hasta bakıcı, hemşire tahsis etmek istememektedirler. Bu yüzden bu
hastaların bakımı ya hiç veya gereği gibi yapılmamaktadır. Bu yüzden hastanede
ameliyat veya yataklı tedavi gören mahpuslar için bir yakınının refakatçi
olarak yanında bulunması bir zorunluluktur. Ergenekon sürecinde Bay Bekmezci
ile aynı suçla suçlanan insanların yakınlarının aylarca kendilerine refakat
ettiğini bilmeyen yoktur. Bay Bekmezci’nin ailesine bu hakkın verilmemesi
açıkça ayrımcı bir uygulamadır ve 5275 sayılı yasanın 2. Maddesinde düzenlenen infazın
temel ilkelerine açıkça aykırıdır.
Yapılması gerekenler nelerdir?
Bu aşamada yapılması gereken, Bay Bekmezci veya onunla benzer durumda
olanların avukatları, aileleri veya vasileri infaz savcılığına müracaatla
cezanın ertelenmesini istemelidirler. Diğer her türlü hak ihlal ve mahrumiyetlerine
ilişkin taleplerini de mutlaka yapmalıdırlar. Taleplerin reddedilmesi halinde İnfaz
Hakimliğine itiraz ve ardından tüm hukuki süreç aşamalı olarak işletilmelidir.